bugün

insanı en tarumar eden yansımalar parçasıdır.
Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan. *
"senle konusunca tanrıyla konusmus gibi oluyorum
tüm içimi bilmen oyle büyük huzurki..
dua etmek gibisin.
dua'msın.
kelimeler yetmez tarif etmeye seni bendeki.
ruhum"
budur.. ***
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz
Dibini görürsünüz her şey meydanda
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda
içi dışı birdir çekinme ondan
Her sözü içtendir, her davranışı candan.

can yücel
dostlar ırmak gibidir
"kimselere inancım kalmadı benim
dost bilip sevdiklerimden el aman dedim" *
şeker gibi, pamuk gibi bişey. grçeğini bulduğunuz zaman huzur ve mutluluk verir. kazığını yediğiniz zaman içiniz yüreğiniz erir. sayıları az da olsa yerleri özeldir. paylaştığın çikolatanın diğer sahibidir. içtiğin çorbanın ortağıdır. ekmeğinin yarısıdır. ve yeri gelir kardeşinden yakındır. candır, canandır.isme ve cisme bağlı olmayıp, kalbe sıkıca tutunanlardır.
çoğu zaman bir alkol masasında kesişen "takma kafana be !"lerden ibaret, abartılı kavram.
en sahici dostluklar; ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.
denk geldiğimi sandığım, daha sonra yanıldığım oluşum.

16 yaşıma kadar 2 tane çok sevdiğim, 10 yıl kadar süren arkadaşlığım olan arkadaşlarım, bir ay kadar aramadığım için benimle konuşmayı kestiler. Ben o dönem içerisinde hastanedeydim, hiç bilmiyorlardı, ben de anlatmadım. Demek ki dostluğun birinci kuralı hasta olmamakmış.
Bir kisinin hayatindaki en büyük degerlerdir dostlar. Heleki cocukluktan beri dostlarinizla beraberseniz ve onlari belli bir zaman sonra terketmek mecburiyetindeyseniz onlarin degerini daha iyi anlarsiniz.

Beraber büyüdügüm, her türlü animi paylastigim dostlarimla irtibatimi koparmistim yanlis anlamadan dolayi. Kisa bir süre sonra da Almanya'ya geldim. Onlarla vedalasmadan, beraber büyüdügüm dostlarimla vedalasmadan ayrildim vatanimdan. Insan ilk baslarda anlamiyor onlarin degerini, daha dogrusu ben anlamadim. Sonra gurbette yalniz kalinca, odamda takilip kalinca anladim degerlerini. Cok sevdigim dostlarimla beraber degildim, bunu gec farkedebilmek cok koydu bana. Halbuki cocuklukta ne türlü hayaller kurardik beraber. Ayni üniversiteye gidecektik, bir bekar evi tutacak beraber yasayacaktik. Ömrümüzün sonuna dek hic ayrilmayacaktik, hep beraber kalacaktik. Ama insan büyüyünce hayalleri kücülüyor iste. Gerceklerin farkina vardik, bunu kabullenmek cok zor oldu.

Simdi sadece yazlari görüsebiliyoruz. Kisa bir süre icin hayatimizi dolu dolu yasamaya calisiyoruz. Bu bile ne kadar zor durumda oldugumuzun bir göstergesi. Onlardan ayrilacagim gün sabaha kadar beraber kalip, efkarlaniyoruz. Büyüdügümüzün gecte olsa farkina varmanin hüznü icerisindeyiz. Hayallerimizden uzak kalmanin verdigi aci hala yüregimizde. *
Dostluk, küçük bir kayıkla okyanusa açılabilme cesaretini göstermektir.Bu duygu bireyin hayatına güç ve anlam verir..Gideceği yerin rotasını belirleyemeyen kaptan yanlış sevdalarda bir hiç olarak boğulmaya mahkumdur.

Böylesi bir insanı affettim demek ise şimdiye kadar dile getirilmiş ve dile getirilememiş tüm dostluk tanımlarına yapılmış en büyük hakarettir.

Çünkü dostluk gerçek güvendir ve hiçbir çıkara dayalı olmayan bir bağdır.Bunu bulmak zor kaybetmek ise kolaydır.Kaybetmek değil kazanmak asıl olaydır.Dostla yaşanan her an özeldir,paha biçilemez.Gün gelip onu kaybetsen de anılar hep taze kalır.

Can Yücel'in de dediği gibi ;

insanlar vardır; derin bir okyanus...
ilk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız...

Çünkü Kayık, koskoca bir denizin ortasında hiç karaya vurmam sanır,gün gelip karaya oturduğunda o denizden bir damla istese de bulamayacaktır..

Oysa dostla yaşanan her an okyanus kadar derin,zengin,sonsuz bir tat bırakır.Sonuçta ; "kayık gitse de izi kalır"...

yazan:Fatma Zehra *
Ben böyle düşünüyorum... *
verdiklerini unutmak, aldıklarını ise daima hatırlamaktır.
internetten kurulmaz, ama bulunabilir.
tek ruhu iki ayrı bedende paylaşmaktır.
sonsuzluk sanrılarıyla dolu küçük zaman dilimleridir dostluk.
çoğu biter.
sanırım dost sözcüğünün kolay harcanmasının lanetidir dost kazıkları.
koskoca eflatun tam olarak açıklayamamış bu kavramı da ben mi açıklayabileceğim?.
hiç sanmam!
ama bir fikrimi sunmak isteyebilirim haddimi aşarak: ''sadece anlayabilmektir''! iyi de ben herkesi anlarım. o zaman herkes e dost muyum? hayır değilim. ''benim de anlaşılmam gerekir''. iyi de ben ifade edebilirsem herkes beni anlar. o zaman herkes mi benim dostum? ee bu da değil. ''ihtiyacım olduğunda yanımda olandır''. iyi de bu durumda beni kendi sorunumla başbaşa bırakmayan bu insan hayatıma karışmış olmaz mı, beni kurtarırsa eğer çıkmazımdan beni güçsüz kılmaz mı? hem bu durum beni ona bağımlı kılıp özgürlüğümü elimden almak olmaz mı. evet olur. beni güçsüz kılan bu insan benim dostum olabilir mi peki? hayır olamaz çünkü beni güçsüz kılması kötüdür. ''kötü durumumda beni yalnız bırakacak insan benim dostum mudur'' peki? ya ben sadece onunla bu açmazdan kurtulabileceğime inanıyorsam? ee bu durumda da tutmadı dostluk.
kısacası bilmiyorum ama 'her insanın dostu olmalıdır' deyip kapatayım iyisi mi.
diyelim ki dostluk aynı düşünebilmektir. aynı düşündüğün birisiyle farklı olarak ne paylaşabileceksin peki? bu değil heralde dostluk? diyelim ki dostluk paylaşabilmektir. onda yoksa sen verirsin, sen de yoksa o verir. pek tabi hiç bir menfi amaç yoktur burda. her şey çok güzel. verecek bir şeyi olmayan ne sunacak peki? fikrini mi. aynı fikirlere sahip olan bu insanlar neyi paylaşacaklar? peki öyleyse, zıt fikirlere sahip olan insanlara dost desek... e o zaman da çatışmalar, zıtlıklar, anlaşmazlıklar çıkmaz mı? ortak bir nokta mutlaka bulunur diye avutsak, herkesle en az bir ortak nokta bulunamaz mı? evet pek tabi bulunur. o zaman bu da değil dostluk.
ne peki ne? nedir bu dostluk canım?
ben ağlamaklıyken '.... yeter ki ıslak ıslak bakma öyle' diyen sanmıştım.ama ben de yanılmışım...artık adını koymak istemediğim güzel insanlıktır,yıllara meydan okuyan...
Dostları olmalı insanın;
Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
Düşünmediklerini düşündüren,
Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
Yolunu ışıtan ustan olmalı.
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini.
Sana vermeli soğuk bir kış gününde üzerindeki tek gömleğini...
Dostluk konusunda düşündüğüm zaman, hep şu noktayı gözönünde tutmalı diye düşünürüm: Acaba dostluğu arattıran sebep güçsüzlük veya ihtiyaç mıdır? Acaba karşılıklı yardımlaşmaya girişirken insanların amacı tek başlarına pek başaramayacakları şeyi bir başkasının yardımıyla elde etmek, sırası gelince karşılığını yapmak mıdır? Yoksa bu yardımlaşma dostluğun özelliğidir de, dostluğun daha derin, daha asil, sırf doğanın (tabiatın) yarattığı başka bir neden mi vardır? Dostluğa adını veren sevgi, insanların yakınlık duygularıyla birbirine bağlanmasında başlıca nedendir. Çünkü çıkarlar çok kez kendine dost süsü veren ve durum gerektirdiği için saygı, ilgi gösteren insanlardan bile elde edilebilir, oysaki dostlukta hiçbir şey yalan ve yapmacık değildir, her şey gerçektir ve içten gelir. Bu yüzden, sanırım, dostluğu gereksinme (ihtiyaç) değil, doğa yaratır. Dostluğun doğuşunda, ondan ne çıkarlar elde edileceği düşüncesinden çok, ruhların sevgi ve bağlanması var. (cicero)
"Gülerken herkes eşlik eder, ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur, ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca kapıya seninle beraber baksın."
Evine gittiğin de sormadan buzdolabını açabildiğin, yatağına yayılabildiğin, buz gibi havada sırf sen seviyosun diye çayını veren, 'asla yapmam' dediği istisnaları senin için yapan, kendi gölgesinden korktuğu halde seninle korku filmi izleyip çığlığıyla salonu birbirine katan, gecenin kör vakti sırf dertleşmek için uyandıdığında pür dikkat seni dinleyen, tartıştığında nazını çekendir.
Arkadaştan öte bir kavramdır.
DOSTLUK

Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir raslantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu (Etienne de la Boetie: Montaigne'in en iyi dostu. iyi yürekliliği ve bazı şiirleriyle tanınmıştır.) niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim.

Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.

Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon (Eski Yunanistan'ın ünlü bilgelerinden biri.) dermiş ki:
«Onu (dostunuzu), bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin.»

Benim anlattığım yüksek ve yalın dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunlar için, Aristoteles'in sık sık tekrarladığı şu sözü de kullanabiliriz:
«Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...»

Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum: Tattığım zevkler bile, beni avutacak yerde ölümünün acısını daha fazla artırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik; şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum:

Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca,
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim. (Terentius)

Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim.

Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.

Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da benden kat kat üstündü.

Michael De MONTAIGNE(denemeler)
bir adam yaratmak adlı eserinde necip fazıl'ın şöyle andığı bir çeşit ilişki:
"Bana dostum kelimesini söyleme! Ellerimde bir karıncalanma duyuyorum. Bu kelimeyi işitmeyeyim. Parmaklarım bir şeyi sıkmak istiyor. Dostlarım mâlum! Düşmanımı tanımak istiyorum. Ben senin düşmanınım diyecek kadar namus aptalı kim var? Onu bulmak, ayaklarına kapanmak istiyorum. Dostluk; o bir maymuncuk, o bir hırsız anahtarı. Evimizin kapısını açıyor, ruhumuzun kapısını açıyor, ne bulursa yakıp kül ediyor. Ne bulursa pazarda satıyor. Beni upuzun bir tabuta yatıracakları gün, arkamdan gelecek dostlarım değil; kefenimin hırsızlarıdır."

dublörün dilemması adlı eserinde ise murat menteş şöyle der:
"Dostlarımız, biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşenen insanlardır!"
--spoiler--

ben, biraraya gelen insanların, sertçe, erkekçe konuşmalarını isterim. dostlar arasındaki bağlar sert, yırtıcı olmalı: nasıl ki aşk da ısırmalar, kanatmalar ister! dostluk kavgacı olmadı mı, sağlam ve cömert de değildir.nazlı, yapmacık bir hava, birini kırma korkusu dostluğa rahat nefes aldırmaz

--spoiler--

montaigne