dostları öyle bir silmek ama yine de iz bırakmak

entry4 galeri0
    1.
  1. 20 yaşındayım. lise biteli 2 yıl oluyor ama üniversiteye başlayalı bir gün bile olmuyor.

    günlerden cumartesi, bütün cuma gecesini, eski dostlarımı arasam mı; yoksa aramasam mı diye düşünerek geçirdim. kararsızlık budur işte. her şey fazla bulanıktır. kararsız olsanız bile bunu asla kabul etmek istemezsiniz. kendinize dönersiniz ve dersiniz ki; kararım aramamak. sonra tekrar düşünürsünüz; arasam mı, aramasam mı?

    işte cuma gecesini böyle geçirdim.

    öğlene doğru, düşünmekten beyin kıvrımlarım zarar görmüş ve bir an bile uyumamış duygusuyla uyanıyorum. kim bilir diyorum kendi kendime, kaç yıldır onlarla görüşmüyorum, hatta konuşmuyorum. sonra kalkıyorum. evde o kadar çok misafir var ki koşarak banyoya gidiyorum. misafirlerle aram hiçbir zaman iyi olmamıştır. hele hele bunlar annemin kardeşleriyse. teyzelerim, beni asla sevmez. sebebi basit, onlara göre ben sahtekarım. sahtekarların ikincisi. babamı hatırlattığım için ben; sahtekarım. ama o evde yokken birinci olan benim.

    evden dışarı çıkıyorum, kendimi sahtekar gibi hissederken rahat olmamı beklemeyin benden. allah'ım o kadar fazla uykusuzum ki; kendimi ömür boyu hiç uyumamış hissediyorum. sonra yolda andaç'ı görüyorum. andaç liseden tanıdığım. onu dört yıldır tanıyorum ama sadece selamlaşıyoruz. belki bir kez konuşmuşuzdur, belki de hiç. beni görüyor ve selam veriyor, selamını alıyorum ve yoluma devam ediyorum. bir an için her şeyi unutup andaç'tan niçin nefret ettiğimi düşünüyorum. bir insanı yıllar sonra düşünürsünüz ve ben bu mahluktan nefret ediyorum dersiniz, sonra niçin nefret ettiğinizi düşünürsünüz ama asla aklınıza gelmez. çünkü nefret etmek istersiniz.

    aslında andaç'la olan trajedimiz tamamen tek taraflı. lütfen ben bunları anlatırken bana salak muamelesi yapmayın. andaç hayatımda duyduğum en güzel erkek ismiydi. ve oğlum olursa ona andaç ismini koyacağıma yemin edebilirdim. ama sonra ben onunla, yani andaç'la tanışıyorum. andaç pelin'le tanışıyor, pelin benimle tanışmıyor. ben pelin'i seviyorum, andaç da pelin'i seviyor. ama pelin, andaç'ı seviyor. sonra işte ben andaç'tan nefret ediyorum. sonra da bu isimden.

    dostlarımı hayatımdan silmeye karar verdiren o haklı sebebe dönelim.

    her gün sevdiğiniz kişileri ararsınız. sonra tekrar ararsınız. tekrar. tekrar. sonra düşünürsünüz ve kendinize dersiniz ki; acaba ben aramazsam, bu kadar fazla konuşur muyuz, sonra aramayı bırakırsınız. sonra zaman geçer ve fark edersiniz ki, artık eskisi kadar konuşmuyorsunuz. sonra biraz daha zaman geçer ve artık hiç konuşmuyor olursunuz. aslında bu olay tek yönlü işlemez. dostlarınızı hayatınızdan silersiniz. aynı anda, dostlarınız da sizi hayatından siler.

    işte onlarla aram böyle bozuldu.

    allah'ım kaç saattir dışardayım. yapacak pek, hatta hiçbir şeyim yok. ve sonra telefon çalıyor. annem arıyor, telefonu açıyorum. sonra annem diyor ki; teyzenler gitti. evde kimse yok. gelmek istersen, gelebilirsin. tamam diyorum, börek kaldı mı diyorum. bir şey ister misin diyorum. duraksıyor ve yok diyor. sonra da telefonu kapatıyor.

    eve gidiyorum. eğer insan çok fazla düşünürse, çok fazla karar alıyor. arayacağım kararını alıyor. aramayacağım kararını alıyor. sonra hiç düşünmeden yunus'u arıyorum.
    alo, yunus diyorum. ben ahmet, nasılsın? iyiyim de ahmet, sen arar mıydın, hayırdır diyor. sinirleniyorum. peki sen arar mıydın diyorum. neyse diyorum, bunları konuşmak için aramadım. nasıl gidiyor üniversite hayatı, hayat nasıl?. iyi diyor yunus. senin nasıl diyor. sanırım artık daha fazla dayanamıyorum. düşüncelerim ağzımdan hızla dökülüyor. sesim yavaşça yükseliyor. tansiyonum düşüyor ya da bilmiyorum, belki de yükseliyor. bağırmaya başlıyorum, çok büyük ailevi problemler yaşadım. siz kazanıp gittiniz. sonra hiç aramadınız, sınavlara her girişimden sonra aramanızı bekledim. niye, niye aramadınız ulan, hiç mi aklınıza gelmedim? yunus nefes alıyor, bilmem ki diyor. sonra nefes verip belki diyor. biraz sessizlik oluyor. zaten mantıklı bir cevap beklemiyordum diye içimden geçiriyorum. sonra aklıma ikiz kardeşi geliyor, ee diyorum emre nasıl?

    size biraz emre'den bahsedeyim, onunla tanışmamızın hikayesini anlatayım. tanıştığımız o günü anlatayım.

    ders çalışmak için yunus beni evine çağırıyor. o zamanlar her şey iyi. sanki hep böyle olacakmış gibi. evlerine gidiyorum. sonra kapısına. o sırada yunus arıyor ve alttan dördüncü zil diyor. tamam diyorum. sonra bir şeyler almam gerektiği aklıma geliyor. markete gidip almam gerekenleri alıyorum. unutkanlık diyorum kendi kendime, asla ihtiyacınız olduğunda sirayet etmez. güzel anılarınızı unutursunuz diye içimden geçiriyorum, ama tüm kötü anılarınız hafızanızdadır. ve tekrar evlerine gidiyorum. sonra zile basıyorum, kapıyı yunus açıyor. yani ben öyle sanıyorum. ve işte emre'yi ilk kez burada görüyorum. kapımı açıyor ve ben onu yunus sanıyorum. allah'ım yunus'un bir ikizi vardı, bunu biliyordum ama bunlar ikiz filan değil. eşiz, matematikteki adıyla eşit. öyle aynılar ki, saçlarının uzunluğu bile eşit. adı emre. yunusun ikiz kardeşi. işte onunla böyle tanışıyoruz.

    emre yıllardır lösemi hastası. ve kemoterapi görüyor. bu yüzden lise hayatının bir kısmında okula hiç gitmemiş. kan kanseri. bunların hepsinden haberim vardı. ama tedavisi gayet olumluydu.

    emre'yi uzun bir süre hiç görmüyorum. sonra lise bitiyor. ve bir kaç gün sonra, arkadaş grubu olarak yunus'larda toplanıyoruz. ve emre'yi görüyorum. allah'ım, emre'yi böyle görmeyi hiç beklemiyordum. görseniz yunus ile emreyi, ikiz demezdiniz. bu adi hastalık emre'nin çoğu şeyini almış. daha da kötüsü mutluluğunu almış. kendisi öyle diyor.

    yunus'u aradığım o cumartesi gününe geri dönelim. telefonla konuştuğumuz ana dönelim. emre'yi sorduğum o ana dönelim. unutkanlık denen şeyin bu ana sirayet etmeyeceğini bildiğim o boktan ana dönelim.

    ee diyorum emre nasıl? yunus bir şey demiyor. yunus, nasıl diyorum; söylesene. yunus susuyor. bağırıyorum, oğlum ben sizi hala seviyorum lan diyorum. bütün hata sizde değildi. bunu biliyorum diyorum, yunus boğazını temizliyor ve konuşmaya başlıyor. emre öldü, kurtuldu diyor. ben hiçbir şey diyemiyorum. yunus devam ediyor, çok özlüyorum lan diyor, 8 ay oldu öleli. sen niye hiç aramadın ahmet? niye? bu dünyada sadece sen yaşamıyorsun. ağlamaya başlıyoruz. böyle durumlarda ağlamak kolaydır. her aynaya baktığımda diye ağlıyor yunus, emre aklıma geliyor, hep aklımda diyor. telefonu nasıl kapattığımı hatırlamıyorum, konuşma nasıl bitti hatırlamıyorum.

    bu olaydan sonra ne yunus'la konuşmaya yüzüm oldu. ne de diğer dostlarımı aramaya cesaretim.

    hepsi hayatımdan silindi. tamamen yoklar. bakıyorum yerlerine hiçkimse yok. acaba silindikleri için mi, yoksa yerleri mi boş?
    10 ...
  2. 2.
  3. ulu muhabbet başlığına vesile olmasını dilediğim başlık.

    Okudum. Babaya benzeme sahtekarlığı, çok düşünenin çok karar aldığı tespiti, unutkanlığın sirayet etmeyeceği anları bilmek kaldı aklımda.

    Son soruya cevabım. Galiba silikleşerek yitiyoruz.
    0 ...
  4. 3.
  5. --spoiler--
    aslında andaç'la olan trajedimiz tamamen tek taraflı. lütfen ben bunları anlatırken bana salak muamelesi yapmayın. andaç hayatımda duyduğum en güzel erkek ismiydi. ve oğlum olursa ona andaç ismini koyacağıma yemin edebilirdim. ama sonra ben onunla, yani andaç'la tanışıyorum. andaç pelin'le tanışıyor, pelin benimle tanışmıyor. ben pelin'i seviyorum, andaç da pelin'i seviyor. ama pelin, andaç'ı seviyor. sonra işte ben andaç'tan nefret ediyorum. sonra da bu isimden.

    --spoiler--
    1 ...
  6. 4.
© 2025 uludağ sözlük