songül karlı'nın söylediği çok güzel bir deyiş. *
Viran bahçalarda bülbül öter mi
Gönül eğlencesi gül olmayınca
Merhemsiz yaralar onar biter mi
Bir gerçek veliden el olmayınca
dost dost el olmayınca
dost dost el lmayınca
iki melek gelir sual sorarlar
Dökerler hurcunu gevher ararlar
Bir kılın üstüne köprü kurarlar
Geçemezsin hakka hakka kul olmayınca
dost dost kul olmayınca
dost dost kul olmayınca
Değme arif bunun sırrın bilemez
Bilir ama yine arif olamaz
Her mürşid ölüyü diri kılamaz
Hünkar Hacı Bektaş vel olmayınca
12 taneydi halbuki.. 10 dediğimde ne kadar da kızmıştın bana. "%5 ya nolcak" dediğimde küfürün gelesi gelmişti o 'dostum benim' potporisi cıkan dudaklarına. hiçte yakıştırmam bilirsin. ettiğinde yok ya..
ismini söylerken yutkunamadıgım aynı zamanda kusamadıgım kanın bogazıma takıldıgını hissettiginde, o ismimi söyleyişin ağlatmıştı aslında beni. ağlak biri değildim ben biliyordun.. saatlerce ağlamıştık o gece. anlattıklarıma, yaşadıklarıma, hissettiklerime, kalbimin kırıklığına... dinlemiştin beni, teselli etmiştin.
bir de o ismime sahiplik eki getirdiğin zamanlar vardı ya seni sevmeye kıyamadığım anlardan oluşan. işte oydu dostluğunu bana bu denli bağlayan. saflığındı, gözlerinde ki karşılıksız sevgiydi, koluma sarıldığında hissettiğim o sıcaklıktı. bu dostluktu. sen benim dostumdun.
geçmişi bir bırak şimdi, anlatmak istediklerimi bir unut bir vazgec hepsinden! ben hariç hepsinden vazgeç şimdilik. ama şimdilik;
elimi tutmuştun, gidiyorduk, dostluğunla pekişmiş bir adaydı rotamızda ki. dönüşünün tek kişilik bir biletten ibaret olduğunu bilmeden gidiyordum. sen farkındaydın ve bana söylemiyordun. adanın en yüksek noktasına çıkarmıştın beni. orda yazıyordu dostluğun. oraya sinmişti. elimi hala tutuyordun. diğerini de kavrayıp gözüme bakıyordun ve bir şeyler iliştiriyordun avucunda bulunduğuna. beni burda bırak ve git diyordu gözlerin.. biletime siliyordum kalbimin göz yaşlarını. tek diyebildiğin "üzgünüm, çok üzgünüm"dü. bu muydu?
zamanı dalgaya aldığımız anlarda vakit geçiriyorken ki paylaştığımız dostluk bu muydu? en aşık halimden daha aşık olduğunu belirtmeni mi gerektiyordu !?
düşerken sizi tutan.
hani oldu ki tutamadı diyelim, önemli değil sizi yerden kaldıran birde üzerinizdeki tozları silen.
herkes sizi yuhalarken, kolunuza giren.
eskiden söylendiğinde sevecenliği, fedakarlığı, düşünceli olmayı, en önemlisi karşındaki insanın yaptığı bi hareketi veya söylediği bi sözü doğru anlamayı başarabilen insanları hatırlatan kelimeydi.. artık ne yazıkki günümüzde hiçbir dostluk böyle değil..
bir gün önce kardeşsiniz, sizden ötesi yok.. bi gün sonra yanlış anlamalar, rekabetler, söylenen kelimenin altında aranan fesatca düşünceler... hep zedeledi dostlukları..
dostluklarda ne yazıkki bencillik ve açık sözlü olamamak kadar kötüsü yok.. onda gördüğünüz bi hatayı saklarsınız, bir saklarsınız iki saklarsınız.. daha sonraları her hareketine gıcık olucak kadar uzaklaşmısınızdır ama bunu fark edemezsiniz, ya da kabul edemezsiniz.. o sizin dostunuzdur.. belkide yalnız kalmaktan korkuyosunuzdur.. saklamalar da belki bu yüzdendir. daha sonrasında herşey kin e dönüşür, bazı aptallar bunu bile fark edemez.. dostsunuzdur hala.. kardeşsinizdir..
bi gün gelir.. anlarsınız o zaman.. yaşanmışlıklar, fedakarlıklar.. en güzel en kötü günler.. beraber geçirdiğiniz onca şey yok olup gitmiştir.. artık anlamak isteseniz de istemeseniz de o sevecen bi kelime olan "dost" kavramı kalmamıştır..
her dostlukta iniş çıkışlar vardır.. temelleri sağlam atmak, binayı sağlam yapmak gerekir.. bu süreçte yaşananları iyi takip etmek.. zordur dost olmak. herşeyden önce güven ve sonsuz sevgi ister...
insanın sahip olması gereken en büyük değerlerdendir. kişi ne zaman kendini kötü hissetse yardımına koşar, hep iyiliğini, mutluluğunu ister. kendisinin beceremediği ama yapmak istediği şeyleri anlayan dost hemen imdada koşar. ***
bildiğin dost işte, öyle yağmurun altında sırılsıklam olmuşken şemsiye uzatanlardan değil, yağmura yanına gelenlerden. hayatıma kimseyi canım acıtacak kadar yaklaştırmamayı denemiştim bir zamanlar. dost kelimesine en sinir olduğum dönemlerdi. belki canım yanmıştı, daha sonraları öğrendim, farkında olmasan da bazı gıcık tipler vardır, inadına hayatına giren, sokulan, yakana yapışan, defolll diye haykırsan da " kendine gelene kadar ben de çığlık atıcam " diyerek inatçı gözlerini sen yorulana kadar üzerinden çekmeyen. istemesen de içindeki fırtınayı dindirebilen, susması gerektiğini bilen, iten veya teselli eden değil, yanında olan da değil, inadına seninle ağlayan. ruhuna dokunabilen ve düşlerine basmadan hayallerinden geçen. vardır böyle insanlar. öyle yağmurun altında sırıksıklam olmuşken , yanına gelenler.
insanı hiç uğruna satmayandır. acıları mutlulukları birlikte paylaşandır. zor günün de seni terketmeyendir. kahpelik yapmayandır. geçmişi unutmayandır. kırılmayandır, kırmayandır. asla yalnız bırakmayandır. farklı şehirde yaşasa bile aynı gökyüzünü paylaştığını hatırlayandır. ve asla ayrılmayacağınız insandır. **
kavramlarla düşünmeden sevmektir. sadece paylaşabildiklerinin değerinin olmadığı karşılıksız güvenebildiğin kişiye dost denir bazen de.
onun için senin yaptığın yanlışların bir önemi yoktur, hatta sen ne kadar haksızda olsan başkasına karşı, hep haklısındır çünkü o senin dostundur.
belkide dostluk dediğimiz şey salt değerler bütünüdür. bütünün iki parçası oluveririz bazende. sevdiğin insanla dost olursun aslında, dostluk sadece güzellik de değildir.
yeri gelir en sıkı kavgalarını onunla yaparsın. ve dost giderken arkasından ağlayacağın kişidir...
günümüzde edinilmesi zor olan şeydir.
Bana göre insanın en iyi dostu okuduğu kitaplarıdır.Onları okumak bir nevi derdinizi paylaşmaktır.Kitapalr sizden hiç bıkmazlar.Hep susarlar sadece dinlerler.
iyidir ya kitap okumak...
(bkz: bize lost değil dost lazım)*
her bir şeydir dost..
periyodik olarak aşık olduğunuzu sanıp yanılmış olacak kadar salak olsanız da size katlanan, karnını doyurmak için gecenin 3ü 5i demeden yollara düşüp fırın aranan, birlikte yapılmamış hiç bir fiili bırakmasanız da bıkılmadan dip dibe gezdiğiniz hatta dönem dönem dip dibe uyuduğunuz, esprinin en bombasını, ağlamanın en acılısını birlikte icra ettiğiniz, eli kanasa yüreğinizin kanadığı, burnu aksa burnunuzun aktığı e o kadar göt göte gezerseniz nezle de bulaşır herşey de bulaşır. uğruna sınırlar aşılıp gidilen, yollar kat edilen, bir dönem olup da görüşülemediğinde topluca bunalıma girinilen insanlarcıklardır dostlar.
Hâldaştır. Yol arkadaşıdır. Derdinizi paylaşandır; derdini paylaşan.
Dost böyle olmalıdır da artık ben ne allah'ın belası herifin teki isem bir dert paylaşılmaz benimle. ben hep uzaktan sevilirim ve hep uzaktan sevmeliyimdir, hep uzakta kalmalıyımdır. iki kişi vardı; canımdan daha aziz... ama buraya kadarmış...
adamın dedesi vefat ediyor ve ben bunu günler günler sonra bir mektup grubundan başka bir şeyi ararken tesadüfen öğreniyorum.
yok ulan bundan sonra size hiç bir iyi dilek, bir dua... özlemek yok bundan sonra, sizi üzmemeye gayret etmek yok... ne haliniz varsa görün lan ve benden uzak durun... *
(Düzeltme: özlemek yokmuş da, dua etmek yokmuş; breh breh breh... allahım iki gün mü dayanamaz insan ya, olmuyor ki işte dua etmeden, onların iyiliğini için için istemeden, bu ihtimalle mutlu olmadan; iki gün geçmiyor ki... niye bu kadar düşkünüm ben bu iki vefasıza yaa...)
düzeltme 2:
Dermân arardım derdime
Derdim bana dermân imiş.
Burhân sorardım aslıma
Aslım bana burhân imiş.
Sağım solum gözler idim
Dost yüzünü görsem deyü
Taşralarda arar idim
Ol cân içinde cân imiş.
ağlarken gözyaşlarına gözyaşlarını katan değil, o salya sumuk halindeyken bile seni güldürebilendir dost.
"ehe, burnun düşmüş", aa tekerlek dönüyor", " sor bakalım dedesinin çanakkale'de ne işi varmıs " gibi anı güzelleştirme çareleri mevcut.
gercekten de birlikte ağlamanın hiçbir mantıklı açıklaması yok bana göre. baskasının da göz boslugu bezlerini yormasına bu kadar gerek yok.
fakat güldürmek öyle mi? gülmek ömre ömür katar. gunde 15 dakika gulmek kalbe iyi gelir araştırmalara göre.
Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Ancak uzmanlar bunun nedenini henüz belirleyebilmiş değil.. Gülme sırasında dolaşımın hızlanması ve damarların genişlemesi kalp hastalıklarına neden olan etkenleri azaltıyor. "bilgiyi verip kaçan adam". bence vedat özdemiroğlu'nun köşesindeki en guzel bölüm.
dostluk denince benim aklıma, okul zili çalarken, birinin piyano, birinin flüt, birinin keman ve diğer birinin de davul çalıyor gibi yapması geliyor. etnik bir sanat toplulugu edasıyla gönülden yapılan, böylesine fantastik, böylesine muazzam böylesine organize olmus bir bağ.. takdire şayan.
hala biraraya gelir ve geldikçe de okul müziğimizle etnik kimliğimizi birleştirir, kendimizden geçeriz. bu bizim için adeta bir yaşam felsefesidir, açık nefestir, yogadır, reikidir.
asıl önemlisi aynadır dost. yıllar boyu ona bakıp duzeltirsin yanlısları, bozulmusları. ayna gibi olmalılar işte. dudağının kenarında ketcap kaldıgını söylemiyor, saçın kendinden geçip
formatına yabancılaştıgında dahi guzel oldugunu iddia ediyorsa ondan ne köy olur ne kasaba. o ayrı mevzuu.
lakin aynada kendini görüyorsan kaçırmayacaksın o anı. donduracaksın. sana seni sevdiren insanlara dost diyorsun çünkü bir yerde, kendine baktıgında suretini gördüklerine.
bu yansımalardan sonra en guzeliyse, doğumgününde fiyakalı bir paketin içinden ayna çıkması bak. her halde de en güzeli bu. sembolik bir tavrı var bu hediyenin. maneviyatı güçlü.
içinde gördüğünse tek bir kişi değil, dört-bir kişi;