çok zor bulunandır. sayısı ya birdir ya iki. kardeşiniz yokken kardeş sahibi yapandır. koşuşturmalardan görüşemediğiniz zamanlardan sonra kaldığınız yerden devam edebildiğinizdir.
aylarca hatta yıllarca göremesen de, sesini duyamasan da, oturup bir bardak çay içip dertleşemesen de; gördüğünde sanki hiç araya mesafe, zaman girmemişcesine sımsıkı sarıldığındır.
aklına her gelişinde gülümsediğin, başına gelen her kötü şeyde sinirlenip küfrettiğin, her güzel şeyde sanki senin başına gelmiş gibi mutlu olduğundur.
sıcaklığına bir anne gibi muhtaç olduğun, dizlerinde utanmadan, sıkılmadan ağlayabildiğindir.
ateşle barut yan yana durmaz diyenlere inat, aynı yatakta kıçını devirip yatabildiğindir.
ağlamana dayanmaz ki yüreğim...
üzülme, düşünme demek geçirmez ki acını... anlayamaz ki derdini kimse sen kadar.
söylemesi kolay, uygulaması zor olan kelimeler getirmez seni sana... azaltmaz acını hiçbiri.
ağla! tarifi yok bu acının! ağla dostum! tarifi yok bu sevgisizliğimizin yüreğimizde yaptıgı yaranın...
en yakınım dediklerin acıttı seni hep değil mi? sevginden boğulup terkettiler hep değil mi? kalbin acır, kan akar ruhundan... parça parçasın sen hep dostum...
miden bulandı insanlardan, aynalara bakamadın, her şeyini kaybettin artık...
gözlerinde yine umut... olduğu sürece sevgin, oldugumuz sürece 'biz', yukarıdaki ışık bekleyecek hep.
vazgeçme hiç. gözyaşlarımızı görmesin kimse...
bu hikaye bitecek, güleceğiz yine seninle üzüldüklerimize... başka acı bir hikayeyi beklediğimizi bile bile...
hayat bundan ibaret değil mi? hissettiğimiz kadar değil mi dünya? görmek istediklerimiz değil mi bunlar?
senin için içiyorum son sigaramı... acın sigaramın dumanı olup dolsun ciğerlerime.
parçan olayım...
insansı manasına gelince ; güven unsurunu bozuk para gibi harcayan , sırları taşımakta borozanlaşan, ufak çıkarlar uğruna uzun yılların hukukunun içine s.çan bir kısım eskileri hatırlatır.
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
"Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
"Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,
...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...
* * *
Böyle bir dostum var benim.
Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
Kuşağımın en iyisiydi hilafsız...
Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu...
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde...
Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
"- N'apıyorsun" diye sordum.
"- Seyrediyorum" dedi; "çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum".
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
iyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi...
Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz...
"- işte" diye iç geçirdi kadim dostum, "...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce..."
* * *
işte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın...
Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
"Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız" diyebilmeli...
Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
"Bunu da aşacağız!
imza: Bir dost!.." can dündar
çok değil bir kaç ortak zevk yeterli gelir arkadaşlıktan öte sevmene bir kaç da yaşanmışlık eklendimi dost seçersiniz onu kendinize vaktinizi beraber harcarsınız yediğiniz, içtiğiniz ayrı gitmez senin benim param lafı geçmez.anaç bir koruma hali, başka kimselerle paylaşamama, kıskanma hali olur.ev ziyaretleri yatıya kalmalar başlar ve tam kıvamını bulur böylelikle dostluğun tadını çıkarmaya koyulursun.evde neysen onun yanında da o sundur.dostluğunuz ilerledikçe kötüsü bu ki arada hiç bir sınır kalmaz herşeyi isteyebilecek, ağzına ne gelirse söyleyebilecek seni yönetebilecek olduğu sanır.küser barışırsınız arada dostundur canındır yanlış anlamalar olmuştur.kardeşinle bile kavga ediyorsun onla niye karşı karşıya geldiğiniz anlaşamadığınız yerler olmasın, olucaktır.bir kez güvenip dost demişsin dostu olmayan tonlarca insandan şanslısın ona sahip olduğun için bir gün gelir omuzunda hüngür hüngür ağlar, hiç görmemiştin onu daha önce böyle kim ne sebep olduysa çözmeliyim dersin canını kim yaktıysa dert etme hallederiz kardeşim derdinin maddi olduğunu yüklü bir borç altında olduğunu anlatır, bitirdiğinde konuşmasını aynı yükü senin sırtına da yüklemiştir.bi zaman sürer onun bu hali tek düşüncesi para bulmak, borcunu kapamak olmuştur.yardım etmek istersin elinden birşey gelsin istersin ama az buz bir meblağ değildir.ailesi vardır senden önce yanında sen manen destek olmaya çalışır avutursun ve sınırları kalmamış dostlukta çözümünü bulmuştur en az kendi kadar üzülünce sen reddedemez belki diye kurmuştur içinden meğerse borcunu senin üstlenmeni teklif eder, banka kredisi çekelim adına der her ay ödemesini yapacağını taahüt eder.duyunca şaşakalırsın haliyle sıcak bakmazsın kendin için kötü ihtimallerini düşünürsün.hayır da diyemeyince cevapsız bırakırsın yine, yine açar konuyu alttan girer, üstten çıkar ikna eder seni hallolur işlemler artık kuş gibi hafiflemiştir, borç senin olmadığı için sende de dert tasa yoktur hem dostunun da yüzü gülüyordur tıpkı eskisi gibi hem de sensin derdini yüzünden silen belki en yakınlarına kardeşine dahi böylesi bir faydan dokunmamıştır, sevinir, kendine iyi ki yapmışım dersin.dostluğunuz son olayla da artık kan bağı varmışcasına devam eder.ilk ay gelir öder.oh dersin düşünüp sorguladığın kararsız kaldığın anlar için kızarsın da kendine.ikinci ay öder.hiç lafını açmazsınız o mevzunun kırılsın istemezsin,iyiliği başa kakmak olur sonra bu ödüyordur işte ufak tefek bozuşmalarınız olur yine saat geçmeden düzelir aranız artık aynı işyerinde değilsinizdir.istifa etmiş çok geçmeden sizi de işinizden etmiştir aptallık oluyor olsa da borcun var nasıl yaptın diyemezsiniz güvensizlik olur dosta üçüncü ay sonunda banka sizi aramaya başlar ''borcunuz ödenmedi'' bir cevap verir kapatırsınız.iş arkadaşlığının sona ermesi dostluğunuza darbe vurur.sık görüşemezsiniz artık, iş ararsınız ayrı ayrı borç da beklemektedir daha üçüncü ayda teklemiştir.ama dert olmaz size iş arıyor baskı mı yapıyım der yakıştıramassınız, dostluğunuza kendinize.ikinci telefon da gelince açarsınız konuyu ne yapacaksın da değil ne yapacağız dersin ama dostunun davranışları da ne öyle asabi kızgın ne dediğini bilmez konuşmalar yanıtsız kalır kızar kaparsın.bir iki defa daha arar sorarsın yine aynı tutum içinde çok şey kırılır.emek verdiğin kıymet verdiğin insan ediyorsa sana ağır laflar çok şeyler kırılır.sen yanlış mı yaptım diye kendini sorgulamaya koyulmuşsundur bile çoktan cevab veremezsin.suskun kalırsın.yüzyüze görüşmeleriniz seyrekleşir ve kesilir aradığında evde yok dedirtir.ne olduğunu anlamadan attan düşmüşe dönersin sen alacaklı sıfatında aramıyorsan o seni yok sayıyordur artık banka da alacağını tahsil etmek için ulaşır devamlı sana dostluğunuz o evet yanıtını verdiğinizde bitmiş, menfaatini alan işini gören dost geçip gitmiştir.o ay ödemeyi zoraki sen yaparsın haber veriyim dersin ararsın ''aradığınız numaraya ulaşılamıyor'' diğer hattı aynı cevabı alırsın ondada dostun, kardeşin haysiyetsiz bir dolandırıcıdan farksızdır artık dolandırmıştır seni vazgeçmezsin hemen çeşitli yollar denersin ulaşmaya nafile hangi birine yanacağını şasırırsın,bir anda ödemeler için taksit gününü kovalarken bulursun kendini kabullenir ve alnının terini o kancık diyeceğim kancığın borçlarını temizleye harcarsın.eşşekler gibi de ödersin mecbursundur kimselere de şikayet edemezsin başka bir kazığa gerek yok allah'ım beni sınama bundan gayrı diye dua edersin en nihayetinde borç ödeyerek biter çoğu bitmiş azı kalmıştır.o insan sıfatında dolanan dolandırcıyla karşılaşsan tükürüğüne kıyamazsın suratına sürmeye lanet okur eden bulur der siler atarsın yaşamamış varsayarsın tek sorunun dostluğun anlamının sende kaybolmasına sebep olmuştur o yüzden hiddetlenir dost olabileceklerine şans tanımaz olursun ömrünün geri kalanında kıssadan hisse anandan babandan gayrı kimseleri mahremine almamak, sınır çizgilerini belirgin tutmak gerektiğini anlarsın.dostluk iyide lazım da değildir.kazık yememiş, kıymetlidir candır dost diyebilen varsa da ne mutludur onlara.
hayatınıza seçerek alabildiğiniz tek insanlardır. onların dışında kalanları sizin seçme şansınız olmamıştır. ailenizi, akrabalarınızı seçemessiniz, doğuştan ve kanbağı ile onlar hayatınıza girer. çoğu zaman aşık olacağınız insanı da seçemessiniz, kalbiniz gider vurulur işte.
ama dostlar, gerçek dostlar bambaşkadır. yaşadığınız yıllar boyunca karşılaştığınız ve beraber paylaştığınız olaylar sayesinde , bir filitreden geçer gibi girerler hayatınıza. bir insanı arkadaş konumundan ,dost konumuna yükseltmek tamamen sizin seçiminizdir.
sadece bu özellik bile dostlarımıza bambaşka anlamlar yükler. tabi ki gerçek dostlara.
eriyoruz en sade zamanında hayatımızın... el ele tutuşmuşuz, denize bakıyoruz... düşüncelerimizde olduğu gibi en dipte bir yaşam bulmayı umuyoruz... düşüncelerimiz gibi, en sade... en dip...
aşığı olduğumuz denize hediye etmek bedenlerimizi... tek isteğimdi...
atladık. birbirine kenetlenmiş yüreklerimiz gibi değildi ama ellerimiz... ayrıldılar ve uzaklaştık.
ben en dipte ararken kaybettiğim ışığımı, sen beni aradın... kaybolmama izin vermedin sonsuzluğumda. geride bırakmış olduklarımız vardı, haklıydın. çıktık, boktan olan hayatlarımıza kaldıgımız yerden devam etmek adına, karaya...
su dolmuş ciğerlerim, morarmış dudaklarım... gözlerim kapalı olsa da duyuyordum sesini. çığlıkların beynimde kurşun etkisi yarattı adeta. beni sevecek bir kişi için yalvarmıştım tanrı ya oysa ki. sen nereden çıktın?
ah dostum...
birlikte kaybolmalıydık o yolda... elimi bırakmadan, ciğerlerimiz patlayana kadar tuzlu sudan, bakıp gülecektik birbirimize... gözlerinin en derininde bulacaktım kaybettiklerimi yine...
izin vermedin bana...
Sürekli açılan yeni sayfalarla yıpranmış hayatta yeni bir defter açandır gerçek dost.
"If you're alone, I'll be your shadow. If you want to cry, I'll be your shoulder. If you want a hug, I'll be your pillow. If you need to be happy, I'll be your smile. But anytime you need a friend, I'll just be me."*
uzakta olan, özlenenlerdir... yanında olsun istediğindir...
olsunki, acısının benim de acım olduğumu görsün. dayasın şimdi gögsüme kafasını ağlasın tek ağlayabildiği yerde, olsun ki; elini tutabileyim şimdi onun, güç vereyim, atılan çelmeyle tökezlediğini göstereyim ona, düşmediğini anlatayım...
en çok sevilen arkadaş..
kalbe en çok dokunan birde;hem sevmesiyle hem acıtmasıyla..
ve canınızı "o" yakınca,hep canınız yandığında koştuğunuz "o" olduğundan çıkılmaz oluyor.ama o öyle tarifsiz bir teslim ki,hemen geçiyor bir bağ yeniden bir arada tutuyor sizi.