reklamlarından birinde iki mikrop arasında şöyle bir diyalog geçiyor:
-eyvahh domestos buraya da geliyor.
+gelir tabi patron fiyatına baksana.
adamlar aşmışlar reklamlarında türk ekonomisinden anlayan mikrop oynatıyorlar. ortada ekonomiden anlayan mikrop var kıymetini bileceklerin katlediyorlar güzelim mikrobu.
Dün yine gördüm seni market rafında,
On dokuz doksanlık fiyatına.
Market arabama attım hemen seni.
Eve geldim bastım lavaboya, bastım klozete,
Sen gelince ne mikrop kaldı, ne leke,
Tertemiz oldu evimde her köşe.
Ovdum temizledim neşeyle,
Senin girdiğin eve mikrop girmez domestos um.
dünyanın en güzel temizlik malzemesi markasıdır. sayesinde lavabo içleri pırıl pırıl parlıyor. hele ki lavaboya çay falan döküldüğünde çayın bıraktığı o iğrenç sarılığı anında geçirişi... kalbim dayanmıyor daha fazlasına... aşığım..
Uzun süre temas etmemiştim kendisine. Köy evimizi temizledik annemle. Eldiven falan yok tabi. Buladık her yere sözlük. Temizlik sonrası telefonum yarım saat parmak izimi algılamadı. Parmak izimi dahi silinmişti lan. Gerisini sen düşün.
biz onu; annelerin vazgeçilmez yardımcısı, çıkmayan lekelerin baş düşmanı, beyazlamayan mermerin parlatıcısı, 45 dakika ovalayarak çıkmayan bardak dibindeki kahve lekesini saniyeler içerisinde yok eden kahraman olarak tanırız. ancak olay pek de öyle değilmiş… koah teşhisi konan annemin “ben hiç sigara bile içmedim, evimde hiç toz olmaz her gün temizlik yaparım!” itirazına doktor bey’in verdiği cevap: “keşke çamaşır suyu ile klora bağımlı olacağına, sigara ile nikotine bağımlı olsaydın…”
canım arkadaşım, onsuz bi anım geçmiyo. korkuyorum kendimden yakında içicem diye. tüm kıyafetlerimde beyaz bi leke bırakıyo ama olsun, seviyorum yine de ben onu. yakında ayşe teyze gibi çantamda gezdircem.