antalyada çalıştığım dönemde tanıştığım biri (babası emekli komutan idi) bir hikaye anlattı. bir dönem dolmabahçe sarayının önünde, neden ötürü açıldığını anlatan kişinin de bilmediği, bir kuyu varmış. gelen geçen içine düşüp kol bacak kırıyormuş. dönemin komutanı da oraya bir nöbetçi asker diktirmiş. sürekli kuyunun başında duba niyeti gören askerler durmaya başlamış. zaman geçtikçe nöbetin anlamı unutulmuş olsa gerek, kuyu kapandıktan sonra bile, bir nöbetçi asker orada durmaya devam etmiş. günümüze kadar da devam etmiş. nöbetin ismi kuyu nöbetidir. artık nöbet gereksizdir fakat semboliktir.
bu askerlerin tuttuğu nöbet saygı nöbeti'dir ve süresi 60 dakikadır. ayaktan iğne ya da hap ile durdukları tamamen şehir efsanesidir. boyu 1.85 - 2.00 metre olan, her ihtimale karşı* 70 - 80 dakika sorunsuz* dikilebilen askerlerden seçilirler.
geçen hafta okul gezisiyle dolmabahçeye giden bir grup ergen tarafından rahatsız edilmişlerdir bunlar. arkalarında duran asker durumu farkedip kulağına birşey söylerken-ki muhtemelen istersen uzaklaştırayım gibi birşeydi- kendi ağzını değil, cevabını beklediği hareketsiz askerin ağzını kapatmıştır ki konuştuğu belli olmasın.
cumhurbaşkanlığı muhafız alayına bağlı olmalarından kaynaklanır bu ciddiyetleri. bir insanın görüp görebileceği en sert yaşam formu olan bordo bereli 'lerin bolca bulunduğu bir talimgahta eğitim görürler. yaptıkları bir hatanın neticesinde cezalandırılmak için bordo bereli subay tarafından atılan tokadın sertliği iyi ayarlanmazsa şehit olacaktır yavrucak.. nasıl kımıldasın.. iğne batırsan gıkını çıkarmazlar.
muhtemel türk yaklaşımlarına maruz kalacak askerdir.
"senin işinde zor be abi"
"şafak kaç tertibim"
gibi yaklaşımlara askerliği yapan bir sözlük yazarının karşılaştığı düşünülürse muhtemelen esas duruşu bozacaktır. sözlük yazarı zaten bu yaklaşımlar üzerinden yurdum insanına eleştirisel gözle baktığı için için çağrışımların içinde boğulacaktır.
bir arkadaşımla beşiktaş'tan taksim'e doğru ağaçlı yoldan ilerlerken tam dolmabahçe'nin önünde yaşlıca bir teyze, uzun uzun bu askerlere bakıyordu. baya bir süre teyzeyi izleye izleye yürüdük tam önüne geldik ki, 'afedersiniz' diye bir ses geldi, yol falan soracak sandık ama soru 'bunlar gerçek mi acaba' idi. bir an acaba bizle dalga mı geçiyor yoksa kamera şakası falan mı diye tereddüt ettikten sonra 'evet gerçekler' diyip yanından koşar adım uzaklaştık. **