ah ulan ah. daimi dertlerin başında gelir dolabı açıp da giyecek bir şey bulamamak. daha çok ''kadınımsı'' bir hareket gibi gözükse de birbirimizi kandırmayalım. erkekler de yakıştırmadıklarını giymezler üstlerine. ilk beynime dank ettiği zaman bu konu çok ufaktım. yeni yeni kızlarla arkadaşlık edilen, hormonların tavan yaptığı zamanlar. bu çağa atlamadan evvel ben slip don ile bile sokağa çıkmanın ters bir hareket olduğunu düşünmeyenlerdendim. çıkardım yırtık çorap, sümüklerin silindiği atlet ve boxer ile don olma arasında kalmış şeyleri üstüme ve altıma giyerek. sonradan kafama dank etti annemin ''misafirler gelmeden üstünü başını değiştir'' ya da ''bakkala gitmeden düzgün giy çingene sanacaklar'' uyarıları. ileriye yönelik çalışmalarmış. bakkala giderken mahallenin kızları üzerinde pozitif, misafirler geldiğinde de söz konusu misafirler tarafından kızlarına seçilmiş ileriye dönük damat adayı olmak için. o günlerden önce dolabı açıp her türlü renkten şeyi üstüme geçirerek çıkardım dışarı. yırtıkmış, pismiş, kokuyormuş. sonradan anladık dolaptaki her şeyin giyilmemesi gerektiğini.
bu olayların farkına vardıktan sonra, hatun-yenge olaylarına adım atıldıktan sonra, buluşmadan önce dolaptaki en üzerinize yakışanı aramak için çırpınırsınız. her seferinde aynı bok. 2 gün önce beğenerek aldığınız, yemeden içmeden kesip elde ettiğiniz t shirt, hayriye ile buluşmak için giyildiğinde hoş durmaz. dar gelir bollaştırırsınız, bol gelir ütü mütü yaparsınız yok olmaz. anlaşılır ki hayriye bunu beğenmez. ne hikmetse 10 sene önce annanenizin aldığı pazar malı ''only me'' markalı t shirt üstünüze daha çok yakışır. bunu dolabınızda bulmanız epey bir zaman alır. dolabın en arka taraflarında, köylere yardıma gönderilmek üzere paket olmayı bekleyen bir giyecek gibi durur. rutubet falan kokar. almak için kıçınızı yırttığınız t shirt ''only me'' tarafından işlevsiz kalır.
kısacası dolabınız full giyeceklerle dolu olsa da, genelde bunların en göz alıcıları en çok işe yarayanları değildir. buluşulacak kişi için uygun olan giysileri alırken kestiremediğimizden dolapta giyecek bir şey bulmak zorlaşır.
tum kiyafetlerin kirli olmasi sonucudur. camasirlar kirlense de kirlenmese de iki senede bir yikanmalidir aksi takdirde ha boyle kalinir ortada don gomlek.
sadece kızlara özgür bir durum olmadığına kanaat getirdiğim olay. sabah işe giderken ne giysem sendromuyla eş değerdir..
anneye, giyecek hiç birşeyim kalmadı yakınılması sonucu, dolabın dolu elbise, hala giyecek birşeyim yok diyosun sözünü duymak insanı daha da sinir eder... her sezon başı ciddi krizlere gebe olur.
özellikle her genç kızın başına sıkça gelen durumdur.her sabah her akşam dolaba bakıp bakıp yaşanır. bir hafta önce giyilen giysi içinde bulunulan hafta giyilmek istenmez. ben, şahsım ve kendim üniformayı destekliyoruz.
özellikle bayanların içinden çıkamadığı durumdur. 45 metrekarelik bir dolaba sahip olunsa ve içi tıklım tıklım dolu olsa da o dolapta giyecek bir şey bulunamaz. ya modası geçmiştir ya rengi solmuştur... e ne duruyorsun at. yok atılamaz, çok sevilir çünkü.hem atıpta yazık edilemez. en iyisi yenilerini almak.... "-canıımmmm, akşam alışverişe çıkalım mı?!! giyecek bir şeyim kalmamışta.." *
aslında her şeyi olup da "hiçbir şeyim yok yaa ühühü böhühüü" insanın yapabileceği eylemdir. hiçbir zaman giyecek bir şey bulamaz. hep yenisini almak zorunda kalır.
dolabı açıp saatlerce boş boş bakmanıza neden olan durumdur. genelde kadınlarda görülmekle birlikte, insanı hayattan soğutabilme özelliği de vardır. ve siz ne alırsanız alın dolapta giyecek hiçbir şeyiniz olmaz.
alış veriş yapmayı seven kişilerin alış veriş yapmak için ürettiği bahane. bu genelde erkekler için geçerlidir. kadınlar zaten her zaman giyecek birşeyler bulamazlar.