Yürüdüğünde yeryüzü ayaklarının altından kayacak güldüğünde dünyanın geri kalanı çirkinlikten ölecek. Konuşursan, susmak insanoğlunun yapabileceği en güzel iş olacak. Sadece seni yazsam kelimeler bitecek. Ellerimi kilitliyorum gözlerimi kaçırıyorum. Dokunsam kırılacaksın baksam kirlenecek.
Seni gördüğüm o güzel 'an' dan beri düşünüyorum. Sabah mahmurluğuyla ovuşturmadığım gözlerimin bana bir oyunu musun gerçek ile yalan arasında gidip gelen dünyamda nereye koyacağımı bilemediğim bir sabah cin mi, melek misin sen?
Sen sıradan bir hareket ile kolunun kaldırdığında, 'tenin en güzel rengindeki' koluna yansıyan ışık , zamanı durdurdu. Ben öylece bakıyordum, sen öylesine duruyordun. Farkında olmadan zamanı durduğunda benim ve etrafımdakilerin resmi geçit töreni de başladı Senin öylesine halin, hemcinslerin bile ezberini bozuyor, kıskançlığın tetiklediği duygularla bu töreni bir an önce bitirmeye çalışıp seni görüş alanlarından çıkartıyorlardı. Ben böylesine bir güzelliği görmenin mutluluğunu yaşarken, zamanla beraber nasıl durabilirim diye düşünüyordum. Senin bu sıradışı sıradanlığın hem mutluluk hem hüzün yayıyordu. Sen bütün bir vücudunla olağanüstü uyumlu ölçülerdeki kolunu indirip zamanın tekrar akmasına izin verdiğinde;
Ben anladım ki, gün geliyor zaman da durabiliyormuş. Sanat eseri estetiğindeki ayaklar yere her bastığında, yeryüzü, o güzel parmaklar yorulmasın diye kendi kendine kayıyormuş. Bir güzellik bütün evreni çirkin kılabiliyormuş. Bir ses, dünyadaki bütün sesleri yutup yok edebiliyormuş. Kelimeler bitiyor, sessizlikle seyre dalınıyormuş. Gün geliyor, bir dostluk karşısında ne yazsam boş oluyormuş.