elindeki iki kocaman iğneyi damağımın içine kadar sokmaları. ne sevecem lan canımın acısını yer gök duydu. hiç mi acımanız yok lan 10 sene oldu hala unutmadım...
çoğu insan bu entrye karşı gelebilir ancak ortada şöyle bir gerçek var: doktorların büyük bir kısmı bilimsellikten ve evrimden uzak, yaradılışçı ağzıyla konuşuyor. bu cidden çok kanıma dokunuyor. allah öyle yaratmış oğlum sorgulama, tanrı yanınızda olsunculuk vs vs. çok fazla kullanılıyor. ve derslerde dahi sorulan sorulara bu şekilde cevap veren hocalar profesörler var. nasıl bu kadar ruhsuz olabilirsiniz ya? biyoloji filan okumuyorsunuz arkadaşım siz. resmen ticaret yapıp insanların gönlünü hoş tutmaya çalışıyorsunuz... üniversite bünyesinde araştırma adı altında dönen kobaylık olaylarına ise girmek istemiyorum. çok canım sıkılıyor.
tedavi etmesi, yanlış teşhis filan sevmeme sebebi olamaz ayrıca. insandır, mesleği ölümcül hatalara ve hayat kurtaran hamlelere son derece açıktır. bu normal karşılanır ama peki ya yukarıda yazılanlar? ben karşılayamıyorum bir biyolog adayı olarak. ve ülkenin ilk 8binine giren insanların 6 ay ahırda günyüzü gösterilmemiş boğalar gibi tıp fakültelerine akın etmesine ise tamamen ticarete bağlıyorum. işin özü budur.
kendisi de doktor olmasına rağmen diğer recebin emir erliğinden kurtulamayan bir sağlık bakanının anadolu ajansına yalan yanlış haber sızdırması ve bu sayede toplumu doktor milletine düşman etmeleri olabilir en basitinden.
amerikada diş hekimliği okuyan bir arkadaşımla konuştuğumda; ağız içerisinde herhangi bir şüpheli oluşum tespitinde hasta koltuklarında bulunan aletlerle biopsi yapabildiklerini ve alınan doku örneğini gene aynı koltukta bulunan mikroskop ile inceleyebildiklerini anlattı. buradaki üniversitelerimizde ise koltukların suyu çalışmıyor, bir çoğundan yetersiz hava geliyor, ışıkları sürekli bozuluyor. adamlar koltuklarından kalkmadan biopsi yapıp gene hiç kalkmadan bunun sonucuna bakabilirken biz güzel ülkemde hala suyla havayla uğraşıyoruz. hala daha türkiyedeki doktorlara bok atılıyor.
anne- babaların manyak olduğunun göstergesi. hem doktor sevmezler hem durmadan çocuklarına baskı yaparlar 'doktor ol2 diye. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi adama. hadi aileyi geçtim en dış mandal akrabalar bile 'ailede bir doktor bulunsun' modunda değil de ben bir tarafımdan mı uyduruyorum acaba.
- çünkü eğer kalmazlarsa 6 sene (aslında sıkıştırılmış bir 10 sene) okuyorlar. ve bu 6 sene maalesef ki çok özür dileyerek söylüyorum iibf okumaya benzemiyor. en azından benim okulumda böyle. bu 6 sene boyunca sabahtan akşama kadar dersiniz ve yılda 4 kez, 2 hafta boyunca durmaksızın ve dahi günde bazen 2 tane olmak üzere vizeleriniz, finalleriniz oluyor. sınav dönemleri sadece 'yaşamaya' çalışıyorsunuz zira yemek yerken tuvaletteyken ve dahi uyurken (günde ortalama 3 saat) ders çalışıyorsunuz, yine de konularınız yetişmiyor ne yazık ki. ilk sizin okulunuz açılıyor, en son sizin okulunuz kapanıyor. yaz okuluna kalmanız işten bile değil zaten. kısacık yaz tatilini yaz okulunda harcadıktan sonra bir hafta memleketinize gittiğinizde herkes ağrıyan orasını burasını göstermeye başlıyor.
-sokaklarda boş boş gezmek, arkadaşlarla toplanıp film izlemek, partilere vs katılmak, tatile çıkmak, müzik enstrümanı çalmak, dizi takip etmek, dergi-kitap okumak size uzak şeyler, sınav bitimindeki kısacık rahatlama dönemlerinde en fazla toplanıp king atarsınız, gerisi kurtarmaz.
-ilk 3 senenizi hayırlısıyla bitirdiniz diyelim, ee sonra? bitmek bilmeyen hastane koridorlarında hastalar durmaksızın yol sorar, onlara yol tarif edersiniz, o arada vizite geç kalır hocadan papara yersiniz, hemşire sizi azarlar, hizmetli sizi azarlar, hasta size ezik öğrenci muamelesi yapar. bir şeyler öğrenmek için hasta muayene etmeye başlarsınız hasta sızlanır, bilen biri gelsin diye söylenir. oysa ki üniversite hastanesi demek eğitim demektir, öğrenci eğitimi orda yapmayacak da nerde yapacaktır. sizi koruyan kollayan kimse de yoktur. hocanızın tek zevki sözlülerde sizi terletmek sonra büyük bi gururla '30' vermektir. asistanı derdi boğulduğu iş yükünün birazını size devretmektir. hemşirenin derdi sizi azarlayıp egosuna ego katmaktır. hastanın derdi yol sorarken size yanaşmak, muayene etmek istediğinizde de tam gaz kaçmaktır.
-sonraki 2 seneniz de bitmiş olsun, artık intörnsünüz! pardon aslında intahdem daha doğru olacak sanırım intörn- müstahdem. hocalarla ilişiğiniz hemen hemen kesilmiş gibidir ancak hemşireler ve dahi asistanlar ve tabii ki hastalar peşinizi bırakmaz. bitmek bilmeyen nöbetler, hemşire azarlamaları, asistanın iş bindirmesi, dosya doldurmak, kan şişesi getirip götürmek, hastaların aman öğrenci bakmasın, yapmasın sızlanmaları, uykusuz ve mor gözler ve ellerde tuğla gibi tus kitapları. tus dünyanın 3. zor sınavı ve bu sınavda başarılı olmak için doktorlarla yarışmak zorundasınız, bunu da maalesef ki 9-17 para dahi almadan eşek gibi çalıştığınız, üstüne para verdiğiniz, eğitim namına birşey yapmadığınız, üstüne üstlük ayda 6 ila 8 nöbet tuttuğunuz hastane koridorlarında yapmak zorundasınız. paranız varsa bir de 9-19 arası haftasonlarınızı heba edersiniz dershanelerde. ki bu para yaklaşık 7bin lira civarında. peki niye tus'a hazırlanıyorsunuz ki? kazanamazsanız ne olur? ne mi olur? mezun olursunuz ve devlet sizi hiç görmediğiniz bilmediğiniz bir ücra köşeye gönderir 'mecburi hizmet' adı altında. yapmazsanız size diplomanızı vermez. yapacaksınız! tüm bu emekleriniz sonucunda 'pratisyen hekim' olursunuz. herkes size ne doktorusun diye sorar cevap vermekten sıkılırsınız zira pratisyenin prasını duyduğunda küçümser sizi yurdumun çok bilmiş ama kendisinin bir işi dahi olmayan insanları. durmaksızın da hasta hikayesi dinlersiniz. teyzemin kaynanası şöyle olduydu bu doktore gitti böyle dediler, ameliyat oldu, şimdi de şusu varmış diye. sizden tanı koymanızı, tedavi etmenizi beklerler ama daha hastayı bile görmediniz!
-doktorların sevilmeme nedenleri bunlar. sanki kendileri mükemmel olan insanlar gelip 'niye hata yaptın?' baskısı kurarlar üzerinizde. milyon tane hastalığın tanısını tedavisini tüm doktorlar mükemmel biliyormuş gibi.
- son olarak 'davulun sesi uzaktan hoş gelir.' imanı para olmuş bir dünya insanın içinde sadece doktor para kazanmak istediğinde mi suç oluyor? doktorluk para kazanmak için değil de sadece içlerindeki insan sevgisi ile mi yapılıyor sanıyorsunuz? hiçbir iş sevilmeden yapılmamalı, ve yaptığınız işin de karşılığını almalısınız. bunu kim derse doğru ama doktor derse yanlış, öyle mi?
sülalede doktor bulunmamasıdır. eğer ailenizde 1 adet doktor veya doktor adayı varsa işe o zaman doktorlar kral olur baş tacı olur, eğer yoksa o zaman doktorların tümü şerefsiz, paragöz ve düşmandır. bizim milletimiz böyle işte, yazık lan.
en son doktora gittiğimde benden fuzuliden beyit okumamı istedi. ulan hastayım ölüyorum sen beyit okumamı istiyorsun..işte bu doktorları sevmemem için bir neden..
onun icin ingiltere ve israil başta olmak üzere coğu avrupa ülkelerinden turlar düzenlenip buraya tedavi amaclı gelmektedirler.
bir kere doktor olabilmek zordur. hayatın uzunca bir bölümünü okul, ders ve hastalara adayıp yaşamak gerekir. sürekli ders calışmanın ne demek olduğunu ancak yaşayanlar bilir. en kıpırdak zamanlarını calışma salonlarında gecirmek, diğerlerine bakıp bakıp ic cekmek... eğitiminin oldukca pahalı olduğundan söz etmiyorum bile..okul bittiğinde ise tus icin yine ders, kurs... kazanınca uzmanlaşmak ve nöbetler...cok yorucu ve yıpratıcı kocaman bir zaman...
her meslekte olduğu gibi doktorların icinde de kendini geliştirmemiş, yeniliklerin takipcisi olmayıp eski yöntemlere cakılıp kalmışlar elbette var. para manyağı olmuşlardır bir kısmı. ama bu tümünü kötülemek icin gercekci bir neden değildir. pırıl pırıl, işinin ehli binlerce doktor ve adayı yetiştiriyor bu ülke.
hasta yakınını sarılıp; allah razı olsun,...bana bağışladın, sözünü işitmek her insan evladının da harcı değildir.
hoş demelerine bile gerek yoktur, bir hayatın yeniden belirmesini izlemek büyük keyiftir ancak yaşayan bilir...
doktorları sevmememde öncelikle eski tıp öğrencisi olan sevgilimin rolü büyüktür.
doktorları çekirdekten sevemedim ben. malum doktor adayıyla bır kaç ay takıldıktan sonra kendisi en yakın arkadaşlarımdan biri için beni terk etmiştir. o gün bugundür kılım.
çirkin kadın doktorun gelen diğer kızlara hain tavrı da gözlerden kaçmaz.
alkolden basımı kaldırmadıgım, kusmaktan bagırsaklarım cıktığı bir gece acilden giriş yaptıktan sonra burnma eteri dayamasıyla tavana sıçramısımdır. sen çalışıyorsun ben eğleniyorum dıye nedir bu tavır.
derdinizi anlatmadan hemen; röntgen, ultrason, tomografi çektir diye yönlendirmeleridir.
ne oldu arkadaş bari yüzüme baksaydın, belki sarılık oldum, ya da kolum kırıldı.
ne biliyim ya adama böbrek taşı düşürüyorum diyorsun, sancım var, ağrı yapıyor diyorsun sanki o acıyı senden iyi biliyor i.ne '' ne alaka olmaz öle, o başka şeydendir diyor '' lan bütün ürologlar olur diyor da bir sen mi muhalefet kesildin başıma, ekelik yapıyorsun?
yok hacı işini çok iyi yapanlar da var onlara saygım sonsuz ama bu mesleği sömüren sülükler var ya nefret ediyorum onlardan.