doktorlara edilen küfürlerin geneli yersiz olsa da, doktorun kimliğine ve karakterine tam oturan küfürler de yok değildir.
8+4=12 yıllık eğitimin ardından 1-2 sene öncesine kadar adı öss olan, amacı üniversitelere öğrenci yerleştirmek olan bir sınavda gerekli başarıyı sağlamış kişi tercihleri arasına tıp fakültelerini de serpiştirir ve çileli dönem başlar.
hazırlık sınıfındayken kaza gördüğü yerde koşup "açılın ben doktorum" diye olay yerine intikal eden kişilerin varlığı gibi efsanelerle geçen hazırlık yılının ardından (bazıları muaf olabilir bu sınıftan), klinik pratik olarak hiçbir anlamı olmayan 3 sene geçirir bu zat. özellikle de ilk iki sene... tamam, anatomidir, biyokimya, biyofiziktir, fizyolojidir, histolojidir bunlar önemli dersler. ama hala hazırlıktayken bile üzerinize "hastayım evladım" diye gelen insanlarla beraber yaşıyorsunuz. havalı olacağı söylenen tıp fakültesinin ilk 2-3 yılında, doktor olacak olmasına rağmen hastalıkları tedavi edememenin verdiği eziklikle, hiç de havalı olmayan bir şekilde dolaşır öğrencimiz.
diğer fakültelerde de olduğu için kafayı sıyırmış hocalar, sene başında sınıfta bir yüzde hesabı yapıp da "tamam, 30 kişi kalacak bu sene" diyen ve sene sonunda sözünü tutmanın verdiği hazzı yaşayan hocaları hesaba katmıyoruz. burada asıl önemli olan, komite veya kimi yerlerde vizeler, ne kadar uzakta olursa olsun, doktor olacak kişinin sürekli çalışması ve sosyal yaşamını sınırlamaya çalışması trajedisidir. ayrıntıları başka bir konudur.
ilk üç sene bittikten sonra, hak ettiği halde sınıfta bırakılmamak için hocaların kıçlarını yalamaya hazır olması beklenen öğrencidir trajedinin yeni adı. 4. sınıfta hala hiçbir şey bilmemesine rağmen tam gün çalışan bir memurdur artık bu kişi. arada sınavlara bile girer. 4 ve 5. sınıfta hocalara yavşama zorunluluğu(genelde zorunluluktur, hepsi için geçerli değil tabi ki) dışında ise, normalden çok stresli sınavlar göze çarpar. 4-5 hocanın önünde oturur öğrencimiz, gözlerinin önüne kurban bayramında kesilen koyunlar gelir. soğuk terler dökerek sınavları bir şekilde atlatır ve yine bir şekilde 6. sınıfa gelir.
6. sınıfta, artık memur değil, köledir. nasıl oluyorsa hemşirelerin bile emir verebildiği bir doktordur, pardon köledir artık. uyku ve tuvalet gibi ihtiyaçlarını saatlerce değil, günlerce tutabilme yeteneği geliştirir. bu arada da, bazı okullarda yine konferans benzeri etkinliklerle vaka tanıtımı filan yapması istenir.
bir şekilde mezun olur ve ya pratisyen olarak kalır, ya da yolculuğa tus adı verilen, uzman doktor yetiştirme amaçlı yerlere kalifiye doktor sağlama amacında bir sınavda başarı göstermeye çalışarak devam eder. bu arada, her ne kadar kpss kadar ucuz olmasa da, sonuçta bir karşılığı olduğu için tus dersanelerinin ücretleri konusuna da değinmiyoruz tabi ki.
kısa keselim, bir şekilde uzman da olur ve atanır.
pratisyen veya uzman, bir doktordan beklenen şey, 1 dakika içinde kişiyi grip, kanser, aids ve bilimum hastalıktan kurtarmasıdır. burada teşhis aşamasında ise çok test istemek ile test istememek arasında bir denge tutturmak zorundadır doktor. çünkü onlara az sonra küfür edecek olan hastaya göre, test yaptıran doktor da, sadece öksürmesini isteyen doktor da, onlara hazırladığı küfürleri hak etmiştir.
kendi vicdanı, ettiği hipokrat yemini, ağır iş yükü ve hastanın imkansıza yakın beklentileri arasında sıkışıp kalan doktor, yanlış teşhiste bulunmamak adına büyük çaba harcar. çünkü baş ağrısının sebebinin yorgunlukla beyin kanseri arasında herhangi bir şey olacağını bilir. bilgisayar oyunundaki gibi, hastadan küfür yememek adına sınırlı sayıda test ile de bunları anlaması zordur. kahretsin ki yemin etmiştir ve küfrü yeme pahasına da olsa, işini yapar ve yeterli testleri ister. bir tedavi hazırlar ve bunu uygular.
memnun bir hasta mıdır karşıdaki? hayır. neden? çünkü ya fazla test yapılmıştır, ya test yapılmadan 'kafadan atma' bir teşhis verilmiştir, ya ilaçlar pahalıdır, ya da hastanede yatması gerekiyordur. işte bu noktada, hasta, daha önceden hazırladığı küfürlerini doktora sunar.
yukarıda anlatılan bütün sefaletin ödülü budur. doktorların parayı götürdüğü, iki bıçak darbesi ile zengin olduğu yanılgısı ise yanına kar kalır.
bazı hastalıklar vardır ki, onda doktorun yapacağı şey sadece kontroldür, asıl iş hastaya düşer. özellikle fizyoterapi gibi konulardır bunlar. bu konular yüzünden küfür yiyen her doktor haksız yere küfür yemiştir.
tüm bunların dışında, bir de gerçekten gereksiz yere test isteyen, hastayı yatan hasta statüsüne geçiren, işini para için yapan yüz karaları da vardır. tüm hastalara sesleniyorum, emin olun o doktorlar, sizin küfür ettiğiniz doktorların küfürlerinden yeterince nasipleniyorlar.