anneden gizli meybuz yemek, sokakta bisiklet sürmek, satanizm yüzünden her siyah giyinenin sokakta polisler tarafından çevrildiği, sunilikten uzak son temiz yıllardı.
acayip bir eskiydi. 90'lar eskiydi lan bildiğin. bir 80'lerden, bir 70'lerden daha eski bir havası vardı. yeni değildi yani. şimdi böyle debeleniyorum ama anlatamıyorum falan da, bayağı bayağı eskiydi. 50'lerden daha eskiydi mesela. bir şeyleri eskiydi 90'ların ama tam olarak çıkaramıyorum neyi eskiydi? çok derine girmiş.
68 kuşağından sonra türkiye tarihinde yerini alması gereken, ayrıca şahsımında mensup olduğu camiadır 90'lar furyası. şunu da ekliyeyim 68 kuşağından daha çok şey katmıştır 90'lar bu ülkeye.
nasıl mı? mesela ejdarhanın elinden mario amcanın prensesini kurtarma seferberliği başlamıştır o yıllarda. üstelik oyun kasetlerinin üzerinde super marıo yazmasına rağmen hiçbirimiz '' hassiktir lan, madem süpersin neden ben kurtarıyorum senin hatunu '' dememiş, el birliği ile mantar kafalı hatunu her daim kurtarmışızdır.
efendime söyleyeyim bir hugo vardır ki sormayın gitsin. ekranda kendisine baktığımda medeniyet denen şey bu galiba diye sayıklamama sebeb olmuştur tek dişi olması sebebiyle. gerçi kafesteki karısına da aşıktım o aralar.
bir de tayfun duygulu vardı o zamanlar saksofonun ve sakso kültürünün yerleşmesine sebeb olmuştur tayfun abimiz. dile kolay 26 hafta liste başıydı o şarkı.
sonra gülhane parkında hayvanlar vardı, hemen hemen her hafta götürürdü babam. sermet erkin çıkardı sahneye. şimdi gülhane artık bildiğin kerhane! millet yiğişmeye gidiyor artık.
ve mavi kotların taşlanmadığı, masmavi giyildiği yıllardır, daha slikozis hastalığının olmadığı yıllar...
trt'nin dahi inzibatlarla kapandığı ve rüstem batumun kukla şovunu merakla beklediğim yıllardır 90'lar.
velhasıl yazılacak çok şey var 90'lar adına. o yıllar özlemdir, tutkudur o yıllar...
o zamanlarda ki mahalle maçlarıyla ilgili kurallar aynen aşağıdaki gibidir. alıntıdır.
"1. iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.
2. maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.
3. maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.
4. hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.
5. uç korner bir penaltıydı.
6. topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.
7. frikiklerde açıl biraz denince burası ali sami yen mi şeklinde cevap verilirdi.
8. takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.
9. kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe açılsana 3 kere sektirdim derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.
10. top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes işe işe diye bağırırdı.
11. penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.
12. abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.
13. tanju, rıdvan, metin, ali, feyyaz, hagi, hakan, hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.
14. topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.
15. klişe laflar vardı: at bakayim abinin kıllı göğsüne
16. elin avantajı olmazdı.
17. bel üstü gol sayılmazdı.
18. taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.
19. maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.
20. maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak algida max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu.
21. pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.
22. frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.
23. top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.
24. gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.
25. varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.
26. oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.
27. penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "merak etme olm, teknik vuracam."
28. sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. kalecilik sırası "sonum bir allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.
29. dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). bu durumlarda ilk sektirmek isteyen "birim bir allah, kırmızı bayrak, yeşil kitap" derdi.
30. kaleci oyuncu kavramı vardı. takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.
31. eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "adamın devam ediyor." derdi.
32. milli birlik ve beraberliğimiz mahalle maçlarında başlamıştır. önce maçlar yapılır... centilmenlik skora yansımazsa sopalar, taşlar konuşurdu.
33. atan alır spor vardı. eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.
34. mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.
35. skor ne olursa olsun akşam!? saati yaklaştığında "golü atan kazanır." kuralı işlerdi.
36. maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı.
37. el kasti değilse o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değilki oğlum, gol olmaz." denirdi...
38. eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.
39. kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.
40. para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı, kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.
41.kaleler taştan olduğu için atılan şut önce defansa çarpıp sonra taşın üstünden geçtiyse şutu atan takım gooll diye yaygara çıkarırdı. rakip takımın gol değil kale üstü cevabına,gol yoksa korner o zaman ver topu diyerek racon kesilirdi. "
ait olduğum yıllar. çocuğun çocuk, insanın insan olduğu zamanlar, çocuklarda insandı tabii hatta köpekler, kediler, civcivler, kuşlar, köstebekler, lastik toplar, magnum bile insandı o zamanlar işte öyle zamanlardı. internete düşme omadan rahatça düşüp kalktığımız aptallıklar yaptığımız yıllardı. cep telefonsuz, internetsiz güvenin sağlandığı yıllardı, diz kapaklarının düşmekten sürekli yara bere içinde olduğu, ayakkabıların, kıyafetlerin kirlenmesinden rahatsız olunmayan yıllardı. şimdiki çocuklara baktığımda üzülmeme sebep olan yıllardı. arkadaşlığın facebook'ta kişi sayısını artırmaktan daha kutsal bir ilişki olduğunun farkında olunan yıllardı. mistik bir havası olan yıllardı. yalnız olmamanın zor olduğu yıllardı. insanların gülebilmek için komik videolar izlemesine gerek kalmayan yıllardı. iyiliğin enayilik sayılmadığı yıllardı. kötü esprilerinin bile hala gülümsettiği yıllardı. çikolataların altın değerinde olduğu yıllardı. dünyanın daha büyük hayallerin daha sınırsız olduğu yıllardı. şimdilerin yapaylığından uzak samimiyetle örülüydü, mahalle teyzelerinin dedikoduları bile daha düzeyliydi, çizgi filmlerin en güzel olduğu yıllardı, parkların insanların hayatındaki yerinin büyük olduğu yıllardı. 99'dan sonra tekrar başa sarması gereken yıllardı, bitmeyeydi iyiydi.
susam sokağı'dır, süper babadır, ekmek teknesidir, gazete kuponlarıyla ıvır zıvır almaktır, braveheart ve titanic'tir, karate kid'dir, pokemondur, tasodur,
sokaklarda top oynamaktan heba olduğumuz, gol atınca haciii haciiii haciiii diye bağırarak koştuğumuz yıllar..
en teknolojik aletimiz tetris veya sanal bebekti ama biz farkında değildik. o futbol topuyla çok mutluyduk çünkü. maçtan sonra kaldırımlara sıra sıra dizilmiş onlarca çocuktuk, maçı kazanan takıma, kaybeden takımın aldığı kolayı, fantayı, meybuzu, cinoyu yer içerdik hep birlikte.
kalabalıktık fazlasıyla, mahalle arasında o kadar çocugun aynı anda oynamasına imkan yoktu. o zaman ya 2 adım öteye bir futbol sahası daha yaratırdık ya da didişirdik sen çık da ben oynayayım diye.
bazen mahallenin abileri top oynardı, nasıl sevinirdik kaleci olarak da olsa onların maçında oynayacağız diye, sanki her biri bizi izleyen teknik direktördü. öyle şartlanmıştık çünkü ben iyi top oynuyorum bak demeye.
topun sahibi çocuk olurdu, hiç de bilmezdi top oynamayı allahsız. mecburen oynatmak zorunda kalırdık.
okul önlerinden kartları alınırdı "3 er son" oynardık. birbirimizi "üterdik"
beslenme çantamız bile vardı. yemeğin yanına konulan elmayı armutu yemezdik eve dönerken yiyelim diye.
kirlenmemiş insanlarla geçirdiğimiz güzel yıllardı.
ne zaman gözlerimi kapatıp gitmeye kalksam bana rober hatemo'nun "gönül esmeeer esmeeer ister" şarkısını kdv olarak getiren yıllar. 90'ların soundtracki sanki, böyle bişey olamaz.