insanların sadece zaaf ve düşkünlük kusur olarak adlandırılamayacak kadar kötülük barındırdığını ve fırsatını bulduğunda sıradan bi şekilde devam eden hayatında kötülükten hiç te kaçınmayacağı apaçık gösterilmişti filmde.
doğru ya da yanlışı bilerek değil sadece belli kabullere göre yaşayan en ufak bir değişiklikte huzuru kaçan bir başka insana ve farklılığa tahammülü olmayan bir canlı insan.
geçirdiği değişimle mutlu olduğunu düşünüp onu değiştiren tek şeyin yine kendi olduğunu düşünecek kadar kibirli.
finalde tam da bundan söz edilir. merhamet kılığına bürünmüş kibirden..
nietzsche nin bahsettiği hristiyan ahlakıdır bu merhameti yücelten.
bunun eleştirisi yapılır.
insanları yine başka insanlara uyguladıkları yanlışlarının sorumluluğunu alacakları şekilde cezalandırmazsanız bu sizin ne kadar yüce gönüllü biri olduğunuzu göstermez sadece yüce bir affedici olduğunuzu gösterir.
affedicilik zırhına bürünmüş bir kibire sahip olduğunuzu gördükten sonra bu kibirden sıyrılarak gerçek iyi ve kötüyü farketmeniz mümkün olabilir.
insanların ne kadar şerefsiz varlıklar olduğunu anlatan şahane film.
--spoiler--
fakat bana kalsa finalde daha işkenceli şeyler yapardım. mesela öldürmek yerine çocuklara annelerinin önünde işkence etmek, ya da kasabadaki bütün erkeklere tecavüz etmek vb.
--spoiler--
**** ufak tefek spoiler olabilir ****
dünyamızın aslında ne kadar ince bir çizgide gittiğini gösteren bir film.
dogville'i yaşadığımız dünya sayarsak acaba içinde yaşayan erdem sahibi insanların toplamı grace'in o kasabaya oranıyla doğru orantılı mı? eğer öyleyse bunun sebebi nedir? insanın doğasının aslında filmde bahsedildiği kadar kötü olduğunu gerek günlük yaşamda, gerekse haberleri izlerken görüyoruz. bu duruma küfrediyoruz, o insanları lanetliyoruz.
peki ya hepimiz onlar gibiysek. buna inanmasakta hangimiz 'öyle değilim' diye içten bir şekilde bunu söyleyebilir
haydi şu küçücük örneğe bakalım :
erkeksen sana çok aşık bir kızı düşün. tapıyor sana ve kaybetmekten delicesine korkuyor. gitmemen için her şeyi yapacak ve seni cinsel yönden sırf onu terk etme diye istediğin her şekilde doyuruyor. evet, evet gururunu bırakıyor ve hem cahilliğinden hem aşkından yalan sevdayı yaşarken aslında ne kadar ağır bir darbe yiyebileceğini düşünmüyor. düşünmek istemiyor.
evet şimdi söz sende düşün! o beyninin derinliklerinde bir kadına yapmak istediklerinin hepsini yapıyor, istediğin yerde, istediğin şekilde, istediğin kadar....
onu sevmesende buna devam edermiydin ??? ne kadar süre yapardın bunu? senin menfaatlerin , zevklerin en üst seviyedeyken karşındakini ne kadar düşünürdün ?
bu örneğin çoook çeşitli halini grace isimli bir karakterle bize sunan film fırsatını bulduğunda tüm insanların (bkz: egosu baskın birey) haline geleceğini ve tüm bunları yaparken bir şekilde kendi vicdanını rahatlatacağını öne sürüyor.
yoksa bizim dogville gibi bir yerde yaşamamamızın sebebi kolluk kuvvetleri ve yargılanma korkusumu? eğer gerçekten ceza alma korkusuysa adalet olmasa bile adalet korkusu hep bizimle olsun...
tarkovsyky izleyen birinin çok sıkıldığı filmdir. bir tiyatro oyununu ekrandan seyretsek ne kadar keyif verici olabilirse öyle bir film. tiyatro oyunu diye seyretsen olmuyor, film diye seyretsen yine olmuyor.
Filmi izlemeyenler için söylemek istediğim ilk şey; film baştan sona tiyatro sahnesine benzeyen bir şeyde ve dekorların içinde geçiyor, film başladığında ve bunu görünce önce bir hayal kırıklığı yaşadım fakat film ilerledikçe realiteden koptum ve o dekorların içine girdim resmen. Film oldukça ağır, uzun ve yorucu bir film -izlediğim diğer Lars von Trier filmleri gibi- fakat izlediğim diğer iki Lars von Trier filmine göre bu filmi daha çok beğendim ve etkilendim. Film baştan sona nerdeyse hep ağır bir tempoda ilerliyor fakat film ilerledikçe hem insan doğasının ne kadar iğrenç olduğunu gösteriyor ve filmdekilerden nefret ettiriyor ve siniriniz bozuluyor ayrıca filmin tiyatro gibi dekorların içinde geçmesi de sanki hiçbir yere kaçılamayacak dipsiz bucaksız bir yermiş gibi gösteriyor Dogville kasabasını ve bu daha da çaresiz kılıyor başrolü. Film ilerledikçe kendine çekiyor izleyeni, gittikçe sinir bozmaya başlıyor ve insanların nasıl diğer bir insanın zaafını kendi pis istekleri için kullandığını seyircinin gözüne sokuyor. Ben normalde bir filmi izlerken sesli tepki pek vermem fakat bu filmi izlerken olanları izlerken baya sesli tepki verdim hatta küfür bile ettim dediğim gibi gerçekten sinir hoplatan bir film. Oyunculuklar başarılı Nicole Kidman'ın o vurdum duymaz tavrı aslında beni daha da sinir etti. izlemeden önce bilin ki bu film dram filmi ayrıca oldukça ağır bir film fakat insan doğasını sinir bozucu bir şekilde anlatmayı başaran etkileyici ve herkese hitap etmeyen de bir film. Son olarak ben filmi beğendim fakat dediğim gibi herkese hitap etmiyor ağır, dram-psikoloji ve farklı bir film izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
Rahatsız edici gerçekten rahatsız edici bir film. Fırsatını bulduğunda insanın içindek yaratığı açığa vuruşunun leziz bir ön sunusu bu.
Bir kere, yavaş filmlerden hoşlanmıyor, tietral sinemaya ilgi duymuyorsanız, bu filmi izlemeyin. Çok ağır ilerliyor gerçekten de. Bana kalsa, tamamen bir set üzerine inşa edilen kasabanın sıra dışılığı bile izlettirmeye yetiyor tabii. Zaten filmin sonunda, boyalarla ve hayali kapılarla süslenmiş evlerin içindeki ahali, tümden dışarıyı görebilir oluyor. Duvarların içerisinden..
Eli mahkum gracienin. Belki severler beni deyip, iki ay süre alıyor kasabalıdan. Zaman hızla geçiyor ve sevilen birisi olup çıkıyor. Kendinden nefret eden adamın bile kalbini çalıyor.
Ancak konumuz insan. Ve zaafları patlamaya hazır bir bomba gibi. Herkes kendisinin içten içe arzuladığı bir şeyi onda görüyor. Tabii, bunu tetikleyenlerin başlıcası da yine graciein kendisi. Ardıardına tecavüz ve iftiralar izleyici olarak siz bile katlanamıyorsunuz. Hatta ben bir ara, kapasam mı şu filmi bile dedim.
Kurtuluşunuz olmadığında nelere katlanırsınız? Bence soru bu! Bunu düşündürüyor film. Yoksa, işlenen insan doğası, bildiğimiz nane. Öte yandan, her şeyi sigaya çeken o kadının intikamını alma taktikleri, hayalgücü de pes dedirtiyor. içi de rahat. O yapmıyor nasılsa.
insanın uykusunu getiren film. o kadar mayıştırıp insanın uykusunu getirtir ki hayattan kopar insan. izleme be oğlum. izleyip ne yapacaksın ki? onu izleyeceğine git russian institute izle.
bu filmi tabutta rövaşatanın kadın versiyonu olarak değerlendirebilirsiniz. başlangıçta, önce dogwille çekildi ve tabutta rövaşata da ondan esinlenerek çekildi sandım. çünkü, önce dogwillei izledim. fakat, tabutta rövaşata 1996da, dogwille ise 2003te çekilmiş.
açıkcası, ben dogwillei daha çok beğendim. bunun sebebi belki cinsiyetimdir. ama cinsiyetim dışında bu filmin çok farklı tekniklerle çekildiği ortada. bence herkes seyretmeli, çünkü bana kalırsa sinema tarihindeki kült filmlerden biridir bu film. bunun dışında herkese, tıpkı Cem yılmaz gibi, çok düşük bir bütçeyle film çekilebileceğini ve çok büyük bir başarı elde edilebileceğini kanıtlamıştır. belki de cem yılmaz bu filmden etkilenerek çekti filmini, kimbilir..bir de nicole kidman böyle bir filmde oynayarak sanki biraz risk almış, ama böylece gerçekten filmden anladığını kanıtlamış. nicole bu film için çok iyi bir seçim olmuş. kısacası mutlaka izleyin.
kasabaların yığınları arttıkça drama kayıtsızlık büyüyor bu nedenle finalini dünya tümelinde hayal etmekten kendimi alamadığım kasaplı kasabalı, insanlı insansız bir film.
--spoiler--
Film boyunca intikam istiyorsunuz sonra intikam alınıyor, fakat suçlu direk siz olmadığınız için de rahat bir hissiyata kapılıyorsunuz. Sonuç olarak insan garip canlı en iyisi mi köpek olmak ya da köpek kadar net olabilmek.
--spoiler--
bu zamana kadar izlenmemiş olması eksikliktir. sonunda insana orgazma neden olan, ders niteliğinde bir filmdir. sabahlara kadar tartışmaya neden olacak bir konusu vardır.
filmde bolca imgelem kullanılmıştır. başlarda izlenilirken biraz yadırgansa da * bir süre sonra insan kendini filme kaptırır. başlarda bu grace kim, aa ne kadar da iyiymiş diye izlerken film ilerledikçe bu kadın napıyor, bu kadar iyilik de olmaz olsun diye insan sinirle izler filmi. filmin sonunda grace'nin de diğer insanlar gibi * davranması gerçekten ohh dedirtmiştir. dedirtmiştir dedirtmiştir de anlaşılamayan nokta bu kız o kadar tecavüze uğradı, acı çekti de bunlara sadece babası kötü de ondan kaçıp ona geri dönmemek için mi yaptı diye düşünür insan.
--spoiler--
filmin ortalarında Grace'in bütün şehri yakmasını arzu edenler filmin sonunda huzura ermiş olabilirler ama beni yine sıkıntımdan kurtarmayan bir Lars von Trier finali daha.*
Zira filmin sonuna kadar sizi geren yönetmenden bir çığlık bekliyorsunuz, grace'e kendinizce uzun tiradlar hazırlıyor, filmin sonunda insanların yüzüne vurmasını bekliyorsunuz. ama olmuyor, bu sessiz çığlık ve kolay ölüm benim gibi birçok seyirciyi maalesef ekranın başından buruk ayırıyor.
diyalog bazı yönetmenler için pek cazip bir betimleme tarzı olmayabilir, lars von trier böyle yaparak belki de bizde intikam sevinciyle örselenmiş aforizmalar yerine filmin başından kalktığında dahi olayları sorgulayan bir sıkıntı bırakmak istiyor.
--spoiler--
her şeye bir yana çok deneysel bir yapıt ve mutlaka izlenmeli.
uyarı: filmi bilmeyenler okumasın(okusan da anlamazsın), ayrıca izlemeyenlere filmi izlemelerini tavsiye ederim.
birde acayip gereksiz uzun, gereksiz hayal ürünü bi yazıdır okuyarak kaybedeceğin zamana en az bi porno sığar, benden söylemesi.
filmi bi'kaç kez başlatıp filmin dekorunu görünce kapatmıştım. yıllar geçti bi inland empire bir de dogville önyargım yüzünden beklediler. chuck norris filmi severlere tavsiye etmiyorum zira hiç ekşın yok.
-evet hem de hiç.
-evet sanırım bütçe yetmemiş.
neyse asıl konu şu:
dogville mükemmel.
"Gregor Samsa bir sabah huzursuz düşlerden uyandığında, kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."
ee? ne alaka kafka? diye içinden geçiren kesin olmuştur. *
neredeyse herkesin bildiği Kafka'nın Dönüşüm adlı romanı bu cümleyle başlar ve Akla şu soru gelir: peki bu adamı bi sabah kalktığında böceğe dönüştüren şey neydi? işte hikayenin öncesi dogvillede saklı. bazılarımızı iğrenç, böceğimsi diğer bazılarımızı da kana susamış bir hayvana dönüştüren şey.
evet dogville mükemmel.
ama benim bu konuda yazma sebebim sadece filmin mükemmel oluşu değil. benim dikkatimi çeken şey, aslında hepimizin ne kadar da çok dogvilleli oluşu. *
aşağıda filme dair sözlük dışından birinin yazdığı yazıyı alıntıladım.
--spoiler--
rahatsiz edici sahneleri var. ama bu film insanlara cok sey ogretiyor. hayatimda bu kadar ogretici bir film daha izlememistim.
bazi insanlari egitemezsiniz, onlari kotuluk etmemeye ikna edemezsiniz. kotuluklerini suratlarina vurunca sadece inkar etmez, sizden daha da nefret ederler. onlari gormezden de gelemezsiniz. cezalarini haketmislerse haketmislerdir.
merhamet her zaman en dogrusu degildir, en guzeli ve en ahlaklisi da degildir. size kotuluk edenleri mazur gormek, onlara anlayis gostermek, onlarin icindeki seytani ancak besler, buyutur. affetmek belki de o insana yapabileceginiz en buyuk kotuluktur.
size kotuluk edenlere merhamet duyan, onlara anlayisli davranan, ne cektiklerini dusunup onlarin gozunden olaylara bakan biriyseniz, bu filme gidin. gidin ki anlayin, iyilik karsilikli degildir, kotuler cezalandirilmalidir.
eger kotuluk ettiyseniz birine, iftira ettiyseniz, fesatca ona yapmadigi, hatta dusunmedigi suclari yakistirdiysaniz, onun namusuna, serefine dil ya da el uzattiysaniz.. o zaman gitmeyin bu filme. bu filmde kendi igrenc yuzunuzu gorup gercekleri yine inkar edeceksiniz.
yine kandiracaksiniz kendinizi ve suphesiz size benzeyenleri. o yuzden hic zahmet etmeyin.
fakat merhamet eden biriyseniz, gercekten size, sahsiniza korkunc kotulukler yapilmissa, ve siz herseye ragmen icinizde bir yerde o kisiyi kendi hayatindaki acilar ve zorluklar yuzunden mazur goruyorsaniz, gidin bu filme. hemen.
--spoiler--
buna benzer onlarcası da burada ve başka yerlerde yazılmış zaten ancak bu çok açık bir örnek olduğundan seçtim. dogville li "iyi bir insan"ın düşünce yapısı işte yukarıdadır.
diğerleri de şöyle diyor kısaca: "oyunculuk çekim vb harika",
"isayı anlatan film", "kibrin ne olduğunu gözler önüne seren film" hatta bazılarının dilinin ucuna kadar geliyor ama "insanlığa atılmış bir tokat" diyebiliyor. bence bunların tamamı gerçekten kaçma çabasıdır.
aynı dogville sakinlerinin yaptığı gibi ki işte filmi mükemmel yapan da budur. adam açıkça söylemek istediğini nokta virgül atlamadan söylediği halde biz dogville liler üstümüze alınmıyoruz.
hayır tam anlatamıyorum! neticede bir film bi'şey söyler ya da söylemez. söylediği şey de neticede bi filmin söylediği şeydir. ee napalım tamam der geçersin. ama...
beni etkileyen: filmi izleyenlerin bu filme dönüştüğünü görmek oldu. sanki bi tür lanetmiş gibi.
önce filmle ilgili genel fikirlerimin kısa özeti:
filmi mükemmel yapan şey oyunculuk, dekor, çekim tekniği ya da tanrı-isa-kibir göndermeleri değil. hatta özellikle öyle olmasın diye uğraşılmış.
oyunculuklara tekrar bakın en uç durumlarda dahi tepkiler, mimikler keskinleşmiyor, sıradan bir konuymuş gibi konuşulup bitiriliyor(tecavüze uğradığı sahneler vs). yakın çekim yüzler; hiç birine olayın gerginliği hakim değil. bağırıp çağıran yok. sivrilen bir oyuncu yok. her şey, herkes özellikle son derece vasat.
olayın geçtiği mekan neredeyse sadece çizgilerden ibaret.
evet grace-isa benzetmesi var ama bunu sadece grace'in hristiyanların isa'yı resmettiği gibi sarışın mavi gözlü olmasından ve hristiyan üretimi bir film olmasından dolayı söylüyoruz.
kuran'da aynı tanıma uyan ve hatta tıpkı grace gibi en sonunda allah a halkını şikayet edip, allah'ın azabını gönderten peygamberler bile var. aynısı tevratta var.
kuran'dan lut kavmini, tevrattan sodom u okuyun. tıpkı grace gibi onları da kasabadan kovulmakla tehdit bile ediyorlar ve sonunda allahın gazabı çoluk çocuk demeden üzerlerine oluyor.
grace ne isadır ne lut'tur, ne de musa köpektir.
(musa-köpeğin adı-: her şeyi başlatan ve bitiren etkisiz bir koruyucu rolü -grace musanın havlaması ile ortaya çıkar ve film musanın havlamasıyla sona erer-)
çünkü isa yı isa yapan ya da diğer peygamberleri (eğer inanıyorsanız) amaçlarıdır. isanın aksine, grace içinde bulunduğu kasabayı değiştirmeye daha iyi bir yer yapmaya çalışmıyor, kasabalılardan bir beklentisi yok, hatta orada saklanabildiği sürece herşeyine katlanmaya razı.
filmde bir isa varsa o da tom dur, ki tom tam bir kaybedendir. bu yönüyle film aslında din eleştirisi içerir. dinin dogville toplumunda yeri vardır ve dışardan gelen grace de neredeyse bir isa gibidir, buna rağmen film dogville in hazin sonunun filmidir.
giriş bölümünde dogville için amerika roky dağlarındaki herhangi bir kasaba gibi sakinleri iyi ve dürüst insanlar olan bir yer deniyor. normal, bildiğimiz, sıradan, iyi insanlar. dışarıdan gelen onlardan da iyi biriyse neden bu dogville in sonu oldu? yoksa iyilikten maraz mı doğar?
sıradan bir insanı iyi ya da kötü yapan nedir? iyi bilinen, dürüst insanları kötülüğe sevk eden ne olabilir?
bunun cevabını net bir şekilde veriyor film ve cevabının doğruluğunu bizim üzerimizden ispatlıyor.
insanı şekillendiren şey zaruretlerdir eğer zaruretlerimiz olmasaydı iyi olmazdık. yani insan özünde kötüdür. bunu söylerken "insan"dan bahsetmiyorum. demek istediğim sen kötü birisin buna inanmayabilirsin ama bu gerçek. tıpkı virüsler gibi tıpkı dogville liler gibi uygun şartlar oluşana kadar herkes iyidir.
evet ben kötü bir insanım, eğer başıma bir şey gelmeyeceğini bilseydim ve gücüm yetseydi; allah korusun neler yapabileceğimi hayal bile edemiyorum.
--spoiler--
"ahlak bireysel etik toplumsaldır." diyordu bir vatandaş geçenlerde tv'de. dogville sakinlerinin toplumsal etik dışılığı ve bireysel ahlaksızlığı, insan doğasının zaaflarını genele yansıtır. aslında filmdeki her karakterde ayrı bir -izm akımının temsilcisini görebilirsiniz dikkatli şekilde tekrar izlerseniz.
greece'in acılarına çözüm bulmaya çalışırken, kendi toplumsal konumunu ve kibirini amacından üstün tutan filozof tom karakteri, sürekli, "insanlar acı çekiyor, insanlar ölmemeli" diyip evinde çiçekli pijaması ile çözümler üretmeye çalışan sik kafalı bir hümanist olabilir örneğin. bu insanlar genelde solcu oluyor ve "x baba keşke ölmeseydi ne de güzel yazardı x baba" edebi akımı sayesinde memeye kavuşuyor bildiğimiz gibi. başka bi halt yaptıklarını görmedim.
oysa aynı toplum, a clockwork orange'da da şiddetin ve insani güdülerin gerekliliği ve önlenemeyeceği sadece boyut değiştireceği konusunda bizi uyarmıştı. alex delarge'ı kendi normlarına çekmeye uğraşan toplum, ona, kendilerine tezat şekilde işkenceler yapmıştı. film sosyal eleştiri değil tamamen bireysel zaaf üzerineydi. dogville izlerken de aynı nedenden finalde orgazm olabildim pek tabii.
çünkü kurduğumuz uygarlığı, birbirimizin kanını içerek bu noktaya getirdik. çünkü şiddet doğamızda var. çünkü intikam almayı seviyoruz. çünkü şu an karnımız çok acıksa, bir çölün ortasında olsak ve yemek ile aramızda hiç bir cezai müeyyide olmadığını bilsek o canlıyı orada parçalayıp yeriz ve dişlerimizi karıştırırken pişman oluruz. ya da olmayız.
sorun, bu olayın teknik olarak mümkün olması. sorun, gerekli şartlar sağlandığında her insanın, 3. sayfada okuyup şaşırdığı manyak psikopatların öfkesine erişebileceği gerçeği.
heh, lars von trier de faşistmiş zaten. buyur buradan yak. ekşi'den kaçtık burda da tatlı su hümanistleri ve sararmış sakallı solcular aynen devam ediyor heralde amk. lan bi bitmediniz.
lars von trier faşist olmaktan kurtulmak için bdp'ye katılıp tilililili der artık her mitingde. böylece her şey rayına oturur.
ılık götlü asker kaçağı hümanistlerin ve 3500 beden jartiyer giyip elinde çakı ile gezen taksim travestilerinin sürekli istedikleri o hakları ve (özgürlük?) ortamını ellerine geçirdiğinde, birer greece olup intikam duygusu ile karşıt bir şiddet oluşturacağını keşfedin artık. bu bir zaaf. enteller buna oligarşik şiddet de diyebilir farketmez benim için valla.
insani duyguların en yücesi bu. nefretin sevgiden daha büyük olduğunu, çünkü sahtesinin olmayacağını facebook duvarlarınızdaki mevlana laflarından biliyor olmanız lazım artık. can yücel de demiş olabilir. hemen her lafı bu ikisi demiş zaten. nietzsche'de bik bik konuşmuş geri kalmamış. çok sağlam bi üçlü bunlar. tumblr'da nefis kız düşüyor alıntıları ile. ama konu bu değildi, pardon.
hitler'in "güçsüz olanın yaşamaya hakkı yoktur" savı kadar tehlikeli şekilde eleştirmiyorum iyimser insanları lakin güçlü olmak ve aynı zamanda gücü doğru kullanmanın imkansızlığını hala anlamamış olanları ve şiddetin tamamen elemine edilmesi gerektiğini savunanları, filmdeki elm sokağında sikebilirim hiç acımadan. o bohem kafanıza sıçsınlar.
aynaya bakıp, insanların bencilliklerinin boyutlarını görmek için pazar günü falan izleyebilirsiniz sakin kafayla. cumartesi izlemeyin havalar iyi, o gün içip gezilmeli bence.
--spoiler--
üçlemenin ilk filmidir. fakat bu filmi ve idioterne filmini çeken yönetmenin antichrist'i çeken yönetmenle aynı olması beni hayrete düşürdü. bir de son zamanlar yaptığı konuşmalar lars von trier'i bitiren konuşmalar oldu. sıradan bir faşist.
klasik müzik gibi bu film. ağaçlar, bahçenizdeki ağaç; köpek, komşunuzun köpeği; dağlar, belki de bizim bursadaki uludağ. ağaçlar, köpekler, dağlar var ama yönetmen size kıyak geçmiş ve onların yerini boş bırakarak sizin doldurmanıza izin vermiş. bu sayede sizde filmden biri oluyorsunuz. dogvilleden.
irdelenmesi gereken filmlerdendir. sıradışılığıyla çığır açanlardandır.
(bkz: lars von trier)*