hayattaki ilginç deneyimlerden biridir.
gurbete giden yalnızlığıyla gider. arkadaşları arar sadece
paramparça olan aileden birkaç birey arar.
gerisi boşluk.
içmek mi?
her daim bilgisayar başında yalnız içmeye alışmış bünye, bugüne inat içmeyecek. sanırım...
hiç mi hiç takmayacağım durumdur. doğum günü kutlamak gibi saçma bir geleneği(gelenekte sayılmaz da neyse)sürdürecek biri değilim. hem şurada doğum günü kutlayanlara sorsan " olum bu hayatın ta a.q çok zor şöyle böyle " derler ama gel görki hayata geldiği günü kutlar. hem senin elinde olmayan bir şey ve bununla seviniyorsun. hemde doğum gününde bir yaş daha yaşlanmış ölüme bir adım daha yaklaşmış oluyorsun. neyin tribindesin yani ?
günler öncesinden içinizi kemirmeye başlar durur. bir gece öncesi kendi kendinize dersiniz yataktan çıkmamalıyım diye fakat bir çözüm değildir. ertesi sabah anneniz arar önce mutlu olursunuz. sonra belki size en uzakta fakat hep yakınınızda olan arkadaşlarınız ki onlarında sayısı üçü dahi geçmez. bütün gün belki biri çıkar gelir ve hadi kalk gidelim der diye beklersiniz. biri kalksın sizi şehrin en berbat restoranındaki en berbat yemeği yemeğe götürsündür. gece olur. kimse gelmemiştir. yatağınızda, yastığınıza sarılıp ağlarken uyursunuz.
bırak hediyeleri üfleyecek pastanın bile olmaması demektir.
sadece o günde değil, her zaman yalnız olduğunu anlamaktır.
aslında çok kötü bir durum değil, sokaklarda mal mal dolaşabilirsin o gün.
kalabalığın içinde kendini yalnız hissetmektense, gerçekten yalnız olursun.
bir de doğum gününü kimseye çaktırmadan kutlamak vardır.
yeni kazanılan üniversitenin ilk günleridir.
henüz kimseyle arkadaş olma çabasına girilmemiştir çünkü gelmeden 1 hafta önce başka bir üniversiteyi kazanan sevgili kazık atmıştır, ayrılmıştır, tabi depresif bir hal içerisinde kimseyle arkadaş olunmaya çalışılmaz, mal gibi derse gelinir en arkaya oturulur hayal kurulur, sonra yurda gelip sabaha kadar yataktan çıkılmaz.
bir kaç gün sonra doğum günün gelir, kantinde 2-3 kişiyle aynı masadasındır, herkes lise aşkını, sevgilisini, yeni kanka kızları anlatır, sen susarsın, doğum gününü içten içe kutlarsın, susarsın konuşanları dinlemeye çalışırsın ama dinleyemezsin, bi albeni alıp kendine hediye edersin, bir doğum günün de böyle boktan bi şekilde biter.
geriye dönüp baktığımda ulan ne kadar ergen hislerim varmış diyorum ama bugün aynısı olsa yine mala bağlayıp aynı salaklığı yapacağımı biliyorum, huy işte siksen değişmez.
doğduğum günden dolayı genelde başıma gelen olaydır.* ama olsun sonuçta herkes sevgilisiyle mutlu diye düşünüp, kendimi teselli etmem en doğrusudur. hem burdan bakınca yalnız olmadığım görülüyor. ve doğum gününde yalnız olan herkes için geliyor : (bkz: paramparça)*
bir de hiç doğum gününü kutlamayan insanların olduğunu düşününce hafif kalıyor. gelmişin 19 yaşına. ama senin doğum gününe kimse itibar etmiyor. aa ahmet iyi doğdun lan iyi varsın diyecek dostun bile yok. ailenin ise umurunda değilsin. bir de böyle düşün. hangisi daha hafif.
iki hafta önce başıma gelmiş olan, lanet ötesi olay. insan hiç daha yalnız hissetmiyor. telefona gelen bir iki sikindirik mesaj, facebooktan gelen samimiyetsiz kutlamalar... o kadar. o kadar yalnızsın.
bir insana en çok koyabilecek durumdur. böyle bir günü etrafınızdakiler partilerle, hatırlayanlarla, arayan soranlarla geçirirken sizin telefonunuz gün boyu hiç çalmaz, beklersiniz ama arayan olmaz. kapı o gün çalınmaz apartman görevlisi dışında kimse tarafından.. insana yalnızlığını beynine çaka çaka hatırlatır işte bu. kazınır bir tarafa...