--spoiler--
Sağlıklı dişlere sahip olmak istiyorsanız günde iki kez 150 gr yağsız peynir tüketin. Peynirdeki kalsiyum diyetini kuvvetlendirir, dişleri sağlamlaştırır.
--spoiler--
insana vücudunda belki de en çok acı ve zorluk yaşatan yapıdır.
Hiçbir organ bu diş gibi tripli değil.
Bebek olursun ilk dişlerin çıkar acı verir, ilkokula gelirsin on dişlerin dökülür yenisi çıkar zorluk verir, buyursun 20 lik dişin çıkar acı verir, yaşlanirsin artık menapoza girer hadi eyv ben kaçıyorum der dökülür takma diş takarsin.
Bakılmazsa olduğundan büyük, çok daha büyük sorunlara yol açan velet. Kamu aydınlatması, diş apnesi beyne sıçramaz boşuna kendinizi strese sokmayın, en azından doğrudan. Çünkü aşması gereken sinüs boşlukları var ve ağır sinüziti olan bi insanda bile bu beyne patolojik olarak zarar vermiyor. Not: ben bir doktor veya genetik uzmanı değilim, şüpheniz varsa doktora gidin mutlaka.
Gelelim bu veletin bende kademeli olarak yarattığı sıkıntılara. Sayesinde anksiyete sahibi oldum, bildiğin zamanında 20dklık bi operasyondan kaçmam bana 6 seneye mal oldu. Önce boğazlarım etkilendi, kronik olarak her kış farenjite yakalandım. Bu ilk safhalarda oldu, çok ciddi bir şey değildi ama her kış 2 kere 1-2 haftamı ateş ve halsizlikle yiyordu. Sonra sigara içmemle birlikli çıkarsığım balgam miktarı artmaya başladı, o zamanlar az içtiğim suyun yetersizliği ile şişmiş bademciklerimden kusma hissi vererek top gibi çıkarıyordum, bazen öksürürken top gibi fırlayan yapışkan iğrenç bir şey görüyordum. Bitti mi?! Tabi ki hayır, daha sonraları iştah azlığı ve mide şişkinliği arsından bağırsaklarım alarm vermeye başladı. Normal sağlıklı bir insanı huzursuz etmeyen besinlere intoleransım artrı ve bir ishal bir kabızlık ile beraber, bağırsak geçirgenliğinin de bozulmasıyla vücutta yersiz halsizlik, huzursuzluk, yeteri kadar dinlenememe ve hayattan alınan zevkin azalması. Gitar çalmaya bayılan ben, resmen bir kenara attım onu. Bir dönem evden bile çıkmadım, hareketsiz rutin saçma bir hayat yaşıyordum. Bu depresyonla beraber bir güzel vurdu ve hiçbir leye ilgim kalmadı resmen. O dönemlerde fiziken hissettipim ağrı ve yakınmalar ise kendimi ciddi bir hastalığın içinde olduğumu hissettiriyordu. Depresyonla saçma şeylere üzülüp onun verdiği çökkünlükle daha ağır hissettiğim ağrılar artık ölüyor olduğumu hissettiriyordu. Bu karamsar yapı ani mutluluk hormonu çekilmeleriyle beraber işlevsel değişikliklere, gerek kalp krizi gerekse beyin kanaması türünde hissettiren işkencelere dönüşmüştü. Hastanelerin ortamının da beni germesiyle hiçbir muayaçeneye gidemememse beni resmen kaderine mahkum bir ruh haline sokmaya başlamıştı. Artık adaptasyon yeteneğim çöp olmuş her yeni girdiğim ortama yabancı, ayak uydurmaya çalışan biri olmaya başlamıştım. Çocukken girmediği delik kalmayan yaramaz çocuk yerini resmen bir mala bırakmıştı. insan bildiği yerde yürürken huzursuz olur mu hiç! Ben oluyordum, sanki her an kötü bir şey olacakmış gibi en azından kafamın yarısı ana odaklanmak yerine olabilecek kötü şeylere karşı plan hazırlamakla meşguldü. Bu da beni anı yaşayamayan garip bir yaratığa dönüştürmeye başlamıştı. Yersiz gelen intihar etme dürtüleri ise ayrı bir korku kaynaığıydı. Sanki resmen bedenime olan güvenim bitmişti, saçma bir ley yapıp da beni daha da kötü bir duruma sürükleyeceğinden korkuyordum. Otobüse, asansöre binemiyor, yüksek yerlere çıkamıyordum.
Neyseki çok daha kötü olmadan bu duygudurumları bastıran ilaçla tanıştım, annemin yanında gittiğim onca doktor bir teşhis bulamamıştı ve en son bir tanesi beni psikiyatriste yönlendirmişti. Panik bozukluk teşhisi ile başladığım antidepresanlar vücudumla tekrar bir oldupum hissini güçlendirdi. Olaylara tarafsız bakabilen bir insan gibi beni en çok etkileyen sorunumun psikolojik olduğunu kabullenmeye başladım. Arada geçen yıllar içinde en son bu noktaya kadar gelebildim, bağırsağımı koruyup ruh halimi sağlam tutarak çözümü bulmalıydım. Halbuki matematik dersim ve çözüm bulma yeteneğimle gurur duyarken, hayatımın en uzun soluklu probleminin içine düşmüştüm resmen. ilk önce kimseden yardım beklemez tavrımdan vazgeçtim, sonuçta bir insandım ve olaylara farklı olan her türlü bakış açısına muhtaçtım. Ruh hali kötüyken zeka işe yaranayan bir araca dönüşiyormuş, bunu fark ettim. Bana hayatta güzel şeyler sunan şansımın da yardımıyla konuya hakim hale geldim en azından, kontrolün bir kısmını ele aldım ki bazen kontrolü elden bırakmak gerektiğini de öğrenmek gerekiyor.
Şuan bi antidepresan kullanmıyorum, elimde zor durumlarda kullanılacak silahlarım var. Bu ciddi anlamda mental bir savaş ve sonuna kadar gitmeye kararlıyım. Önce beni bu duruma iten fizyolojik etmenleri yok edeceğim, buna bağırsak düşmanı market ürünleri de dahil. Doğamın özüne dönerek bir darbe vurmayı planlıyorum bu boktan rahatsızlık silsilelerine. Sonrası mı ? Kaybettiğim yıllarda yapamadığım onca şeye bir ilkokul öğrencisi gibi sıfırdan başlamak zorundayım. Ve bu, hiç koymuyor bana. Yeter ki ben, ben olayım. Yeter ki son nefesimi vermeden yapmak istediğim şeyleri yapabileyim. Hayat ne uzun ne de kısa, çektiğim rahatszlıklar hayatn ne kadar uzun olduğunu görmeme yetti.
Harbiden en önemli organ.
Bir insanın bakımı dış görünüşünü ve yaşantısını hemen ele veriyor.
Dişleri yamuk sarı çirkin insanların yüzüne bakamıyorum.
istersen kıvanç taglıtuğ ol dişlerin bakımsızsa olmaz.
Ama isterse çirkin olsun dişleri temiz ve bakımlıysa o kişi göze güzel veya yakışıklı gelecektir.
Lütfen bakım denen şeyin en başta dişlerden başladığını bilin.
Bir sorunu baslayinca art arda yenileri geliyor. Nedenini anlamıyorum.
Bosuna mi fircaliyoruz, bakim suyu kullaniyoruz? Butun bu ugraslar bosuna mi?
Bi de derler ki pirinc tanesi kadar dis macunu yeterli. Ben dis fircami dolduruyorum ve agzim da kucuk. Buna ragmen dis macununun degmedigi yerler varmis. Demek ki kuduz kopek gibi gorunene kadar sıkmak lazimmis.
süt dişleri var iken önemsiz çabuk yeşeren.
Sonradan ana dişler gelince alışkanlık haline gelir.
yakından bakınca kulak gibi garibime giden şey bi ara olmuştu.