beybi, inan ki burada 'kesitleri' kelimesini kullanmak istemezdim. uydu mu uymadı mı tam bilmiyorum zaten. amacım tamamen 'x'den y manzaraları' klişesini kullanmamaktı. tamam mı bebişim? (evet, burhan altıntop'tan etkilenmiş olabilirim)
sokakta, evde, okulda, hastanede, umumi helada, alışveriş merkezinde.. her yerde görülebilir bu insanlar. bir veya birkaç diziyi takip ediyordur ve hayatının önemli bir parçası olmuştur bu diziler. tanımla daha fazla oyalamak istemem seni. buyur, şu kaldırımda yürüyen iki kopile kulak misafiri olalım:
görüldüğü üzre, bu iki kopil dün akşam kurtlar vadisi'ni izlemiş. birbirlerine başkanım diye hitap ediyorlar. ama şöyle mühim bi husus var ki, her ikisi de kendini muro olarak tanımlamak istiyor. kimse çeto veya yıldırım olmak istemiyor.
ikinci örneğimiz bir uçaktan:
- uçak düşüyormuş da lost adasına düüşüyomuşuz düşünsene
+ hmmm, hı hı (bu konuşmak istemiyor belli. ama öbürünün içi kıpır kıpır. adaya düşecek diye bekliyor)
southpark'tan epey etkilenmiştim zamanında. öyle ki, ev arkadaşımın eric cartman olduğuna zerrece şüphem yoktu. soğudum çocuktan... sırf, bi karakterle özdeşim kurma olayı değil bu. kim burhan altıntop'a, gaffur'a özenir ki? maksat ortamı yumuşatmak, bi iki espri yapmak. ama boku çıkıyor tabii. çok adam tanıyorum ben, avrupa yakası karakterleinden ekmek yiyen.
üçüncü örnek için, bir hastaneye götürmek istiyorum seni ama buna hiç gerek yok. kendini doktorlar dizisinde, grey's anatomy'de, nip/tuck'da filan sanan büsürü doktor olduğundan eminiz ikimizde. değil mi?
kurtlar vadisi en çok etkileyeni şüphesiz. millet komplo teorisyeni oldu çıktı bilader. bir de bu dizinin bi çok karakteri etkileyebildi insanları. memati olanı mı istersin, polat olanı mı, ömer baba olanı mı (evet, kimsenin ömer baba olduğunu sanmıyorum. ama olabilir de)..
ergenlik ve sonrası dönemimize denk gelen iki dizi vardı. sıcak saatler ve yeditepe istanbul. sırf bu iki diziden bünyeme yerleştirdiğim hüzün ve karamsarlık beni verem etmeye yeterdi. izledikten iki gün sonra yüzüm hafif hafif gülebilmeye başlardı.
annemle ablam geçen gün asinin karabahtına yanıyordu resmen. kaşlarını biraz alsa belki rahatlar diyecek oldum lakin annemin asi'yi öz kızından ayrı tutmadığını bildiğim için bunu söylemekten korktum.
bir diğer örneğimiz gazetelerin üçüncü sayfasından:
gelinini sırf ismi ferhunde olduğu için öldüren kayınpeder göz altına alındı. pişman olmadığını belirten eli kanlı kayınpeder, hapishanede çarşamba akşamları yaprak dökümü izlenmediği takdirde cinayetin devamının muhakkak geleceğinin de altını çizdi...
şimdi, esas gelmek istediğim husus şu ki, geçen akşam annemi babama gene dipçik gibisin derken yakaladım. allahtan, eteğini kaldırıp serinlemeye kalkışmadı. vururdum onu muhakkak. vurmayadabilirdim. belli olmaz.
yazacak daha çok örnek var ama derdimi anlatabilmiş olduğumu düşünüyorum. bir de, beynimde cia'in yerleşirdiği bi çip olduğundan hayatım tehlikede. internete uzun süre bağlı kalamıyorum. yerimi tesipit edebilirler her an. bir de, kate'le randevum var akşam için. hazırlanmam gerek.
- sen bizi burdan çıkaracaksın ali.
+ abi nasıl çıkarıcam ben sizi koca hapisaneden ya? niye ben?
- o çocuğa benziyorsun sen. saçın 3 numara, omuzların geniş ve de göğsün terden ıslanmış durumda.
+ abi etme gözünü sev..
- sus lan! dışarıdaki adamlarım yeğenini kaçırdı. bizi burdan çıkarmazsan öldürecekler onu!