kriz ve konu tekrarları yüzünden tıkandı tıkanacak endüstridir.
lakin klasikleri bile vardır. bugün hala izlenebilecek 10 -15 sene önce çekilmiş diziler üretmiştir.
gerçekçi olmak gerekirse, bir çok konuda olduğu gibi avrupadan esinlenilmi$, birbirinden tek farkı oyuncular olan, temelde karbon kağıdının dayanıklılığına bağlı dizilerdir. ya ilk bölümden büyük bir gürültü kopartır. ya da toplam 6 bölümde biter.
çok büyük sektördür, öyle ki; biz, aşkı, aileyi, parayı, devleti, politikayı falan buradan öğrenir ve takip ederiz. medyanın halkı uyutma (pardon mutlu etme) görevini üstlenmesinden dolayı, her sezon bize yeni diziler hazırlarlar, yapımcılar ana haber bültenlerine çıkarlar arada bir "bu dizide aşk, entrika, ihanet var" "şunda da zengin kız ve fakir oğlan var" diyerek boy gösterirler. anchormanlerimiz bunların reklamlarını (pardon haberlerini) yaparlar, sokakta insanlara mikrofon uzatmalarını söylerler -belki de idealleri olan- muhabirlere, muhabir de sorar halka; "ahmet, ayşeyi düzecek mi? sence bu fiyata ayşe verir mi?"... pasta giderek o kadar büyür ki, medyanın ağır topları kendilerinden fazla yaratıcı olmalarını zaten beklemeyen izleyici kitlesinin önüne farklı kombinasyonlar koyarak devam ederler işlerine. bir kovaya erkeklerin diğerine kadınların isimleri yazılır ve bir tane ondan bir tane de bundan seçilir, yeni dizimizde (ki konu aynıdır) zengin kız rolünü fatma oynayacak, fakir erkeği de berkcan oynayacak deyip ekranın karşısına oturmamızı beklerler. o hale gelir ki, dizinin reklamını gördüğünde "yeni bölüm" ibaresi yoksa eskisini izleyeceğinin işaretidir bu, (bir de "özel bölüm" var, özetler oluyor sanırım). velhasıl; daha da büyüsün bu endüstri; biz de büyüyelim, hepimiz, dizileri bekleyelim, buna göre programlayalım kendimizi. *
ülkemiz adına bir genelleme yaparsak; kalitesizliğin tavan yaptığı, aralarına karbon kağıdı yerleştirilmiş gibi birbirlerine benzeyen, özgünlükten yoksun dizilerin oluşturduğu endüstridir.