diyarbakır surları

entry24 galeri11
    24.
  1. 23.
  2. ROZA

    Yoldular, soydular, kırıştılar
    insanı insanla yıktılar
    Aşna fişne iskandiller ağında
    Bıçkınları puluçlarla oydular

    Adındır, dudağımda asırlık
    Esrarına amade yalım
    Adındır, terk etmez, sıddık
    Vurur yumruğunu
    Sadrıma sadrıma
    Hücremin başkenti suskunluğun

    Gözlerin, yalın kılınç
    Gözlerin ıssız, kallavi
    Bir benim şimdi
    Firari sensizliğin belasında
    Bir benim tütsülü
    Voltalı ahrazlığa

    Şimdi yürek yorgun
    Virane, ıssız
    Ansızın yaşlanmış bir gecede
    Yaşlanmış canına kadar
    Orostopolluk
    Sırtlanca, sefil
    Yığınların tenhasında savrulmuş
    Yırtılmış bir hecede
    Kursağıma avazın gelmiş

    Sevmişem, şahidim dağlar
    Sevmişem Allah’ına kadar
    Ölünceye dek değil
    Ölümden sonra da
    Yeşerinceye değin
    Tutuşan ellerimiz
    Seni yangın bağrımın
    Avlusuna gömmüşem

    BEJNA

    Gözlerin savruk bozkırlar
    Gözlerin hoyrat
    Ceylansı, afacan
    Sevimli taraçalar koylarda
    Kalyonlar kanyonlarda
    Herkesten sakladığım
    Künyeni sayıklar
    Gözlerin, gözlerin jiyan

    Perçemin pençeler canı
    Perçemin perva
    Vahim, amansız
    Çitlembikler taç olmuş saçlarına
    Cimcime sekseklerin
    Otağıma volkandır

    Fezan; behişt, benefşe
    Fezan saflık, insaniyet
    Sen bana gürül gürül memleket
    Ben sana hep gurbet kalmışım

    Biz bizde Diyarbekir
    Biz bizken masumiyet
    Biz bizsizsek esaret
    Bir gün sen de anlarsın
    O gün sen de ağlarsın

    Rengin nasıl da ateş Bejna
    Teninde nehirler ve başaklar
    Gülüşün nasıl da mermi
    Nasıl da hançer bakışın

    Vefakâr boranlara
    Harfsiz vasiyetimdir
    Kurutunca yokluğun
    Beni simana gömsünler

    SEVDE

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Fersiz toprağın koynu
    Fersiz, yetim, analar
    Kuş uçan, kervan geçen
    Bostanlar ölgün şimdi
    Ölgün Dicle denizi

    Ve çakırkeyif buğdaylar
    Kahyalar körkandil çeper
    Mösyölerde bir kültür
    Nankör çıyanlık
    Kepenekler mahzun
    Bağlamalar öksüz
    Kalleşlik mazinin töresine
    Şimdi âdet diye bellenen
    Hicapsız ikirciklik

    Heybesiz bulvarlarda
    Cartalı haybeciler salınır
    Dümenci dubaralar
    Ertekeden nümayiş
    imam kayığındayız sürgit
    Façalar çiğnedik muttasıl
    Erce, âdil, hilesiz
    Bundandır kavlimizden kaçışı
    Geçmişi tam kınalı
    Piyazcı sendikalar
    Kaparoz puştlarının

    Çifte dikiş gider sabanlar
    Cana bir çınar gerek
    Yüreğin, yüreğin gibi serin
    Derin kuyular içim
    Mars olmuş, dumanaltı
    Kaybolmuşam, gel artık
    Karışsın közlerimiz
    Karışsın yeşil…

    HiVDA

    Kül yutmaz kevaşeler hanında
    Hancıyı vurmuş gibi yürek
    Şimdi unutulmuş bir marştadır
    Mavzerlerde mermiler hazan
    Bir umuttur alnımızın çatında

    Sevdalanmış sedanda salıncaklar
    Ay ışığı kokar derin kuyuların
    Gül Hivda… Gülşen Hivda…
    Sen bende hür, ben sende parya
    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda

    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
    Çarkına tükürmüşüz bir kere
    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
    Ne çiçektir biliriz
    Kokoz kokorozlar da

    Vardakostalar zamazingo
    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
    Zartayı çekmiş yiğitler
    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
    Sigortası atmış janti yürekler
    Bilenmiş zırzoplara
    Puskun, kıvam bekler

    Ranzam, zulam, soluk resmin
    Saplanır soluğuma
    Can Hivda… Canan Hivda…
    işte böyle yazıyorum canına
    Hatıran mermidir damarımda
    Dışarda çılgın bir bahar
    içerde hep kış mevsimi

    LEYLAN

    Ilgım ılgım açar yediverenler
    Ambarlarda yeşerir hamal fidan
    Görsen her biri bir filinta
    Pahabiçilemezdir burada alınteri
    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
    Komşuluk destandır antik katlarda
    Seni namusluca sevmeyi
    ilkin buralarda öğrendim
    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
    Memleketim gibi ak alınları vardır

    Sen hep o küçeden gelirdin canıma
    Eserdi terütaze hivbanu nefesin
    Arzuhalcim, kadife karanfilim
    Daya endamını santimantal bağrıma
    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
    Can feryad, can figan, can yangın yeri
    Bayramlar, matemlere sapmış
    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
    Anlarsın zehir zıkkım geceleri
    Anlarsın, netameli oyundur, heba
    Vurulur denizin, ırmaklarınca

    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
    için için tüter kuyumda bir yara
    Birden hüzünlenir bütün avlular
    Cümle vadilerde zılgıtın kopar
    Derin mutsuzluğun türküsüdür
    Eser, eser korkunç albenin
    Çekilir sürgüler demir koyaklara
    Çekilir hayalimden asi bakışın
    Gömülürüm kendime bir başına
    Tek başına hırgür sensizliğim
    Leylanım, nupelda pervinim

    bilal yavuz
    0 ...
  3. 22.
  4. Bir şehir ol mesela, diyarbakır gibi...
    Gerisini bulamadım arkadaşlar asdfjk.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1171077/+
    5 ...
  5. 21.
  6. Bir zamanlar çay içmek, fotoğraf çekmek; güzelliğine, temizliğine, berrakligine bir defa daha şahit olmak için gittiğim yer. Memleketim şimdi onbeş kilometre otemde kayboluyor.
    0 ...
  7. 20.
  8. Yapımı 5 yıl sürmüş surlardır. Evet.
    1 ...
  9. 19.
  10. Kimi yazarları atmak istediğim surlardır.
    6 ...
  11. 18.
  12. 17.
  13. 16.
  14. DiYARBAKIR KALESi:

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420486/ mardin kapı; giriş kapısı.

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420491/

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420487/

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420488/

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420490/

    http://galeri.uludagsozlu...%B1r-surlar%C4%B1-420492/ evli beden.

    (Fotoğraflar kendi çekimim.)

    Eski Diyarbakır şehrini kuşatan kale ve surlara Diyarbakır Kalesi diyoruz. Çin Seddinden sonra dünyanın en uzun, en geniş ve sağlam surlarından biri olduğu kabul edilir. Kale, Karacadağ'dan Dicle'ye uzanan geniş bazalt yaylanın doğu ucuna, zeminden yüz metre yüksekliğe kurulmuştur. Kalenin ilk yapılışı kesin olarak bilinmiyor. Fis Kayasına kurulu iç Kalenin, milattan 2.000 yıl kadar önce Hurriler Döneminde kurulduğu sanılıyor. Yazılı belgelere göre milattan sonra 349 yılında Roma imparatoru ikinci Constantinus (Kanstantinus) zamanında şehrin surlarla çevrildiği kalenin onarıldığı biliniyor 367 ve 365 yılları arasında şehrin batı surları yıktırılmış, Urfa Kapısı ve Mardin Kapısına uzanan bölüm yapılmış, altıncı yüzyılda Justinianus zamanında güçlendirilerek genel biçimini almış, daha sonraki yıllarda sürekli onarımlarla genişletilerek günümüze kadar ayakta kalmıştır.

    Genel olarak kalkan balığı biçimini andıran Diyarbakır Kalesi, Dış Kale ve iç Kale olarak iki bölümden meydana gelmektedir. Dış Kale surlarının uzunluğu 5 kilometre kadardır Doğu - Batı doğrultusunda 1.700, kuzey - güney doğrultusunda 1.300 metrelik bir alanı kuşatmaktadır. Surların yüksekliği 10-12 metre, kalınlığı 3 - 5 metredir. Surlar üzerinde kuleleri birbirine bağlayan geniş bir yol vardır. Bu yol, 70 santimetre kalınlığında mazgal duvarları ile korunmuştur. Kalenin 81 burcundan en ünlüleri Evli Beden (Ulu Beyden), Yedi Kardeş ve Keçi (Kiçi) burçlarıdır. Burçların içinde koğuşlar, mahzenler, sarnıçlar ve depolar yer almıştır. Dış Kale ile iç Kale surlarında Romalılardan Osmanlılar kadar çeşitli devletlere ait yazıtlar (kitabeler) bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz : Latince : Romalılar, 367 375 yılları arası, Yunanca: Bizanslılar, 440 - 528 yılları arası. Arapça yazıtlar : Abbasîler 909, Mervaniler 995 - 1035, Büyük Selçuklular 1088 - 1092, Şam Selçukluları 1093, inallılar 1141, Nişanlılar 11 54 - 11 83, Artuklular 1 1 88 - 1 208, Eyyüplüler 1 236 - 1 237, Akkoyunlular 1149 - 1479. Farsça yazıtlar Osmanlılar Dönemine aittir. 1525 – 1527 arası tarihlerini taşır. Dış Kalenin kapıları : Kuzeyde Dağ Kapışı (Harput Kapışı), batıda Urfa Kapışı (Rum Kapışı), güneyde Mardin Kapışı (Teli Kapışı), doğuda Yeni Kapı (Su Kapışı, Dicle Kapışı). iç Kalenin kapıları : Fetih Kapışı, Oğrun Kapışı, Saray Ka- pışı, Küpeli Kapış;, Fetih ve Oğrun kapıları dışarıya, Saray ve Küpeli kapıları iç tarata şehre açılır. iç Kale Kanunî Sultan Süleyman zamanında 1524 – 1526 yılları arasında ikinci bir surla çevrilerek genişletilmiştir. Dış Kale surları içinde cami, medrese, türbe, kilise, han, hamam gibi tarihî eserler yer almaktadır. iç Kale surları içinde iki kilise, Artuklu Sarayı kalıntıları. Viran Kale, sarnıç ve cami bulunmaktadır. http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=191588
    0 ...
  15. 15.
  16. radikal gazetesinin haberine göre, sur üzerindeki süslemeler çeşitli mezopotamya uygarlıklarına ve yakındoğu uygarlıklarına aitmiş. Bunların hangi uygarlıklar olduğunu söyleseler de bizde bilsek. yalan yanlış yorumlanmasa.
    http://www.radikal.com.tr...1123668&CategoryID=77
    1 ...
  17. 14.
  18. unesco listesine girmeye çalışmaktadır desteklenesi kampanya.

    http://www.facebook.com/p...06.45373922188&type=1
    1 ...
  19. 13.
  20. --spoiler--
    elin latininin istanbul'un göbeğinde bıraktığı camiye çevrilen kiliselerle övünmesini bilen türkçü-turancı gerzek topluluğunun kinle baktığı surlardır efendim. muhtemelen kinle bakmalarının nedeni, burçlarında bir zamanlar bu zümreye hoş olmayan şeyler yapılmasıdır. bu arada roma imparatorluğu? iber? tamam eyvallah iber roma'nın dı da, o ara türkmen beyliği ne arıyordu lan diyarbekir'de? *
    --spoiler--

    t: define avcıları tarafından kazılmadık burcu bırakılmayan, buna rağmen hala harikalığını koruyan.
    0 ...
  21. 12.
  22. diyarbakır öyle şehirdir ki; o surların altında bilen işkence sesleri gömülüdür.

    "diyarbakır etrafında tanklar var, tanklar var
    kuşatmışlar dört bir yandan kenti ordular
    kalkacak nerdeyse ayağa surlar, surlar
    istemezler gün görmeden ölesem aman."
    0 ...
  23. 11.
  24. roma imparatorluğundan, bölgede yaşamış türkmen beyliklerine ve devletlerine birçok devlet tarafından bakıma alınmış, onarılmış surlar. elin latininin tam iberden gelip yaptığı-değilse onardığı-, düzelttiği, 5000 yıldır orada dolduğunu iddia eden bir de poyi toht diyerek güya imada bulunan medenilerin ise bir tuğlasının olmadığı surlar. oldukça bakımlı olması dolayısı ile önemlidir, uzunluk anlamında bir önemi yoktur.
    1 ...
  25. 10.
  26. muhteşem bir halk türküsünde adı geçen surlardır.
    şöyle ki;

    --spoiler--
    ip attım ucu kaldı da
    tarakta gücü kaldı.
    ben sevdim eller aldı da
    içimde acı kaldı.

    diyarbakır surları da
    büklüm büklüm yolları
    ne zaman sarhoş oldun da
    kaldıramıyon kolları

    --spoiler--
    1 ...
  27. 9.
  28. 8.
  29. pay-i taht'ın görülecek en güzel yerlerinden biridir efendim.
    2 ...
  30. 7.
  31. 1948 yılında dönemin belediye başkanı tarafından rüzgarı engellediği, hava akımı olmadığı için salgın hastalık olduğu gerekçesi ile karşılıklı olarak iki küçük kısmı-ki küçük kısım dediğime bakmayın bir tarafta kalan kısım kitabeler ile süslü olan dört ana giriş kapısından dağkağı'nın ta kendisidir.- dinamitlerle patlatılarak yıkılmıştır.
    0 ...
  32. 6.
  33. Bir efsaneye göre projesi Hz. Yunus tarafından çizilen, 60lı yıllarda yerli halkın rüzgarı engellediği için yıkmayı düşündüğü ve cadde yapabilmek için yakın zamanda bazı yerlerinin yıktırıldığı, kitabelerle süslü Tarihi Şaheser.
    0 ...
  34. 5.
  35. çin seddi'nden sonra dünyanın en uzun yapısı..hatta parçalara ayrılmadan önce çin seddi'nden uzun olduğu da söylenir.. dünyanın en sağlam taş yapıları arasında gösterilir.. sağlamlığının sebebi ise bildiğim kadarıyla harç olarak yumurta akı ve at kılı kullanılmasıdır.. surların dört tarafı lokantayla cevrilidir *..sur dibindeki ciğerciler bir hayli meşhurdur..
    1 ...
  36. 4.
  37. çin seddinden sonra dünyanın en uzun surları olup dört ana giriş kapısından oluşmuştur.82 adet burca sahip olup eski diyarbakırı baştan başa kuşatmıştır.
    1 ...
  38. 3.
  39. 2.
  40. 1.
  41. derler ki çin seddinden sonra dünyanın en uzun surlarına sahiptir
    uçaktan bakıldığında kalkan balığına benzer
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük