Divan edebiyatında sorun dil veya nazım biçimleri vb zorluklar değildi.
Divan edebiyatında tek sorun vardı, din.
Evet, din temalı bir kaynak üzerine bina edilen bu edebiyatın düşünce olarak daha fazla üretken olması beklenemezdi ve dil olarak da Osmanlı'nın nüfus sahasına bakarsanız divan edebiyatının etki alanının lokal olarak kalması kaçınılmazdı.
Din temalı bir edebi yaklaşım içinde serbest bir düşünce yorum yaklaşıma asla izin verilmedi, teşvik edilmedi.
Halk içinde divan edebiyatı bunun için yayılmadı. Divan edebiyatında aşk deyince çoğunluk Allah sevgisi peygamber sevgisi saltanat olarak işlendi. Üstelik din anlayışı mezhepsel bir çizgide olması da başka bir açmaz olarak karşımıza çıkar.
Belli bir kalıp, belli bir düşünce, belli bir yaklaşımın belli bir zümre dar çerçeve içinde lokal olarak kalması kaçınılmazdı.
Osmanlı imparatorluğu etki sahasında yaşayan halkın dilinden dininden kültüründen kopuk devlet ve bürokrat yapısı içinde kalan divan edebiyatı tabana yayılmasını beklemek platonik bir düşünce olur. Yüzlerce yıl Avrupa'da balkanlarda Osmanlı idaresinde kalan toplumlarda sokağa çıkın sorun konuşun, kültür olarak bir iz yok ise bunun nedeni arasında divan edebiyatı da vardır.
Divan edebiyatı genel de şiir olarak tarihimize damga vurmuştur. Din bu edebiyatın en etkin kaynağı olarak görünür ki, kültür olarak Arap ve Fars etkisi ile bu edebi üslûp Anadolu'da bile halk edebiyatına büyük kayıplar yaşatmıştır.
Aynı şekilde müziğimizi negatif etkilemiştir. Din temalı kaynaklı olarak ortaya çıkan bir şiirden siz ilahiden başka bir eser ortaya koyamazsınız.
Resim, roman, müzik gibi güzel sanatlarda insanların ortak değeri olan alanlarda divan edebiyatı bir kültür birlikteliği sağlamıştır diyemeyiz.
Cezayir de Libya vb Afrika ülkelerinde veya balkanlarda bunun izini görürsünüz.
bu entry beni üzer.
öncelikle bu düşünceye sahip olan kişi bahsettiği "şiir" anlayışının 8 yüzyıl geride kaldığından haberdar mıdır?
şiir dönemin kelimesi,dili,yaşama şekli,ütopyası,varı,yoğu her şeyi demektir ve siz "8 yüzyıllık" bir değişimden bahsediyorsunuz.
güzel şiir anlayşınızın 8 yüzyıl öncesiyle uyumlu olması biraz komik, bunu geçtik peki oldu diyelim, acaba Arapçanız ve Farsçanız nasıldır? Zevk haline geliyorsa bayağı anlamlı bulmuşsunuz herhalde, üstelik anadilinizle okuduğunuzdan iyi bulacak kadar. Dönemi de bayağı benimsemişsiniz, helal olsun, 8 yüzyıl, zor olsa gerek. Şu an doğalgazlı evinizde otururken wifiden bir tıkla girdiğiniz siteden 2-3 tuşla yazdığınız entryle hem de. vaay be.
özetle Arapça ve Farsçanız yoksa dümdüz çöpsünüz. Şayet varsa ve divanı günümüze kadar gelen onlarca akımdan üstün tutabilecek kadar her şeye hakimseniz ki olmadığınız açık, saygım sonsuz. Ne olursa olsun 8 yüzyılın "şiirini" çöp sayacak kapasitede değilsiniz ve olamazsınız da. Bu divandan başka bir şey okumadığınızı gösterir, sevgiler, tavsiyem daha çok okuyun:)
divan edebiyatı şahsi görüşüme göre şiirde bir duraklama dönemine sebebiyet vermiştir. güzel tarafı ise farklı akımların zaman içinde daha kuvvetli doğmasını ya da zaten mevcut olanların daha derine kök salmasını sağlamıştır.
mevlana'nın da dediği gibi
sen ne kadar güzel konuşursan konuş, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.
"her şeyden sıkıldım be, benle yok olasın!
ki yanımda kalanlar da, varla yok arası...
ben üzülüyorum, hani, kaçı benimle yanar?
hiçbiri umurumda olmaz, sen yeter ki "sevgilim" de bana!"
Ben miyim bu şeylerin sahibi?
Kafamda bir çocuk var, meraksız.
iç âlemim oyuncaktan farksız;
Odam, içime bir ayna gibi.
Bir ışık oyunu var tavanda
Gölgeler seslerle birleşiyor
Ve bir karga beynimi deşiyor
Azaplar kemirdiğim bu anda.
Kardeşini öldürüyor Kaabil,
içimde bir yalnızlık duygusu,
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil.