Türk edebiyatının en zengin dönemi olduğunu düşünmüyorum artık. Ağdalı bitmeyen tamlamaları kullanabilmek (divan edb. Bunlardan ibaret değil) elbette belli bir dilin ve zihnin zenginliği olarak görülebilir. ayrıca Anlaması zor ya da derin sözler insanları kolay etkiler, bunlar bir zenginlikmiş gibi durabilir.
Beni de bu tür yazımlar bir dönem etkiliyordu hatta kullanmışlığım da var ama artık basitliğin dibine vuran şeyler bana daha büyük zenginlik gibi geliyor. Çünkü zirve güzeldir bu donanım da öyle ama en güzeli geri dönüp bunu herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatabilmektir. Bu çok daha başka bir zenginliktir. Ben bu zenginliği seviyorum.
belli bir dönem edebiyatı inanılmaz renklendirmiş ve güçlendirmiş olan dönem ancak 18. yüzyıldan itibaren gerilemeye ve çağın gerisinde kalmaya başlamıştır.
Sayısalda en yapılamaz derse denk geliyor uzay matemaiği mi, trigonometri mi, logaritma mı, analitik mi artık en zoru neyse.
O ne kardeşim bazen öyle terkipler çözmemiz isteniyor ki yok yani mümkün değil Türkçe çeviremezsin bütün uzay zaman boyut karışıyor. Keşke her şey fuzuli ve nef i de bitseydi.
Ne oğul vardı ne kız vahid idük anda biz,
Konşıyıdük cümlemüz nur tağın yaylar iken,
Ne gök var idi ne yir,ne zeber vardi ne zir
Yunus dosttan haber vir ışk'la göyner iken..
divan edebiyatında her gazel tasavvufi açıdan yazılmamıştir. mevlevihaneden çıkmayan diline şarab deymeyen adamlar şarabı maddi açıdan da kullanmışlar şiirlerinde, ellerinde piyale yanlarında kadına benzer saki erkekler olan minyatürleri de yapılmıştır. hep şarabı ilahı'yı kast etmemişler. ayrıca burasi uludağ sözlük, blog diyil, yani sikimsonik bir dille analizler yapmak zorunda değiliz istediğimis ölçüde entry girebiliriz.
divan edebiyatının mevzusu genellikle aşk, şarab, fakirliktir. bu yüzden bu devirde hayatında diline şarab deyemeyen, hayatı boyu 1 kız arkadaşı olmayan adamlar bile genellikle aşk acısından, şaraptan gazeller yazmışlar.
padişahlara kadar ulaşan bir şiir geleneği için 3 kişi kendi arasında takılıyor demek de ilginç bir aymazlık örneği hakikaten. halk türkçe konuşuyormuş. o dönemde yaşayan bir sokak adamının lisanını anlayabileceğini mi sanıyorsun?
nedim bir şiirinde sevgilisine annenden izin al gel cuma namazına gideceğim diye sadabada çıkıp zevki sefa eyleyelim der. cumaya kim gider bir düşünmek lazım.
Siyasetlerini bir kenara koyun necip Fazıl Kısakürek'den canım istanbul şiirini okuyun veya nazım'dan ben senden önce ölmek isterim diye başlayan şiirini. Ne kadar leziz bir Türkçe, ne kadar derin bir anlam. Dupduru ikisi de. Evet şimdi de bir Lügat veya bir tercüman bulun gidin divan şiiri okuyun..
Bana çok özenli ve incelikli geliyor. Uyumlu, zarif, üzerinde düşünülmüş...
Tabii ki, şimdiki Türkçeye göre, yabancı. Tabii ki, döneminden de kaynaklı olarak Arapça ve Farsça kelimeler çok. Yapısı ve temsil ettiği zümre gereği halk edebiyatından ayrışıyor. Yine de bu özenli ve ahenkli olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Gitar da yaylı çalgı, kontrabas da, lakin ikisi de aynı sesi vermiyor.