ilk etkinliklerini gerçekleştiriyorlar. Okuma atölyesi kurup yaşar kemalin mübadele dönemini anlatan ada hikayesini sesli bir şekilde bölüm bölüm sırayla okuyacaklarmış. insanları okumaya ve yazmaya teşvik etmekle kişisel çabalarını gösteriyorlar. izmir'de yıllardır adını yaşatabilmiş dıgıl sanat kafeyle ortak bir etkinlik gerçekleştireceklermiş. Bu da etkinlik şeysi...
Duygulara yenik düşmekle başladı her şey. El-pençe olunması istendi, ele geçirildi bir bir düşler..
Biri 20'li yaşların başındadır, diğeri ise 20'li yaşların sonundaydı. Biri aydınlığa çevirmişken yüzünü, diğeri hep hile hurda peşindeydi. Riya ve ince çizgisi olaya hep hakimdi... Boyalar çalındı, birlikteliğe. Şak-şakcılar fırsat kolladı söz sahibi olabilmek için. Şedit kader hep tetikteydi... Anlık heveslerin kurbanı olmamak adına hep bir direnme hep bir protestlik vardır küçüğün kanında. Biri gidiş yolundayken diğeri hep dönüş yolundaydı...
Çark böyle dönerdi,
Böyle işlerdi hayat...
içten içe tezat...
Oyunlar zıtlık üzerinden hakimiyetini kurardı iki gencin üzerinde. Biri sever, diğeri sever gibi yapar.
"Bırakma beni" cümlesini her gün daha çok dile pelesenk eder diğer genç... Saatler günleri kovalar, günler haftaları, haftalarsa ayları. "Bırakma beni" sözlerinin anlamı bir bir değişir. Sıkılganlık başlar. Gerekçesi, hayat!
"Gitmek" kelimesi var olur yoktan. Bakışlar etrafa dağılır. Sis yeri olur yeryüzü, görmemezliğe başlanır hatalar. Yine de sabır vardı, bitişlere oynamak ağır bastı...
"Kaybetmek" tanımı girdi peşi sıra işin içine. Peydah oldu, korku! Terk ve etmek kelimesi birleşti yazgılarında... Sonucu düşünülmeden başlanan bir oyun gibi iflas bayrağını önce kaldırdı, sevgi... Yok oldu birliktelik. Mülga oldu sevgi... Mesnetsizmiş sevgili...
Asılsız kalplerde bir kıçlık yer bulabilmek için, savaş açmaktı; sevgi.
Tam sudan çıkarken, su yutmak gibi.
Sevgiye doyarken, gidişin gelmesi gibi;
Boğazında düğümlenmekti aşk,
Tek lokma...
Belki de tanıma kapalıydı...
Ezberciliğe düşman...
izah ettirirdi ama, yine de ezberlettirdi.
Mıh gibi işlerdi benliğe...
"Sev, sevin, sevdir" üçlüsünden ibaret değildi,
Yanılgıydı kalplerde var olmak.
Kesinlikle; acıydı.
inanmak,
Düşünmek,
Yazmak,
Dinletmek,
Eylemleriyle ters düşüldüğünde düşmanlık başlardı. Kılıçını kuşanan yaşam, adımızı ağzında paralar, can yakardı...
Zaman ilerlerdi... Saat gongu 22:30'u gösterdi. Çevrildi bakışlar tekrardan zamana; 30 dakikada kaybetmek nasıl bir şeymiş tanımı yapıldı... Biri 20'li yaşların başında öldü böylece diğeriyse sonlarında... Vebali ise, kaybetmekti...
Eskiden ne kadar masumduk. Büyüdük ve kirlendi dünya. Düşüncelerimiz, fikirlerimiz kirlendi. Eski saflığı kalmadı. Çocukluğumuz ne kadar güzeldi. Saf, temiz kalpli düşünürdük; Şimdiyse bütün düşüncelerimize cinlik, bir kurnazlık girdi;
Keşke hepimiz aynı kalabilsek; Çocuk saflığında; Gerçekten çok yalanla doldu dünya; iki kelimeden biri yalan; Kendini çocuk saflığından bozmayan insan kalmadı dense yeri; Ah çocukluk yılları; El değmemiş, taze gonca güle benzeyen çocukluk; Keşke çocuk kalabilsek, saflıkla.
Elma yok mu? çilekli şeftali de olur.
-olabilir.
ama ben bu hikayeyi yazmayacağım.
.
kumsalda bir ayna yosunlar sarılmış ahtapot kollarına, ağır ve tek başına. yoo, yanlış anlamayın sakın! şayet ben burada, sizlere bir hikaye yazmıyorum. gerçekten. kahve yapıyorum. evet evet sadece kahve yapıyorum ben. hemde sütlü orta şekerli bir balık kahvesi. oturup aynanın karşısına içelim diye, kumsalı kana kana.
yüzüyorum arada. uçuyorum aslında, her kulaçta. ne de olsa yüzmek ile uçmak aynı değil midir?
- meçhul
ama neden canım, ikisinde de yaşanan hayatlara en tepeden bakmıyor musun? uçamayanlar yüzmeli bence. yalnız sakın ha, söyleyelim onlara unutmasınlar yüzerken aynalarını ellerinde, neme lazım sonra balıkcıklar görüpte kendilerini, anlarlar birer yemekten ibaret, rakıda da balık olduklarını. aman! üzülürler filan. yazık. dikkatli olmak gerek tabi.
nesimi? ne diyordum ben? ha, evet uçmak ile yüzmek aynı şeydir deyip duruyordum en düz mantığından. halbuki ikisinde de dünyalarına en tepeden baktığın başrol karakterlerinin sinirleri vardır. tabii canım, balıklar da sinirlenir, olta takılınca ağzına.
hadi balıkcıklar bağıralım en baştan?
elma yok mu? çilekli şeftali de olur.
Hayat hiç anlamadığın zamanlarda seni sevindirir, hiç anlamadığın zamanlarda da üzer. Üzülürsün keşke yanında olabilse istersin; Ama dönüşü olmayan yola gitmiştir; Bir daha hiç dönüşü olmayan yola;
Fotoğraflardan özlem gidermek istersin ama olmaz, içindeki acıyı dindirmeye yetmez; En sıkıştığın zamanlarda yanında olmasını istersin; Elini tutacak sıcacık bir yürek olsun istersin… Başın dara düştüğünde ona anlatmak istersin içinden geçenleri; Ama o artık senin yanında yoktur, bir daha da geri gelmeyeceğini bile bile istersin işte; Üzüldüğün de, heyecanlandığın da, sevindiğin de o artık yoktur; O seni artık gökyüzünde yıldızların arasından izleyecek,derdine derman olacaktır;Sonsuzluk kervanına ait olmuştur çünkü o artık; Sonu bilinmeyen bir yolun yolcusudur; Arkasında onu sevenleri gözü yaşlı bırakmıştır artık; Keşke hayat acı tarafını bize bu şekilde göstermese; Sevdiklerimiz yanımızda olsa.
Kış uykusundan uyanırcasına
bu rüyadan uyanmak istiyorum.
Duyduklarıma, gördüklerime kendim bile inanmak istemiyorum.
Kiminle vaktimi geçirmişim kendime inanamıyorum.
Gururumu bir kenara atıp,
tüm benliğimle sana açılmışken
senden bunu hiç beklemezdim.
Seni göklere çıkarmışken
hiç beklemediğim anda
gözümde yerle bir oldun.
Sen kıymet bilmedin
ama ben yinede sana kötü diyemiyorum.
Gönlüme söz geçiremiyorum.