98 yazının sıcak bir akşamında fenerbahçe'nin almanya bilmem kaçıncı küme takımlarından birini hazırlık maçında 6-0 mağlup ettiği dakikalarda transferinin gerçekleştiğini öğrendiğim rumen hücum oyuncusuydu moldovan. çocukluğun getirisi doğallıkla, birkaç yıl sonrasında uğruna matematik yazılısından kaçtığım ilk derbi maçımda ezeli rakibimizi aynı skorla yeneceğimizi bilemeden aldığımız bu farklı skora mı sevineyim, yoksa adını öyle ya da böyle avrupa'da duyurmuş ve benim kategorizemde "yıldız" sıfatlı bir forvetin transferine mi şaşırayım bilemediğimi hatırlıyorum dün gibi.
yazlıktaki galatasaraylı arkadaşım yılmaz'ın evlerinin önünden bisikletle geçerken arkamdan "moldovan'ı almışsınız kanki, iyi transfer" diye bağırmasını şaka zannederek, ama sonra "lan ama ya doğru söylüyorsa, hem şaka yapacak olsa moldovan niye desin, ben olsam figo, rivaldo ya da kluivert derdim" diyerek (tam bu sırada iç sesim "oha lan sende" demişti) bisikleti hızla sürdüğüm, eve vardığımda babamın "evet aldık da sen niye bu kadar şaşırdın" diyerek onun da benim bu denli şaşırmama şaşırdığı bir futbolcu gelir, moldovan denince aklıma.
figo, rivaldo, kluivert ya da onların standartlarında bir oyuncu tabi ki değildi moldovan, ama o güne kadar adını öncesinde duyduğum ilk transferimizdi. sanırım beni bu kadar heyecanlandıran buydu. aslında jay jay okocha'yı da hayal meyal hatırlayan birisiydim ama okocha avrupa'da ne kadar tanınıyor bilemiyordum o zamanlar. ve nedense o zamanlar meşhur bir futbolcunun transferi çok önemliydi benim için. bunu ikinci defa kenneth andersson'da yaşamıştım, üçüncüsü ve hala unutamadığımı ise ariel ortega'da.
evet, yıllar geçti ve biz fenerbahçe taraftarı olarak andersson, ortega, hooijdonk, alex, anelka, kezman, roberto carlos, nani, van persie gibi dünya yıldızlarına doyduk belki; ama yukarıda anlattığım sebepler vesilesiyle moldovan'ın bende yeri ayrıdır. belki bu saydığım diğer yıldızlara nazaran daha sönük bir kariyer ve şöhrete sahiptir ama olsun, ayrı işte.
ayrıca onu bende özel kılan sadece "hatırladığım ilk yıldız olması" değil... saha içinde fenerbahçe'ye çok katkılar sağlamış olması da bu rumen yıldızın çocukluktan beri gönlümde ayrı bir yer almasını sağlar. 2 sezon oynadı fenerbahçe'de ve her iki sezonda da 15-20 civarı gol attı, öyle hatırlıyorum. dönemin uefa kupası şampiyonu parma'yı kadıköy'de yendiğimiz o efsanevi maçta golü o attı. özellikle, halâ ne mantıkla yolların ayrıldığını anlamadığım ve halâ bu sebeple aziz yıldırım'a kızgın olduğum joachim löw'ün fenerbahçe'sinde, moldovan'ın elvir baliç ile mükemmel uyumu da çok izlenesi performanstı.
o löw zamanında bir altay maçında izlemiştim moldovan'ı ilk, 5-0 yenmiştik ama gol atamamıştı. bir de ertesi yıl rıdvan dilmen'le başlayıp, zeman faciasıyla devam edip, derbi kralı turhan sofuoğlu ile bitirdiğimiz o kabus sezonunda da ligden düşmesi haftalar öncesinde kesinleşen göztepe'ye kadıköy'de 3-2 yenildiğimiz maçta izlemiştim bu rumen golcüyü. bu defa takımın iki golünü de o atmıştı.
ben hak ettiği değer ve ilgiyi bizde göremediğini düşünüyorum. nobre ve webo için de aynı şeyleri düşünürüm hep. oyun içi tarzları birbirine çok benzeyen, fırsatçı, savaşçı, asla takıma küsmeyen, şans bulduğunda takım için maksimumunu vermeyi arzulayan ve bunu da çoğu kez başaran bu üç santrfora hak ettikleri taltifi hep kendileri gittikten sonra verdik ne yazık ki.
fransa'nın nantes takımına transfer olduğun zaman havaalanında kameralara "hoşçakalın" diyerek el sallarken, sana odasındaki küçük televizyonun karşısında masum masum bakıp "güle güle git" diye el sallayan o saf çocuk olarak fenerbahçe'ye kattıkların için teşekkür ederim kral, aynı zamanda çocukluğumun ve bu uzun entry'nin kahramanı olduğun için de.