yoktur böyle bir sohbet, dinlemesini bilmeyen insanı dinlemekten başka çaremiz yok gibi nezaket kuralları içerisinde bakarsak.
şimdi bu dinlemesini bilmeyen insanlar da içlerinde gruplara ayrılıyor sanırım; bir dakikalık olayı on dakika anlatanlar, benim dediğim doğrucular, enerjikler, iki kişi bir araya gelince dünyayla irtibatı koparıp kendilerince her şeye gülme krizine giren ikili üçlü gruplar(çok uzun oldu lan bu sınıf, neyse), çok derdim varcılar gibi.
mesela yabancıdan değil de kendimden örnek vereyim kimse alınmasın, dedem çok dediğim dedik biri; yoğurta siyah diyorsa inatlaşmayıp "haklısın dede, bu yoğurt siyah." diyeceksin; yoksa yandın, saatlerce tartışır seninle, daha doğrusu tartışsa iyi, dinlemez, dediklerinin doğru olma ihtimali yoktur çünkü ona göre, her şeyi en iyi o biliyordur. şimdi böyle dedim diye dedemi pek sevmiyorum da sanmayın he, çok severim kendisini, böyle kabul ettim, daha doğrusu ben kimim ki lan, saygı beraberinde sevgi getiriyor işte. onun dışında bu ikili üçlü gruplar mesela, tam dayaklık, kikir kikir kikir kafa bırakmazlar insanda; ciddi bir şey anlatırsınız ama saçma sapan güler sinir bozarlar. bir dakikalık olayı on dakika anlatan adamları zaten hepimiz biliyoruz. çok derdim varcılar da aralarında dertleri bitince arayıp soranlar veya unutanlar olmak üzere ikiye ayrılıyor.
öyle işte, dinlemesini bilmeyen insana vereceksin bir tane oyuncak ayı, alsın onunla sohbet etsin, ne de olsa dinleme mekanizması yok, pek bir şey fark etmez.