dinlemenin önemi

entry1 galeri0
    1.
  1. Dinleme Nedir?
    insanlar birbirleriyle sürekli olarak iletişim kurma ihtiyacı hissederler. Bunun için de çeşitli iletişim kurma yöntemleri kullanırlar. Bu yöntemlerden en yaygın olanı, konuşma yoluyla kurulan iletişimdir. Bu durumda bireylerden birisi konuşmak, diğeri ise dinlemek zorundadır. Bu iki beceriden birisi eksik olduğunda sağlıklı bir iletişim kurulamaz. Sağlıklı bir iletişim ortamında, gönderilen bir mesaj ve o mesajı alan bir alıcının olması gerekir. “Konuşma karşılıklı bir eylemdir. Başka bir deyişle, konuşma eyleminde en az bir gönderen ve bir alıcının bulunması gerekir. Her ne kadar gönderen, alıcıdan daha etken ise de bundan konuşma eyleminde alıcının edilgen bir rol oynadığı sonucunu çıkarmak yanlıştır. iyi bir dinleyici, yaratıcı etkinlik içinde bulunur; aksi halde iletişim tam olmaz.” (Taşer, 2000:207)
    Konuşma, insanalar arasında iletişimi sağlayan bir anlaşma biçimidir. Bu anlaşma biçiminin bir tarafında konuşmacı, diğer tarafında ise dinleyici vardır. Hayatımızda en çok kullandığımız dil becerilerinden birisi konuşma diğeri ise dinlemedir. Ancak bu, dinleme becerisine yeterince önem verildiğini göstermez. Sosyal ilişkilerde, televizyon programlarında öğrenci-öğretmen ilişkilerinde bu konuya yeteri kadar ağırlık verilmediği açıkça ortadadır.
    Araştırmacıların, dinleme üzerine değişik tanımlar yapmasına rağmen, tanımların hemen hepsi özde aynı şeyi ifade eder. Bu tanımlardan birkaçı şöyledir: Dinleme, “konuşan kişinin vermek istediği mesajı, pürüzsüz olarak anlayabilme ve söz konusu uyarana karşı tepkide bulunabilme etkinliğidir.”(Demirel, 1999:33) Bu görüşe göre, dinleme sonunda tam bir anlamanın oluşabilmesi için, karşı tarafa bunun herhangi bir tepkiyle iletilmesi zorunludur. “Dinleme, dinleyicinin önce söylenilenlerle, sonra söylenenler arasında bağlantı kurma ve iletişim içindeki işlevini anlama yeteneğidir.” ( Temur, 2001:61) Bu tanımda, dinlenilenler arasında bağlantı kurulması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır.
    Dinleme, çaba gerektiren bilinçli bir süreç olmalı ve kulağa gelen sesler anlamaya çalışılmalıdır. Yapılan tanımlardan yola çıkarak dinlemenin özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
    1- Mesajı gönderme / iletme,
    2- Mesajı işitme / duyma,
    3- Mesajın anlamlandırılması.
    Dinleme – işitme
    Dinlemede anlama çabası şarttır. Bu açıdan dinleme ile işitme arasında fark vardır. işitme, kişinin iradesiyle olmayan insanın kulağı aracılığıyla beynine giden her türlü ses unsurudur. Dinleme ise kişinin tercihine bağlı olarak, seçerek ve isteyerek algıladığı sesler bütünüdür.
    Her dinleme faaliyetinde aynı zamanda bir konuşma faaliyeti gerçekleşmektedir. Dinlemenin gerçekleşmesi için önce konuşmanın olması gerekir. Sağlıklı bir iletişim için dinleyici ile konuşmacı arasında bilgi, tutum, davranış yönünden ortak bir etkileşim şarttır. Dinleme temelde konuşmacı tarafından aktarılan sözlerdeki mesajları anlamlandırma çabasıdır
    Konuşmacının sözlerindeki anlamlar dinleyici tarafından her zaman doğru biçimde algılanmayabilir. Çeşitli iletişim engelleri dinlediğini anlama sürecinin farklı kademelerinde anlamın doğru aktarılmasını engelleyebilir. “Mesajın tam olarak kodlanması, kaynağın mesajı organize etme ve sunma becerisine bağlıdır. Örneğin; mesajda kullanılan sözcüklerin alıcının sözcük dağarcığında bulunması gerekir. Kuşkusuz ki mesaj alıcının yaşantı alanında bulunan bir biçimde sunulmalıdır. işitme süreci konuşmacının çok yüksek ya da alçak sesle konuşmasından ve alıcının işitme güçlüğünden ya da işitsel yorgunluğundan etkilenir. iletişim dinleyicinin dikkatini konuşulanlara vermemesi ya da işitsel çözümleme becerisinin yokluğu nedenleriyle azalır. Alıcının, gönderilen mesajı kendine mal etme ve anlamlandırmadaki deneyimsel yetersizlikleri de iletişimin yetersizliğine yol açacaktır.” (Ergin ve Birol, 2000:116-117)
    Çeşitli eğitimci ve araştırmacılar tarafından yapılan dinleme tanımlarında dinleme ve işitmenin birbiriyle aynı şeyler olmadığı üzerinde durulmuştur. Belirtilen en önemli fark, işitmenin istek dışı olması, insanın bir anda birçok şeyi işitebilmesi, buna karşı dinlemede işitilen birçok şey arasından birini seçerek algılamanın söz konusu olmasıdır. Görüldüğü gibi işitme dinleme ile aynı şey değildir. Fakat işitme dinlemenin ön şartı olarak değerlendirilebilir. Çünkü işitme olmadan dinleme olmaz.
    insanın, dinleme faaliyetini gerçekleştirebilmesi için her şeyden önce işitebilmesi gerekmektedir. iyi bir dinleme için iyi bir işitme duyusuna sahip olmak gerekmektedir. Öyleyse, dinlemede en önemli faktörlerden biri kulaktır. Kulaktaki herhangi bir rahatsızlık, dinlemeyi etkileyen en önemli faktördür, ayrıca işitme ve dinleme eş anlamlı sözcükler değildir. “Duymak ile dinlemek, aynı anlamda değerlendirilmez. Duymak, ‘ses dalgalarının kulak zarına çarpması’; dinlemek ise ‘işittiğimizi anlamak ve saklamak’, biçiminde tanımlanabilir. işitilen hatırlanmazsa, dinleme işlemi gerçekleşmiş sayılamaz. Ayrıca, bir bilginin hafızaya girmiş olması yetmez. Anlamı anlaşılmadan alınmış bilgi, insan için değersizdir. (Kantemir, 1991:12) insanın kulağına gün boyu binlerce ses gelmektedir ve bu işlem insan iradesinin dışındadır. Ancak, dinlemeyi insan kendi iradesi ile yapmaktadır ve sadece istediklerini dinlemektedir. işitme, bireyin kendi iradesi dışında olup, kulağa gelen her türlü ses unsurunun beyne gönderilmesidir. Dinleme ise, beyne giren seslerin anlamlandırılmasıdır.
    insan, kulağına gelen her sesi dinlememektedir. Dinleme merkezine gelen sesler burada bir süzülmeye tabi tutulur. insan, istese de istemese de tumağı hemen hemen bütün sesleri beyindeki ilgili merkezlere ulaştırır. Ses, hafızada ayrıştırılır. Hafıza, gelen seslerin tek tek tarar ve önceki deneyimlerden yola çıkarak bu seslerden anlaşılmak istenenleri süzerek tanımlar. Bütün sesler kulaktan işitme merkezine gider, oradan hafızaya ulaşır. Sesler, hafızada taranır ve ses tanımlanır. O sesle ilgili bilgiler hafızada bir araya gelerek çağrışımlar yapılır. Bu çağrışımlar sonunda hafızaya gelen sesler anlamlandırılmış olur. Kişilerin işittiklerini anlamlandırabilmesi için şu şartların yerine getirilmesi gerekmektedir:

    1- Alıcı sesleri tam işitebilmeli, ses kaybı olmamalı,
    2- Düzenli ve sağlıklı bir işitme ortamı oluşturulmalı,
    3- iletilmeye çalışılan mesaj anlaşılır ve net olmalı,
    4- Göndericinin kullandığı dil, alıcının seviyesine uygun olmalıdır.

    Dinleme – Okuma
    Dinlediğini anlama ile okuduğunu anlama süreçleriyle ilgili olarak farklı görüşler ortaya atılmıştır. Okuyucu, dinlediğini anlamada o kadar beceri kazanmıştır ki, az bir dikkat ve gayretle okuduğunu ve dinlediğini anlama arasında hiçbir fark kalmaz. Okuyucu aynı zihinsel ve dilsel becerileri konuşma sürecinde de kullanılır. Bu görüş “ortak anlama süreci” olarak adlandırılmaktadır. Okumayı öğrenmek, çocuğun daha önceden öğrendiği dilsel işaretleri yeniden öğrenmesi sürecinden başka bir şey değildir. ister dinleme, ister okuma olsun dilsel işaretler aynıdır. Fark, sinir sistemini harekete geçiren fiziksel uyarıcıların ortamında yatmaktadır. Dinlemede, dilsel işaretlerin fiziksel uyarıcıları havada seslerin yayılması yoluyla sinir sistemini harekete geçirir. Okumada, aynı dilsel işaretlerin fiziksel uyarıcıları yazı şekillerinden oluşur ve bunlar ışık yoluyla göz tarafından algılanarak sinir sistemini harekete geçirir. Okuduğunu ve dinlediğini anlama becerileri birbirine çok benzeyen süreçlerdir.
    “Ana dili öğretimi, bütün ülkelerde zorunlu temel eğitimin içinde yer almaktadır. Türkiye’de de, ilköğretim okulları Türkçe dersleri içerisinde dört temel dil becerisinin kazandırılmasına yönelik çalışmalar içinde, okuma eğitiminin önemli bir yeri vardır.” (Balcı, 2003:320) Okuduğunu anlama becerisini geliştirmeye yönelik öğretim etkinlikleri, dinlediğini anlama becerisinin gelişimini de etkilemektedir. Sonuçta her iki beceri de zihnin anlama süreci ile ilgilidir. Okuduğunu anlama becerisi üst düzeyde olan bir kişinin, dinlediğini anlama becerisi de üst düzeyde olacaktır. Bu yüzden okuma becerisinin, dinleme becerisine doğrudan etki eden bir unsur olduğunu söylemek mümkündür.

    Dinleme – Konuşma
    insanlar genel olarak çok konuşmayı, az dinlemeyi tercih ederler. Bu durum her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da böyledir. Dinleme ve konuşma bir bütünün iki ayrı parçasıdır.
    “ Dinleme eğitimini hem örgün, hem de yaygın eğitimde konuşmadan ayrı düşünmek mümkün değildir. Sosyal değer yargılarımızı yansıtan atasözlerimizde açık olarak gördüğümüz gibi, toplumumuz, dinlemeye konuşmadan daha fazla değer vermiş, özellikle halk içinde ve büyüklerin yanında küçüklerin iyi dinlemelerini ve çoğu zaman da onaylamalarını öğütlemiştir. Sürekli pasif dinlemeye mahkum bırakılan çocuklar, psikolojik bir tepki olarak olumsuz dinleme davranışlarına yönelmektedirler. “ Beni konuşturmuyorsanız ben de sizi dinlemiyorum; dinliyor gibi görünüyorum.” diye düşünmektedirler. Bu şekilde düşünen birisine herhangi bir konuşmayı zorla dinlettirmek mümkün değildir. Bir kişiye söz hakkı tanımayla, bir kişinin duygu ve düşüncelerini iletmesine izin vermeyle, onun söylediklerini dinleme davranışı arasında fark yoktur. Birisi anlama, diğeri anlatma tekniği olmakla beraber, dinleme ve konuşma arasındaki bu yakın ilgi göz ardı edilmemelidir.” (Çiftçi, 2001:166)
    Konuşma eğitiminin de dinleyerek verildiği unutulmamalıdır. Örneğin bir güzel konuşma kaseti öğrencilere dinletilip dinlediklerini uygulama çalışması her iki beceri açısından da önemlidir. Böyle bir etkinlik sırasında öğrenciler içinde, dinleme becerisi en üst düzeyde olan öğrenci, güzel konuşmaya ait püf noktaları en çabuk ve en kolay seçebilen olacaktır. iyi dinleyici olunmadığı sürece, iyi bir konuşmacı olmaya da imkan yoktur. Bu nedenle iyi dinlemeyi öğrenmek, herkesi çok yakından ilgilendirir.

    Günlük Hayatta Dinlemenin Yeri ve Önemi
    Günlük hayattaki pek çok bilgimizi dinleyerek elde ederiz. Dinleme, okuma gibi, bilgi almanın, öğrenmenin önemli yollarından birisidir. iyi bir dinleme olmadıkça iyi konuşmaya ve iyi yazmaya da imkan yoktur. Bu bakımdan okuma kadar, dinlemenin de başarılarımızdaki payı büyüktür. Yalnız örgün eğitimin değil iş ve çalışma hayatında kurulan dostluk, arkadaşlık gibi ilişkilerin de dinleme ile yakından ilgisi vardır.
    insanlar, çok değişik amaçlar doğrultusunda dinleme faaliyetinde bulunabilirler ve her insanın farklı dinleme amacı olabilir. Dinlemenin amaçları genel olarak; herhangi bir konuda bilgi edinmek, hoşça vakit geçirmek, hayatı ve olayları eleştirel gözle değerlendirmek, eleştiri almak, başka insanların tecrübelerinden faydalanmak, toplumla iletişim kurmak, başka insanların düşüncelerini değerlendirmek ve çevremizdekilere yardım etmektir.
    insanlar konuşabilen tek varlıktır. Ancak çoğu zaman konuşmak yerine kavga etmeyi tercih edip, anlaşmayı reddetmektedir. Dinleme eğitiminden geçmemiş ve bu alışkanlığı edinmemiş bireyler, anlamakta ve anlatmakta çeşitli problemler yaşamaktadırlar. Kişi, karşısındakinin söylediklerini anlayamadığı zaman, direkt olarak savunmaya geçmekte ve suçun kendinden değil, konuşmayı yapan kişide olduğu söylemektedir. Bu durum ise sağlıklı bir iletişimi engeller.
    Yapılan araştırmalar, insanın günlük hayatında dinlemeye ayırdığı zaman diliminin oldukça fazla olduğunu göstermektedir. Bu araştırmaya göre insanlar günün %9’unu yazarak, %16’sını okuyarak, %30’unu konuşarak, %45’ini dinleyerek geçirmektedir.
    Etkili Dinleme
    Dinleme, en çok kullanılan iletişim yöntemidir. Öğrenme sürecinde ve başka dillerin kavranmasında önemli bir yere sahiptir. Etkili bir dinleyici gerek iş sahasındaki ciddi durumlarda, gerek sosyal konularda başarılı olacak ve ödülünü alacaktır. Dinleme kazanılması zor bir beceridir ve her beceride olduğu gibi gelişebilmesi için pratik yapılması gerekmektedir. Dinleme davranışı, bireylerin dikkat sürelerinden, konuşmacının aksanından, tavrından, giyim ve anlatış tarzından etkilenebilmektedir. Etkili dinlemenin temeli, kişilerin birbirlerine karşılıklı saygı göstermesidir. Kişilerin aynı fikirde olmasalar da birbirlerinin duygularını anladıklarını ses tonları ve kullandıkları sözcüklerle iletmeleri önemlidir. Etkili dinleme, göz teması ve uygun bedensel duruş ile bazen susmayı, bazen de konuşmayı gerektirmektedir.
    Kişilerin etkili dinleme becerisini kazanabilmelerinde;
     Konuşmacının ne söylediğini düşünmek,
     Söylenenleri ana görüşler ve destekleyici görüşler olarak ikiye ayırmak,
     Konuşmadaki temel noktaları hatırlayabilmek,
     Konuşmacının söylediklerini içerik ve duygu açılarından dinlemek,
     Konuşmacının sözel olmayan mesajlarına dikkat etmek,
     Söylenen sözler hoşumuza gitmese de, anlayabilmek için dinlemeye devam etmek gerekmektedir.
    Etkili bir dinleyici olmada önemli olan on faktör şunlardır;
     Konuşmacının söylediklerini algılayabilmek için zihni boşaltmak,
     Duyulanları zihinde tamamlamadan önce sonuna kadar dinlemek.
     Dikkati konuşmacının söylediklerine vermek,
     Konuşmacının verdiği yeni bilgilere açık olmak,
     Karşıt düşüncede olunsa bile sonuna kadar dinleyerek duygusal tepkiler vermekten kaçınmak,
     Kesin kanıtları genellemelerden ayırarak dinlemek,
     Konuşmadaki önemli kısımları gerekirse not etmek,
     Konuşmacının sözsüz davranışlarını da gözlemek,
     Konuşmacının sözünü kesmemek,
     Dinleme sırasında dikkat dağıtacak şekilde çeşitli nesnelerle oynamamak. (Ailes:1999)
    Petress etkili dinleyicinin özelliklerini sekiz faktörde ifade etmiştir. Bunlar;
     Dikkatlerini kişisel görüşlerine, kendi gerçeklerine ve kararlarına değil, duyduklarına vererek, yararlı ve mantıklı birleşimler oluşturacak şekilde anlamlar çıkarırlar,
     Konuşmacıyı dikkatle dinlediklerini gösteren, bedeni konuşmacıya doğru eğme, göz teması kurma, ciddiyetsizlik içeren şekilde çok hareketli olmama gibi, sözsüz davranışlar gösterirler,
     Konuşmacıyı dikkatle dinlediklerini gösteren geribildirimler kullanırlar. Konuşmacının ifade ettiklerini, amaçlarını, onun sözünü kesmeden, sorular ve sözlü ifadelerle incelerler,
     Karşılarındaki kişiye saygı gösterirler. Bu saygılarını kabul edici ve paylaşımcı tavırlarıyla, ses tonlarıyla ve kişisel iddialar ileri sürmekten kaçınarak ifade ederler,
     Etkili dinleme karşıdaki kişiyi kabul etmeyi ve anlamayı gerektirdiği için, söylenilenleri çarpıtmadan ve abartmadan kabul ederek, konu dışındaki noktaları dile getirmeden kişiyi anlamaya çalışırlar.
     Konuşmacının ses tonuna, kelimelerine, cümle kuruluşlarına ve sesin niteliğine dikkat ederek, bu iletişim davranışlarındaki değişiklikleri fark ederler,
     Konuşmacının anlattıklarını anlamaya çalışarak, onun kişisel ilişkilerini, ilgilerini, dinleyiciden beklentilerini, duygusal ve düşünsel yoğunluğunu dikkate alarak davranışta bulunurlar,
     Konuşmacının anlattıklarından anladıklarını, dürüst, açık, duyarlı, saygılı, ilgili ve zaman açısından uygun bir biçimde ifade ederler.
    Gordon, etkin dinlemenin yararlarını şöyle sıralamaktadır;
     Etkin dinleme bireylerin bastırdıkları, kendilerine sıkıntı veren duygularını keşfetmelerine yardımcı olmaktadır. Özellikle çocukların olumsuz duygulardan korkmamalarına yardım etmektedir.
     Etkin dinleme, bireylerin sıcak ilişkiler geliştirmesine yardım etmektedir. Çünkü anlaşılmak bireylerde olumlu duygular yaratmakta ve dinleyiciye yakınlık duyulmasına neden olmaktadır.
     Etkin dinleme bireylerin gerçek sorunu anlamalarına ve çözmelerine yardım etmektedir.
    Etkin Dinleme Teknikleri
    1) Konuşmacının anlatmak istediğini başka sözcüklerle açıklamak
    Konuşmacının anlattıklarını dinleyicinin kendi kelimeleri ile ifade etmesidir. Bu durum konuşmacıya ifadeyi düzeltme ya da değiştirme fırsatı verdiğinden daha iyi anlamayı sağlamaktadır. Aynı zamanda, dinleyicinin konuya ilişkin ilgi ve dikkatini konuşmacının görmesini sağlamaktadır. Bu süreçte objektif olmak, yönlendirmemek, konuşmacının duygularını büyütmeden ya da küçümsemeden ifade etmeye dikkat etmek gerekmektedir.
    2) Konuşmacıya duygularının anlaşıldığını ifade etmek
    Konuşmacının ifade ya da ima ettiği duygularını tekrar yansıtmaktır. Bu duygularının ne kadar doğru anlaşıldığının kontrol edilmesini, onun kendi duygularını daha objektif bir şekilde görmesini ve yaşantısına dair daha çok bilgi vermesini sağlamaktadır.
    Anladığını ifade etmek, özellikle konuşmacı kızgın, üzgün ya da sıkıntılı olduğunda yarar sağlamaktadır. Onun duygularını objektif bir şekilde dinlemek, bu duyguların daha etkili bir biçimde ele alınmasına yardımcı olacaktır.
    3) Konuşmacıya sorular sormak
    Konuşmacının duygu ve düşüncelerinin doğru anlaşıldığından emin olmak ve anlattıklarına dair ek bilgiler almak için sorular sorulması önemlidir. Soruların, konuşmacının ifade etmek istediği duygu ve düşünceleri dile getirmesini teşvik edecek şekilde olması gerekmektedir. Konuşmayı ilgisiz konuşalar yönlendiren ya da konuşmacıya karşı gelen sorular iletişimi olumsuz etkileyebilmektedir.
    Etkin dinleme kullanılırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır. Temelde etkin dinleme kişiye güvenmeyi, onu olduğu gibi kabul etmeyi ve etkin dinleme için uygun zamanı seçmeyi gerektirmektedir. Bu koşullar yerine gelmeyince etkin dinleme beklenen yararı getirmemektedir.

    işitmek ve Dinlemek
    Türlü nedenlerle iletişimde meydana gelen kopukluklar, insan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir. iletişimde kopukluklara yol açan nedenlerin bazısı farkında olarak, bazısı da farkında olmadan yaptığımız davranışların sonucudur.
    Sık sık gözlemlemişimdir: Benim için önemli bir konuyu anlatırken karşımdaki yüzüme bakmakta ve beni işitmekte, ama aslında sözlerimi dinlememektedir. Bu boş ifade ve dinler görünme karşısında, içimden karşımdakini sarsmak, onun ilgisini çekmek gelir. Ama aynı şeyi ben yapmıyorum, diyebilir miyim acaba?
    Geçen gün işlerimin üst üste ters gittiği bir zamanda, kafam borçlarımı nasıl ödeyeceğimle meşgulken, kedisini kaybetmiş olan komşumla karşılaştım. Kedisini bir daha hiç bulamayacağını sanıyordu. Ayrılırken bana bir soru sormuştu, ama neydi o, bir türlü anımsayamadım. Ertesi gün yanına gittiğimde çok sevinçliydi. Kediyi bizim çocuklar bulmuşlar ve getirmişler. Çocuklara benim söylediğimi, kedisini arattığımı sanıyordu. Bense bunu unutup gitmiştim. Besbelli ben ve komşum o gün karşılaştığımızda, sorunları iyice yoğunlaşmış olan kendi iç alemimizden bazı sesler yansıtmış, ama kendi dünyalarımızın içinden çıkıp birbirimizle ilgilenmiştik.
    Bazı okullarda “konuşma ve diğer insanları etkileme” üzerine dersler verilir, ancak bunun bir parçası olan “karşımızdakinin anlayabilmek için dinleme” konusunda hiçbir resmi öğrenim, bilgi sağlamaz. Başarılı bir iletişim açısından gerekli olan “anlayabilmek için dinleme” bu durumda kişinin kendi kendisini eğitmesine kalmakta ve bazı kişilerde doğal olan bu nitelik, pek çoğumuz için gerçekten bir eğitim gerektirmektedir.
    Doğan CÜCELOĞLU

    Dinlemek Üzerine
    “istanbul Türkçesi Nerdesin?” adlı yazımız “Bir dokun, bin ah işit, kaseyi fağfurdan.” Fehevasınca türlü yankılar yarattı. Mektuplardan biri, bir okuyucumdan geliyor. “Yazınızda düzgün ve özenli konuşmaktan bahsediyorsunuz. Ama onun kadar önemli başka bir sorunumuz daha var: Konuşmaları adam gibi dinlemek.” diyor. Hak vermemek mümkün mü?
    Her halde siz de dikkat etmişsinizdir. Günümüzde iyi konuşan kadar iyi dinleyen de azaldı. Çünkü ortamın, biraz da çağın, yüzeyde acele, hoyrat ve savruk üslubu konuşan kadar dinleyeni de ister istemez etkiliyor. Konuşan iyi konuşsa, boş konuşmasa, dinleyen de iyi niyetle dinlemeye kararlı olsa bile, bir kere çevredeki radyo, televizyon, trafik ve konuşma gürültüleri dikkatinizi bulandırıyor, konsantrasyonunuzu dağıtıyor. Bu gürültü ortasında, konuşan avaz avaz bağırır, söz kulağınızı elinizle yelkenleyip dinlemeye uğraşırken, ortada, ne tabi konuşma tınısı, ne yerine göre ses yükseltip alçaltma nüansı, ne de dinleyende o konuşulanları şurup gibi içme zevki kalıyor. O “bayram haftası” der, siz “mangal tahtası” anlarsınız. ideal konuşma ve dinlemenin çok sesliliğe tahammülü yoktur. Bir duadır o, oda müziğidir. Arada sessizlik de ister. Konuşulan üzerinde düşünmek, onu iyice sindirmek için… ideal konuşma karşılıklı saygıya dayanır. iki taraflı olgunluğu ve tevazuu şart koşar.
    “Bilge bir adamdı.” der, Euripides, biri için Onestes adlı tragedyasında “Bilge bir adamdı o, başkalarını dinlemesini bilirdi.”
    Eflatun da buna benzer bir şey söyler: “Gözlemle, dinle, sus, az yargıla, çok sor.” der. iyi bir dinleyici mıknatısa benzer. Ağzınızdan sözleri mıknatıs gibi çeker. Onun karşısında diliniz büsbütün açılır. Düşüncelerinize canlılık gelir. Çağrışımdan çağrışıma kaya kaya akar gidersiniz.
    Kötü dinleyici ise, tam tersine insanda konuşma hevesi bırakmaz. Kötü dinleyici siz konuşurken kendi söyleyeceklerini tasarlar. TV’nin yuvarlak masa toplantılarında sık sık görüyoruz. Biri konuşurken öbürleri ya da sigarasının dumanında dalmış hava atar ya da not alır gibi yapıp önündeki kağıda resim karalar. Dikkatli dinliyor pozunda olanların çoğu da bu pozu, normal dinleyişten daha iyi buldukları için tercih etmişlerdir. Bazısı da kendisi ile doludur. Söyleyecekleri ile sarhoştur. ister ki hep dinlesinler. Yalnız onu… Hiç karşı koymadan… Bunlar karşılarındakilere cevap hakkı, itiraz hakkı tanımazlar. Plutarc’ın Themisthokles’e söylediği gibi “Vur, fakat dinle.” derseniz de dinlemezler. Sizi söyletmezler. Çünkü işlerine gelmez. Bunlar diktatör yaradılışta olanlardır. Diyalog olmayan yerde, demokrasi yerleşmez. Demokrasi olmasa da ölçüsüzlükler sivrilikler törpülenmez.
    Biz yine dönelim dinlemesini bilenlere. Henüz unutmamış olanlara.
    Heinrich Böll’ün Türkçeye de çevrilen “Saat Dokuz Buçukta Bilardo” adlı romanını tesadüfen okudunuzsa , bilirsiniz. Romanın kahramanı Föhmel her sabah bir otelin bilardo salonunda lift-boy Hugo’yla bilardo oynar, bir yandan da hayatın çeşitli dilimlerini ona anlatır. Hugo iyi bir dinleyicidir. Kahramanın içini boşaltmasını sağlar. Çevresinde kendine muhatap bulamayan anlatıcı, işte bu bilardo saatlerinde anılarını ona, dolayısı ile bize de iletmiş olur. Sonunda örnek dinleyicinin kendine evlat ve varis edinmesine şaşılır mı?
    Bir insanı dinlemek, ona en büyük insancıllığı göstermektir.
    Haldun TANER

    Dinlemenin Önemi
    Hayatta konuşma, ne kadar önemli ise, dinleme de en az onun kadar önemli ve gereklidir.
    Aslında konuşma ve dinlemeyi, anlaşma oluşumunun, tıpkı bir madalyonun iki yüzü gibi, birbirini tamamlayan yönleri olarak düşünmek yerinde olur. Bu bakımdan, “güzel konuşan çoktur, fakat kendini vererek, dikkatle dinleyenlerin sayısı pek fazla olmasa gerek” diyen yabancı bir yazarın bu sözlerinde gerçek payı vardır. “Konuşma, öyle bir diyalogdur ki buna işaret eden bir insan, sırası geldikçe aktif veya pasif bir rol oynar. Bu sanatta sivrilebilmek için, saygı ile hitap etmesini bildiğimiz gibi, dinlemesini de bilmemiz lazımdır.”
    Esasen, insan ilişkilerinin çoğu, anlatma ile dinlemeye dayanır. Ayrıca, bir kimsenin kendini tanıması da ancak konuşma, yazma, soruşturma gibi yetenek ve maharetler yanında, dinlemeyi öğrenmesiyle gerçekleşebilir, öte yandan, sosyal ve kültürel yaşantımızın öyle yönleri vardır ki, tek taraflı olarak, dinleme ile ilgilidir. Bugün, her vatandaş için radyo programlarını, konferansları, konserleri, piyesleri ve filmleri dinlemek ve seyretmek, tabii bir ihtiyaçtır. Bu türlü faaliyetlere, hiç ilgi göstermemek, özellikle bir aydın vatandaş için mümkün değildir.
    Bütün bunlara rağmen, öğrenim kurumlarımızın mezun ettikleri gençlere iyi dinleyici olmak niteliklerini kazandırdıklarını iddia edebilir miyiz? Çeşitli okullarımızdan geçmiş genç ve yaşlı vatandaşlarımızın, katıldıkları toplantıları veya sinema ve tiyatro gibi sanat gösterilerini, dikkatle izleyenler, dinleme bakımından ne kadar hazırlıksız veya yetişememiş olduğumuzu anlamakta, hiç de güçlük çekmezler.
    Öyleyse, okullarımıza, eğittikleri öğrencilere, dikkatle, ilgiyle, iyi niyetle, güler yüzle ve sabırla dinleme yeteneğini daha etkili bir şekilde kazandırmak gibi büyük bir görev düşmektedir. Zira okumuş insanın, aydın insanın, belirgin özelliklerinden biri de, dinlemesini bilmektir.
    Ferhan OĞUZKAN
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük