bir yalan, sonsuza kadar devam etmez. eninde sonunda yalan olduğu açığa çıkar. rönesans bunun bir ispatıdır. rönesansla birlikte hristyanlığın mitolojik hikayelerden biri olduğu açığa çıkmıştır. islam için de böyle olacaktır.
bilimsel araştırmalar çoğalıp geliştikçe anlaşılamayan olayların ve bilinmezlerin su yüzüne çıkmasıyla orantılı olarak inanç sistemleride kendi içlerinde çeşitli reformlar yapmaktadır. insan beyni inançsız olmayı kabul edene kadar hayali olaylara ve mucizelere bağlı kalmayı sürdürecektir. çocukluktan beri süre gelen inançların bir anda hiçe sayılması psikolojik olarak mümkün değildir. insan sorgulayıp araştırdıkça ve bilgisi oranında ilerledikçe, geleneksel olarak algıladığı din kültürü, olgusu zamanla azalacak ve sonunda yok olacaktır. kişi dini ya da bilimsel olayları objektif olarak ele alabilirse gerçekleri daha net görebilecek, tomlumsal ve kendi gerçekliği dışında asıl olana ulaşacaktır.
hayır aslında din bilimin ışığını kabul eder. çünkü din pragmatizttir. yani bilimsel gerçekleri önce ret eder daha sonra ise bünyesine kabul ederek kendini bu bilimsel veriler ile savunup gerçekliğini ispat etmeye çalışır.
bunun en büyük örneği ise dünyanın yuvarlaklığının kilise tarafından ret edilip daha sonra kabul edilmesidir. aynı kilise yani papalık bu gün de evrimi kabul etmiş ve hristiyanlıkla çelişmediğini iddia etmektedir. *
ülkemizde ise buna örnek vermemiz gerekirse. bunun en güzel örneğini adnan oktar yapmaktadır.
dahası hiks bozonu araştırmaları sırasında açın bakın hepsi kuranda 1400 yıl önceden yazıyor diyenleri hala gülümseyerek anmaktayız. *
aksine bilimin geliştikçe, din etkisine girmesi söz konusudur. en basit örneği cern'deki büyük patlama deneyidir. parçacıkları çarpıştırdıktan sonra ortaya çıkan zerreciğin adını '' tanrı parçacığı '' koydular. adamlar haklı olarak düşünüyor, ulan biz bunları çarpıştıra çarpıştıra küçültüyoruz da, ilk parçayı yaratan bir güç olmalı diye.
din sadece kendi karşısında yok olur yani kendi kendini yok eder.
çünkü gerçek din dinsizliktir.
din adına uydurulanların tamamı eksikliklerden ileri gelir.
yani kişiler, kendi inançlarındaki eksiklikleri, boşlukları tanrıya atfettiği kavramlarla doldurur. kendi ayağına prangalar vurur böylece.
sonra da o prangalardan kurtulmak için çaba harcar (akıl sahipleri)
bilim dediğimiz olgu kimi zaman bu prangalardan kurtulmamıza yardım eder böylece gerçek dine destek olur, kimi zaman da yeni yeni prangalar bağlar böylece gerçek dine engel olur.
tabi burada gerçek din için "dinsizlik" kavramını kullanmamın birçok kişi için daha baştan linç sebebi olması belki de gerçek dinin "dinsizlik" olduğu yönünde küçük bir ispat olacaktır.
kısaca bilim yani allah'ın yol ve yöntemi ile allah'ın dini rakip değildir, birbirini yok etmez aksine birbirlerini destekleyerek güçlendirirler.
dinin çıkış nedeninin bilinmeyene dolayısıyla korkulana tapmak olduğundan ve bilim gelişip merak edilen sorulara cevap verdikçe korkulan olayların öğrenilmesinden anlaşılmasından dolayısıyla tanrısal özellik kaybından dolayı doğru olan önerme. bilimin gelişmesi daha da hızlanacağı ve aklımızdaki son tabularıda yıkacağı zaman din de kaybolmuş olacaktır.
Not: Neyin anlaşılmadığı merak ettirdi beni soruları kabul ederim.
Din ile bilim rakip değildir. Aksine din ile bilim birleşir ise geçmişte de olduğu gibi doğuya ve batıya hükmeden devlet-ı āliye ler ortaya çıkar.
ikisi farklı kulvarlar olduğundan saçma bir argümandır. bir teorik fizikçi bile tanrıya inanıyor olabilir bunun nedeni bilim her şeyin nasıl olduğuna dair izah getirip insanların bilgi düzeyini geliştirirken, dinin her şeyin neden var olduğuna dair bir açıklama olup bireyi duygusal yönden tatmin eden bir şey olmasıdır.
yani yerçekimi var tamam neden var? çünkü gezegenler büyük kütleli cisimler ve kütleçekim kanununa göre bizi mıknatıs gibi çekiyorlar tamam peki kütleçekim kanunu neden var? yani neden iki tane gezegeni uzaya yerleştirdiğimde bu trilyarlar çarpı tirlyarlarca atomdan oluşan devasa kütleler birbirini çekiyor? neden eksi ve artı yük gibi davranıp birbirini çekiyor da iki aynı yüklü cismin yaptığı gibi itmiyor? amaç ne? veya tamam bunun bir amacı yok öylesine var olmuşlar ve çekiyorlar işte bilim de nasıl çektiklerini açıklıyor diyebilirsiniz ama bu tamamen inandığınız hayat felsefesiyle ilgilidir her şeyin bir neden sonuç zinciri içinde oluştuğunu düşünürseniz taa big bang in başına gidip o zaman ilk parçacıklar nereden çıktı ve evren neden şimdiki şeklini aldı da milyarlarca başka olasılık arasından biri olmadı diye düşünürsünüz. ama neden sonuç döngüsünün bir yerde kırılcağını veya gereksiz olduğunu düşünüyorsanız sizin için ilk parçacığın enden var olduğu önemsizdir sadece vardır ve oradadır işte. bu tamamen kişisel bir bakış açısı ve psikolojiyle ilgilidir. yüksek egolu kişiler ve hayatta bir şeylere karşı daha umursamaz tavır alıp duygusal bağ ihtiyacı olmayan kimseler daha az inançlı olabilir. mesela harika bir ailen vardır, maddi durumun yerindedir en sevdiğin işi yapıyorsundur tüm sevdiklerin yanındadır vs. hiç bir ihtiyacın yoktur dolayısıyla yalnız ve çaresiz olmadığın için tanrı sana o kadar da gerekli görünmez ve heyoo inanmak psikolojik bir defans benim ihtiyacım yok çok güçlü bir bireyim ve ateistim diye bağırabilirsin. ama o aileden bir uzaklaşmayagör veya sabah yastığın öteki tarafını birkaç ay boş gör veya işin nefret ettiğin ve anlamsız bulduğun sadece sana para kazandıran bir uğraş olsun o zaman lan niye yaşıyorum ne işe yarıyorum amacım ne benim ? şimdi gidip ölsem veya 20 yıl daha çalışıp yemeğimi barınağımı karşılasam sonra yaşlanıp ölsem ne fark edecek ? diye düşünmeye başlarsın. yani intihar etmemin önündeki engel ne? var olmam için bir sebep var mı? boşluğa düşüp bunları ilk sorduğun anda sen de neden -sonuç zincirini kabul eder ve bir tanrı arayışına girersin bu arayıştan da doğru veya yanlış iyi veya kötü bir şeylere inanan biri olarak çıkarsın. çoğu ateist genç sonradan luciferyan öğretilerle tanışıp kabala filan öğreniyor, en baştan sırf fantastik diye dini reddeden insan dinden daha fantastik sihirlerle demonlarla majilerle haşır neşir olmaya ve kabullenmeye başlıyor. veya en basitinden hala ateist kaldığını düşünüp, çok satan kişisel gelişim kitaplarını satın alan ve türlü meditasyonlar yapan pozitif negatif enerji diye gezinen her sabah her akşam belli seanslar yapıp alternatif tıbbi şifalar arayarak huzur bulan tipler var. bunlar moderncilik oynuyor, önce inanmaya ihtiyacım yok ben süperim diyen adam sonra bir bakıyorsun tek bir tanrıya inanmıyor ama bir sürü abidik gubidik feylesof bozmasına inanıyor, çakralarım auram enerjim diye geziniyor. yani hepimizin aslında temel duygusal bir ihtiyacıdır din.
bilim de aslında kişisel tatmindir o da zihni tatmin eder. düşünen ve sorgulayan zihin cevap almadan rahat edemeyen zihin meraklı zihin bilim yapar. insanın inanma ihtiyacı da bilme ihtiyacı kadar normal ve sağlıklıdır. psikolojik defans dediğiniz şeyler hastalık veya sorun olmayıp insan doğasının gerekli ve yerinde mekanizmalarıdır. egodan tutunuz kabullenmemeye yansıtmaya kadar hepsi sağlıklı bir insan olabilmeniz için gereklidir. yani bilim dini kanıtlamaz ve çürütmez.metafizik konular adı üstünde pozitif bilimlerin uğraş alanı dışındadır felsefe veya psikoloji alanında belki ele alınabilir ama yine bunlarla da kanıtlanamaz veya çürütülemezler. çünkü tanrı kavramı zaten kanıtlanabilir olduğunda maddeleşir ve tanrı olmaktan çıkar. tanrı tanımı gereği bu evrenden ve bizim madde dünyamızdan farklıdır dolayısıyla bizim elimizdeki fiziksel veya biyolojik veriler sadece bizim boyutumuz ve evrenimizde geçerli olduğundan bizim tanrı kavramını bilimsel olarak ispatlamamız veya çürütmemiz imkansızdır. ha dinleri veya dinlerin kutsal kitaplarındaki bu dünyayla ilgili bazı detay bilgileri kanıtlamak veya çürütmek bilimin elindedir ama bu demek değildir ki tanrının varlığını çürüttük. üstelik bu kitaplar herkese hitap eden bir dille ve çoğu zaman iki anlamlı yazıldığından bilimsel terminoloji değil gündelik insan dili kullanıldığından biz o cümlede kast edilmiş olabilecek 10 anlamdan birini kafamıza göre seçip çürütsek bile o dini çürütmüş sayılmayız çünkü diğer anlam kast edilmiş olabilir veya bizim henüz bilmediğimiz birkaç yüzyıl sonra keşfedilecek bir detaydan üstü kapalı bahsedilmiş de olabilir. mesela tuzlu denizle tatlı deniz karışmıyor aralarında engel var denilince akışkanlar mekaniği dersi almış olan biri size ilk önce götüyle gülebilir ne engeli oğlum mis gibi karışıyolar hem tuzsuz deniz mi olur amk. diye sorabilir, ama biraz düşünürseniz tatlı denizin olmadığını bir insan evladı bile bildiğine göre neden böyle bariz bir hata yapılsın demek ki başka bişey kast edilmiş dersiniz ve şunu söylersiniz tatlı deniz olabilecek şey buzullardır ve katı sıkışmış olduklarından tuzlu denizle aralarında katı duvar gibi engel olduğu da aşikardır. yani siz yazılan cümleden ilk bakışta düz mantıkla bir şey anladınız diye kast edilen o olmak zorunda değil dolayısıyla bu tarz şeylerle dini çürütmüş sayılmazsınız. sonuç olarak en başta dediğim gibi din bireyin duygusal tatminine dayalı çok farklı bir alanken bilim bireyin ussal tatminine dayalı farklı bir alandır bu ikisi birbiriyle rekabet içerisinde olan, birbirini engelleyen , birbiriyle savaşan şeyler değildir. genel olarak insanların kendi mallıkları nedeniyle yapmadığı şeyler yüzünden din veya bilim sorumlu değildir. adam geleneksel ataerkil kafadadır kadını köleleştirmek, fakirliği ve çileciliği överek insanları sömürmek vb. amaçlar için gider bir yobaz yobaz yaşar bir mezhep bulur kendi kafasıyla uyumlu ona inanır gider. ama adamın içinde merak ve azim vardır zihni güzellikle ve zekayla donatılmıştır gider dini doğru kaynağından öğrenir sonra bilim yapar sanat yapar araştırır keşfeder o da öyle yaşar yine bundan bilimi veya dini değil kişinin kendisi sorumludur.
yok öyle birşey. akl-ı selim her insan, iyi araştırıp anladıktan sonra din ile bilimin çelişmediğinin ve dinin (en azından islam ın) yok olmayacağını görecektir.
aklın yolu bir. bilim herşeyden üstündür. kişinin biraz araştırmaya başlamasıyla gercegin farkına varılır. sonrasinda kendi kendisinin tanrısı olur. beyni, kalbi, fikirleri, düşünceleridir gerçek olan.