sorumsuz hayat.. mükellef değilsin. bedelleri veya mükafatları yok.
oh ne rahat, lüküs hayat!
inançsızlık, korkunç derecede büyük günahları işledikten sonra bunların yükümlülüğünü ve bunların hepsinin bedelini ödeyeceğini bildiren dinin sorumluluğunu üstlenemeyen korkakların sığındığı bir çadırdır; zayıf ve dayanıksız..
Hiç bir dine inanmayarak, Tanrı'nın olmadığını varsayarak uzaklaşmaya çalışıyor insan kaçınılmaz sonundan. Bu kaçış bir tür rehabilitiyasyon; iç huzurunu kendine bir inanç uydurarak ve bunu içselleştirmeye çalışarak sağlamaya çalışmak.. fakat ne mümkün? Böylesi bir kaçış, sonuçlarla yüzleşememe, sorumluluk yüklenememe ve dolayısıyla birey olamama; hepsi eşittir ateizm/deizm/agnostizm ve benzeri tüm inançsızlık temelli inanış ve ideolojiler.
oysa ne kadar çocukça..
Düşünün ya birisi çıkıp şunu diyor: "göremiyorsam yoktur! duyu organlarımla algılamayadıkça yoktur, var olmayacaktır." yapma ama.. bu söylem tamamen bilimsel bir yaklaşım zaten.. kaldı ki bu bilim dediğimiz de (klişe bir örnek olacak ama) bir sineği veya onu oluşturan herhangi bir parçasını dahi yaratamazken, tanrı'nın onca sıfatı arasından "yaratıcılık" vasfına kafa tutuyor.. nesi var peki elinde? sadece uydurulmuş birkaç ideoloji ve onun peşinde kendi iç refahını arayan zayıf benlikler..peşi sıra gidilen tüm o ideolojiler de birilerinin çıkar çarkını döndürdüğü için ortaya atılmış ve bireyi kendi iç dünyasında bir nebze de olsa rahata kavuşturduğu müddetçe tutunacak olanlardır... hem tapacağın o ilahın, senin duyu organlarınla sezilebilecek kadar basit olması onu pek de tapılası kılmaz zaten; ki sen böyle bir basite indirgemeyle olmadığı sonucuna varıyorsun. çok basitsin çünkü. basit düşünebiliyorsun ancak ve senin düşünebildiğin de bu kadar basit.. ne yazık ki öyle; gerçekten sadece basit... sen maymundan gelmişsin, maymuna git. basit yadsımalarla gelme bana.
birisi de diyor ki "varsa da yoksa da bilemeyiz biz bunu. biz neyiz ki? kesin bir bilgiye ulaşamayız. her şey muallakta." aman Allah'ım!? koy ver gitsin o zaman? öyle mi? ahaha.. her türlü pisliği, iğrençliği, hayvanlığı yap; maneviyat yoksunu her türlü hazzı tat ve sonra "bilemeyiz ki cennet veya cehennemin olup olmadığını" veya "tanrı yoktur" deyip işin içinden çık, öyle mi? "ama nietzsche demiş ki... vik vik vik.." şimdi yaşasa ne derdi biliyor musun? "lan valla god is alive, i saw him"
bir de varlık felsefesinde bu yönüyle tanrı'nın ve varlığın olup olmadığını sorgulayan bir "izm" vardı. ismini tam hatırlayamadım şimdi, lazım da değil zaten. işte orada da bundan bahsediyor. fiziksel olarak o an senin için varsa vardır, yoksa yoktur. ölüyse yoktur o zaman. "god is dead"den yola çıkarsak nietzsche yok gayri? öyle mi? e öyle o zaman! o adam yoksa söylediği söz de yok. hiç bir şey yok. oooooh.. bunu da koy ver gitsin. ne rahat lan! hiç bir sorumluluk edinme kendine, çal, çırp, öldür. sonra bitsin her şey. sarhoş olmak gibi değil mi? ama ayıldığından buradakinden daha acımasız bir dünya ile karşılaşacaksın, unutma..
düşünsene bir; abdullah öcalan aldığı tüm canların, öldürdüğü tüm bebeklerin, tüm şehitlerin kanının bedelini ödemeksizin geberecek ve bitecek her şey imralı veya başka bir yerde.. sonrasında hiç bir sorgu-sual yok. dünya üzerinde bile her ne kadar aksak da olsa belli bir "cezalandırma" ve "mükafatlandırma" mekanizması işliyor değil mi? hadi bunu geçtim; dünya üzerindeki ceza-infaz mekanizması nasıl işlerse o şekilde bir cezayı kabul görüyor musun? ben göremem kusura bakmayın. gerçekten kabul edemem. işte teistlerin bir dine mensup olmaktan en çok korktukları nokta da bu:
ölümden sonra gelen hayat; bedellerin ödendiği, mükafatların alındığı bir hayat.. ebedi ızdırap veya ebedi rahat...
yahut hz.muhammed'i (sav) düşünün. (istersen de hz.isa'yı veya diğer acı çekmiş peygamberleri) hayatı boyunca yaptığı tüm iyiliklerin, peygamberlik görevini hakkiyle yerine getirmiş olmasının mükafatını ebediyen alamadan vefat etmesi ne denli mantıklı? her şeyi yaptı, etti ve bitti. sonra? sonra mavi ekran. öyle mi? bu kadar mı? davası adına akıtılan kanının, kırılan dişinin, gözyaşlarının, atılan taşların karşılığını ödemeyecek mi bunu yapanlar? ödememeli mi?
ha bak inanmayan bi adamsan eğer, bunlar sana boş gelir; buyur ben kendi sevdiğin insanlar üzerinden de örnekliyin bunu. mesela kız kardeşine tecavüz edip onu parçalara bölen birisinin bunun bedelini cezaevinde göt büyüterek ödemesi seni tatmin ediyorsa..eğer rahatsız etmiyorsa bu durum, o zaman hislerinden/insanlığından şüphe etmelisin.. (veya işe tanrı'nın veya en azından ahiret gününün var olduğunu düşünmekten başlayabilirsin.) şu dünyada bile kendince bir ceza vermek istemez misin, onun suratına tükürüp, ağzını burnunu dağıtmak istemez misin? herkes ister fakat bu ne kadar adaletli olur? yalnızca Tanrı'nın adaleti yanında hiç bir adalet unsuru gözetilemez. kayıtsız, şartsız en doğrusu o'nun adaletidir. ahirette bedeller de mükafatlar da sahibini bulacaktır elbet. adalet kavramının dahi yaratıcısı olan ve adaletinden şüphe olunmayan Yaradan'ın terazisine güven! o'na inan ve adaletine vakıf ol..
ve son olarak; genelde de tartışılagelen bir soru: "eğer ahireti(bedelleri) olmayacaksa tüm icraatlerimizin, iyi olmak için bir neden var mı? veya kötü olmamak için geriye bir sebep kalıyor mu?"
mesela düşün ki kendince her türlü pisliği ve adiliği yapıyorsun ve sıkıştığın bir anda tetiği çekip bitiriyorsun tüm serüveni.. ölüm her zaman ceza olamayabiliyor, bazen mükafat da olabilir. öyle bir durumda köşeye sıkışmış birisi için büyük bir mükafat olabilir; fakat asıl hesabın çekileceği acı bir hesap/ceza gününün başlangıcıdır belki ha? peşinden gelenlere de bir hikaye bırakıyorsun böylece ki kahramanlaştırılabilesin, değil mi? çok güzel ya, gerçekten çok basit bir mantığı var her şeyin galiba? (: düşünebilme yetisiyle öne çıkan şu insan denen varlıktaki basitlik arayışına bakın, ne kadar da komik!
inanmak istediğin vakit, çok şey var. kendine bir çok yol çizebilirsin. ama hiç birisi iç huzurunu sağlayamayacak emin ol. hep "bir eksik" gezeceksin sokaklarda. daima aydın görüneceksin süslü söylemlerinle, sloganik sözlerinle. fakat kendi içinde daima o eksikliği hissedeceksin. yukarıda bahsettiğim "neyi görüyorsam o vardır"cılık düşüncesi bir yere kadar dolduracak o boşluğu, bir noktan sonra o da tatmin etmeyecek. çünkü aradığın maneviyatını, hayal gücü ve yaratıcı(!) ideolojilerle doyurduğun müddetçe asla dolduramayacaksın o boşluğu.
hiç bir şey bu dünyada başlamadı ve bu dünyada bitmeyecek.