inanıyorum. "yaşamayı" seçme şansımın olmadığı bu dünyada, doğru kalan bir şeyler olduğuna inanıyorum. Kimse yaşamak isteyip istemediğimi sormadı taa en başında. Kimse bahsetmedi yaşamanın "zor bir sanat" olduğundan. Yolların taştan olduğunu, zaman içinde aldığım yaraları kanatarak yürümem gerektiğini söylemedi. Ama inanıyorum doğru kalan bir şeyler olduğuna inanıyorum. Onları ben bulamasam da; onların beni bulacağını biliyorum. Acılarımı dindirecek bir meleğin varlığına inanıyorum.
Daha doğarken hayata ağlayarak başlayan insanoğlunun başına neler geleceğini bilmemesi ne kadar garip? Çocukken hepimiz ağladık. Çok istediğimiz oyuncağın alınmamasına. Veya sokakta oynarken topumuz patladığında. Biz ağladığımızda suratımızda ebeveynlerimizin tokatlarıyla kendimize getirildik. Sustuk. Susturulduk belkide. ilkokulda karnemizdeki kötü notlara ağladık. Çevremizdeki tepkilerden korktuk. O zaman canımızı acıtan şeyler bunlardı. Ergenliğe girdik suratımızdaki sivilceyi acı sandık. Anlaşılmamaktan dert yakındık. içimize kapandık. Sonraları yavaş yavaş anlamaya başladık olan biteni.
Hayatımıza aşk girdi sonra. 20'li yaşlarımızda sevdik, sevildik. Hani bakıyorum da insan seven, sevmesini bilen bir varlık. Ama hiç sevilmedik o zamana kadar. Bilirsiniz çeşitli hastalıklara karşı aşı olunur. Aşının içinde etkisi zayıflatılmış mikroplar bulunur ve vücudumuzdan bu mikroplara karşı savaşıp alışması beklenir. Bir nevi metabolizmamıza "bak böyle bir zararlı madde var, bunu tanı, ona karşı direnmeyi öğren." demektir. işte o dönemimizde metabolizmamız sevilmeyi öğrenmeye başladı. Kimimiz buna alışmaya başladı, kimimiz hazmedemedi kaldıramadı. Hoşumuza gitmişti hepimizin ama "sevilmek". Aşkı öğrendik. Akabinde "ihaneti" de gösterdi hayat bize. Terk ediliş. Daha aşkı tam anlamıyla bilemeyen bünyeye yüksek dozda aşk acısı girmesi. Hayal kırıklıkları.
ilk aşkımızı hiç unutmadık. Çünkü o bizim yaşamdaki ilk büyük hayal kırıklığımızdı. Hayatımızda bir boşluk açtı. Tıpkı bir karadelik gibi. Çevresindeki güzelliklerini içine çeken, acımasız bir karadelik. Hayat anlamsızlaşmaya başladı. Yeni insanlar girdi hayatımıza ama onun yeri dolmadı. Kimseyi hayatımızda bir boşluğu doldurmayacağı yalanına inandırmakla geçti günlerimiz. Biz de onu unutmadık, unuttuğumuz yalanına inanmaya çalıştık. Ama acıdı bir kere canımız.
Bir çoğumuz yaşadık bunları. işte bu noktada acımızı dindiricek bir melek aramaya başladık. Ben o meleğin varlığına inanıyorum. Çünkü karşıma çıktı zamanında. Duygularımı besleyip büyüten, onları anlamlı kılan bir sevinç kaynağı bulmuştum. Ya da o mu beni bulmuştu demeliyim? Her neyse vardı ama artık yok. Doğru zamanda gelip yanlış zamanda giden bir melek. Acıları dindiren bir melekmiş o gelen. Geç anladım. beni inandırdı bu hayatta kendi gibi güzellikler getiren meleklerin olduğuna.
Şimdi ise iki yanımda da şeytan. Sanırım bu benim için çok fazla. Ama inanıyorum hayatıma girip de gitmeyecek olan meleğin olduğuna. Biliyorum bir yerlerde beni bekliyor. varlığımdan habersiz. beni arıyor biliyorum. bende onu arıyorum. kim bilir belki ben de başkasının meleğiyimdir? kim bilir...
tanıdık gözler var yabancı bakışlarda.
akışında bir terslik var zamanın.
sonunda ayrılık da olsa her vuslatın.
Dindirecek acını elbet bir melek...