dinci derken islami görüşü savunanlar için geçerli olmayan ifadedir. örneğin bir recep, bir fethullah.. bunlar gerçekten islami düşünceyi savunuyor bir yerde. yaptıklarını onayladığım için demiyorum elbette ama adamların yola çıkış şekilleri bu. her yaptıklarına takiyye takunyak dememiz pek doğru olmaz.
ama bu konuda adnan menderes' i saymak lazım. kendisinin dinle pek alakalı olmadığı söylenmesine karşın, said nursi nin eteğini falan öpmüştü. benzer bir vakıa süleyman demirel' in ülkeyi imamhatiplerle döşemesinde, süleymancı ve nurcuların sakallarını okşamasında da görülebilir. ama kalkıp erbakan da müslüman mı demenin manası yoktur. yanıtı ''evet müslümandır'' .
israil ve amerika'nın katliamlarını ayakta alkışlayıp, bu ülkelerin faşist askerlerine dua mektupları yazıp, müslüman ülkeleri yakıp yıkan faşist ve siyonistler için "en iyi dostlarımızdır" diyebilen ardından milletin dini duygularını istismar ederek kendilerine dindar havası verip oy toplayanların dinle alakası yoktur gerçekten.
o yüzden o parti için dine değer veriyor, oyumu veriyorum düşüncesine kapılanlar uyutuluyorlar.
dincilerdeki paranoyak eğilim ve uygulamalar (ki kendi halindeki dindarlarda yoktur bu çünkü onlar kitaplarına uygun şekilde tanrılarına ibadet ederler başkalarını zorlamazlar) onları kitaplarından uzaklaştırır ve sonuçta bu hale gelirler. acı olan bunu şiddetle red etmeleridir.
içki içmeye karşısın tamam, ama benim içkimden sana nedir be zerzevat? kendine yasakladın ama neden bana da yasaklamak istersin? nefsin o kadar dandik de sen oruçken ben yerken imanın tehlikeye mi girmektedir ki ramazanda lokantaları kapatmak istersin? hır çıkarıp benim gibileri dövmek öldürmek istersin? flörtü yasaklamak istersin de imam nikahı ile körpecikleri altına almayı bilirsin!
Giordano Bruno (1548 - 1600) 17 Şubat 1600 yılında diri diri yakılırken aydınlığı saçıyordu sonsuz evrene. Ona: ''dinsiz'' demişlerdi. Yazıklıların binlerce yıldır dillerinde düşürmediği o acınaklı söz. Bruno gerçeği görüyordu ve seviyordu aynadaki sonsuz evreni: kendisini. Din, o denli güçlü ve doğru ise, neden Bruno'yu yaktı yazıklılar? Neden gerçeklerden bu denli ürküyor ve bu denli tedirginliğe kapılıyorlardı:
Çoğunluk olmalarına karşın (%99), neden bir kişi karşısında tedirginliğe düşüyorlardı?
Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu yanıtı almıştır: ''Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz''.
Yazıklılar, yok olma karşısında, nesneleri iyelenerek kendilerini ölümsüzleştirmeye çalışırlar. Nesneler biriktikçe yok olma düşüncesini de, o denli beyinlerinde silmiş olular. Nesneler çoğaldıkça öteki yaşam düşü de artmaktadır. Nesnelerin yok olmaması onlara kendilerinin de yok olmayacakları düşünü yaşatmaktadır. Oysa gerçek böyle değildir.