din ve insan merkeziyetçilik

entry1 galeri0
    ?.
  1. dinlerimiz ve bizi merkez alan öğretileri.
    aslında zamanla bu hale geldiğini kabullenmek gerekir.
    dinler yönetici erkin, yönetmek istediği kitleye korku salma aracı iken, topluluk nizamını ve itaatı ön koşul olarak kafalara kazıma aracı iken, zamanla zayıflayan otorite ile yığınların afyonu haline gelmiştir.
    bütün dinlerde merkez dünya ve o dünya üzerinde yaşayan insandır.
    en ilkelinden en gelişmişine bütün dinler tanrı yı, yaratıcı yı, adına ne derseniz işte, dünyaya ve insana gözünü dikmiş halde tasfir eder.
    oysa ki sonsuz bir kainattan bahsetmesi gerekmez miydi?
    aslında bilim ne kadar gelişirse gelişsin biz astronominin ilk zikredildiği yıllardaki kainat ve varlık algımızdan asla vazgeçemedik.
    einstein ın görelilik kuramına iman eden bilim adamları dahi nasa dahi kainatın merkezi dünyaymışcasına hareket etmeyi sürdürüyor.
    kainatta yaşam formu ararken bile dünyasal algımızdan kendimizi sıyırmayı akıl edemiyoruz.
    dinler ve insan merkeziyetçilikleri tarihe rağmen alabildiğine sürüyor.
    oysa ki ilkel kabul ettiğimiz mayalar, sümerler, antik çin, antik hint inanışı, orta asya ve daha sayısız antik medeniyet, başını kaldırmış dünya dışında dünyalara bakıyor.
    ilk çin yazılı kaynaklarında gökten ateş iniyor. ejderha tanrı mitlerinin kaynağı da bu aslında.
    orta asya da, mayalarda aynı anlatılar var.
    sümarler ziguratlarını tanrıya yakın olmak adına gökyüzüne yükseltmişler.
    aslında medeniyet dediğimiz olguda aynı şeyi yapmıyormu?
    diktiğimiz gökdelenlerle farkında olmadan aynı arzumuzu, aynı korkumuzu, aynı merakımızı, aynı güç arzumuzu dışa vurmuyormuyuz?
    aslında merkezine kendimizi yerleştirdiğimiz dinlerimiz bizi korkularımızdan, gerçek korkumuzdan korumuyormu?
    neden adem ya da ilk insan, adı ne ise işte, dünyaya gönderilmiş olsun?
    neden mars ya da başka bir galaksideki bir yaşam formu ilk yaratılmış akıllı varlık olmasın?
    hatta ve hatta neden bu ilk varlık yaşamın tohumlarını dünyaya ekmiş olmasın.
    tanrı deneme yapmaz biliyoruz.
    tanrı var etmek istediğini istediği gibi yaratır onu da biliyoruz.
    peki bu tanrı yarattıklarına yaşamaı yayma hakkı neden vermesin?
    tüm yaratılmışlar bizim gibi egoist mi olmak zorunda?
    işte egoizmden sıyrılıp, olasılıkları gözönüne alan ve atalarına kulak veren bir akıllı varlık türü olduğumuzda evrimi de nasıl olupta homo erektus la homo sapiens in aynı anda varolabildiğini de anlama yolunda bir adım atmış oluyoruz.
    ben demiyorum ki tanrı, yaratıcı güç yoktur.
    ben sadece şunu söylemeye çalışıyorum, dünya ve insan çok çetrefilli ve ol dedi oldu ile açıklanamayacak veriler saklıyor.
    efsaneler uzaylı yaşam formlarının ayak izleri ile dolu ve tarih dediğimiz ilk aydınlık zamanlarda onların efsaneleri ile aynı tarihlere dayanıyor.
    onlar başlıyor, tarihte başlıyor.
    o efsaneler doğarken, insan oğlu da iki ayağı üstünde doğruluyor.
    kayıp kıta mu efsaneleri, dünya medeniyetinin tarihi kaynaklarına işlenmiş üstinsan formlarının efsaneleşmiş kanıtları hep aynı gerçeğe vurgu yapıyor.
    birileri geldi ve bizi kendilerine benzetip, dinlerini, matematiklerini, dillerini öğretip gittiler.
    ben hem yaradana hem de onun gölgesi misali bizi vareden sürece inanan bir insanım.
    ben biraz size benzemiyorum haklısınız ama ben deli değilim.
    ben deli değilim çünkü ben deliysem dünyanın geçmişinde akıllı insan yok demektir.
    hem insanın serüvenine hem de ademlere, havvalara, meryemlere, isalara, musalara inanamazsınız.
    birinden birini seçmek zorundasınız.
    o seçimde sizi yaradanınızı inkara sürüklemez.
    musa vardır ama bu dünyaya ait değildir.
    isa vardır ama bu dünyada yaşamamıştır.
    meryem isayı bu dünyada doğurmak zorunda değil.
    nasıl doğduğunu, nasıl bu kadar delice şeylerin gerçekleştiğini bilmiyorum ama bütün bunların bu dünyada, bu gezegende gerçekleştiğine inanmıyorum.
    bu gezegende gerçekleşmemesi, gerçekleşmediği anlamına gelmez.
    belki andromeda galaksisidir, belki de yanıbaşımızdaki mars, bilemem ama yıldızlara bakarken ve onları iki parmağınız arasına sıkıştırıverriken birkez daha düşünün ve hakikatin ayak izlerini hayal meyal de olsa görmeye çalışın.
    orada illa ki düşman ya da akılsız bir yaşam formu olmak zorunda değil.
    sezen aksu nun yıldızlardan yeryüzünü izleyen sevgililerle ilgili şarksını hatırlayın.
    işte bizi de varlığımızın köklerini dünyaya perçimleyen elleriyle birileri izliyor olabilir oralardan.
    dinlerin merkezinde insanoğlu olmayabilir anlayacağınız.
    bir çeşit yan ürün olabileceğimiz de aklınızdan çıkmamalı.
    biz koyunları klonluyor, köpekbalığı genlerinden domates üretebiliyorsak, bizi inşa eden birileri de, bir yerlerden gelip, homo erektus a veya başka bir ilkel insan formuna homo sapiens olmasını sağlıyacak genleri ilave etmiş olabilir.
    homo sapiens bir anda medeniyet inşa ederken ondan önceki ilkel formlarımızın onbinlerce yıl yerinde saymasını da belki bu bize mantıklı bir çıkarımla açıklayabilir.
    ben böyle olmuştur demiyorum ama siz de artık merkezine kendinizi yerleştirdiğiniz varlık ve din çıkarımlarınızdan kesinlikle böyle olmuştur ifadelerini çıkartın.
    çünkü bu şartlanmanın sizi bir yere götürdüğü yok.
    yerinizde sayıyorsunuz.
    aynen homo erektus gibi.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük