dinin bunu yapması eskiye göre daha kolaydır, çünkü modern toplumun nasıl işleyeceğine karar verebilen birçok yeni ve etkili kurumlar, prensipler, anlayışlar ve yasalar dünyayı son birkaç yüzyılda etkisi altına almaya başlamıştır. bugün en "gerici" veya daha hafifletilmiş söylemiyle gelenekselci toplumda bile hesap kitap, envanterler, katologlar, istatistikler, uzman kişiler gibi unsurlar toplumun işleyişinde olmazsa olmaz unsurlardır. dinin bu alanlarda söyledikleri dikkate alınıyor dahi olsa son tahlilde belirleyici değildir, yoksa hiçbir toplum bugünün dünyasında ayakta duramaz. elbette bazı toplumlarda dini unsurlar diğer toplumlara nazaran daha ön planda gibi durabilir; ancak hiçbir toplum, -yine söylüyorum: "ne kadar gelenekselci bir kültür ve rejim tablosu çiziyor görünse bile"- beşyüz sene ya da bin sene öncesinin toplumsal metodları ile idare edilemez. pratik olarak imkansız. demek ki din artık daha felsefik, daha bir kişinin vicdanı ve varoluş paradoksları, aile ve kişisel ilişki tarzı alanlarda var olma zorunluluğuna itilmiştir.
dinin sosyale burnunu sokmamasının zor olması ise eskiden gelen alışkanlıklardır. dinin hala kadının rolü, çocuğun nasıl yetiştirileceği gibi günümüz kurumları tarafından zaten işgal edilmiş alanlara sızmaya çalışmak gibi bir içgüdüsü ya da alışkanlığı vardır. ve dikkat edilirse dinin en çok yük gibi göründüğü, uzlaşamadığı, sıkıntıya düştüğü ve toplumla çatıştığı alanlar tam olarak bu noktalardır, yani becerebileceğinden fazlasını yüklenmeye çabaladığı sosyal hadiseler. son birkaç asırda tüm gezegeni ele geçiren ve insanlığı bir bütün olarak aynı dinamiklerde bir araya getiren modern kurumlar bu alanlarda dine söz hakkı vermez, veremez. kendisini dine karşı korumak için falan değil, dinin gerçekten de bugünün toplumunun tüm ihtiyaçlarına ve beklentilerine çözümler bulabilme kapasitesi olmadığı için, ve toplumların dinin keyfini ya da kendisini bu yeni gidişata adapte etmesini bekleme lüksü olmadığı için: yani mesela işte ortada bir global göç meselesi var, hadi dinler bu insan hareketlenmelerine bir yön belirlesin veya bir düzenek içinde tutsun; nasıl olacak bu iş? ve bunun gibi tonla başka sorunlar da var. ama din israrla "yok ben vicdan kadar sosyali de kontrol edeceğim" diye israr ederse elinde ne olduğunu sorarlar, fazla da bir cevap üremez. oysa hayat devam ediyor.
bilimin insan sosyaline müdahale etmemesi, bilimin yapısı ve doğal çalışma alanının bir gereği olarak kolaydır. nihayetinde bilimin insan toplumu ile işi olmaz: atomlar, hücreler veya galaksiler gibi konu başlıklarına gömülmüş, doğanın nasıl işlediğine dair gözlem, deney ve testler yapan bir disiplin insan toplumlarının gündeliği veya planları ile alakasızdır. gelgelelim bilimi olduğundan daha başka birşeymiş gibi gören, bilimin konusu olmayan alanlarda "bilimsellik" iddiasıyla coşan bir ton kesim türedi. politikacısından sosyal araştırmacısına, medyacısından eğitimci ve ahlakçısına kadar birçok bilim dışı kesim protonun amino asidin veya yerçekimin bilgisinden kendisine meşruluk zemini yaratma arayışında; neden, çünkü bilim başarılı ve bu kesimler de bu başarıdan bir pay istiyor. iyi de, bilim zaten kendi işiyle uğraştığı için başarılı, ve bilimin işlerinin arasında insan sosyalinin kelimeler ve ikna sistemlerine dair bir formül yok, olamaz da. fakat tehlike büyük: bilimsellik söylemini kullanarak nazi partisi idaresinde sosyal yapılar da inşa edilmeye başlandı. bilimsellik iddiası ve şöhretiyle birçok idare, hükümet, rejim, vs. boyuna saçma sapan programlarını toplumlarına empoze etmeye çalışıyor, üstelik satmaya çalıştıkları politikaların hiçbirisi bilimin uğraş alanı bile değil.
ne din, ne de bilim insanın büyük hadiselerine yanıt veremez, her ikisinin de bu kapasitesi yok. din bazı insanların kafasına huzur veya ferahlık getirebilir; ancak ne toplumun mekanizmalarına ne de doğanın kanunlarına bir cevap veremez. bilim, doğa hakkında, ve yine aynı doğanın işleyişi hakkında muazzam yanıtlar üretebilir, belki bir gün evrendeki tüm hadiselerin nasıl çalıştığını da açıklayabilir. ancak insanın nasıl barış içerisinde ve adaletli nesiller yaratacağı, bunun nasıl bir plan ve programla yapılacağı bilimin konusu değildir, bilim bu alanlarda boş iştir; bilakis zarar dahi verebilir. darwin'in fikrini biyolojiden, laboratuvardan çıkarıp insanın yapay sosyal ortamını yapılandırmak için harekete geçirmek demek mesela güçlünün ayakta kalmak için herşeyi yapmasının "doğal" karşılanmasına zemin oluşturur; saçma, işlevsiz ve yaramaz bir sosyal mekanizma türer.
insan toplumları din ile yönlendirilemez, çünkü masaldan, öteki taraftan, ruh dinginliğinden değil, kanlı canlı ve gerçek, yaşayan insan toplulukları ve paylaşımlarından bahsediyoruz. insan sosyali bilim ile de idare edilemez, çünkü en temel olarak bilim doğal olan ile uğraşır, insan evreni sunidir, üzerinde mutabık kalınmış elle tutulamayan prensip ve kandırmacalarla işler. din ve bilim bir anlamda "haddini bilme"yi gerektirir, oysa insan ilişkileri hadleri ve hudutları zorlar, çok gerekiyorsa yeniden yaratır. zaten bu nedenle hem din hem de bilim insan aklı ve etkileşimlerinin yan düşünce modelleridir. ancak insanlık bunlara sıkıştırılamayacak kadar çetrefilli bir alemdir.