çoğu entrylerin bu başlığı destekler nitelikte olması ilginçtir. ironi yapıldı da ben mi anlamadım(!) dedirtir.
insan yaşamında yazılı kurallar vardır. bunun cezası mahkemelerce verilir. eğer bir insan hırsızlık yapıyorsa, hakkını gasp ediyorsa, bilumum suç işliyorsa cezaları verilmelidir ki adaletin yetersiz olduğu ülkemde bu yeterince adil olmamaktadır. hatta ve hatta şu günlerde kişiye özgü yasa bile çıkarılmaktadır. şike olaylarında kişilerin cezai indirimi, mit soruşturması gibi gibi.
he bir de yazısız kurallar vardır ki insanlık öğretir onlar. eğer kişi bu yazısız kurallara uyarsa zaten yazılı kurallara gerek duyulmaz. bir insan hırsızlığın kötü bir durum olduğunu idrak ederse, hak çalmanın, emek gaspının, zorbalığın ne denli insanlık dışı davranış olduğunu kavrarsa yazılı kurallara gerek bile kalmaz. insanı yola koyan içindeki allah korkusudur. eğer bu olmasaydı. bakın bakalım anneniz, kız kardeşiniz, yolda bugünkü kadar özgürce yürüyebiliyormuydu. veyahut götümüzden ter akarak, boğazımızdan kısarak aldığımız bir çok eşyamızı kaç gün kullanabiliyorduk. böyle işte ey dostlar.
yaşanan ölümleri(haçlı seferleri-avrupa da yüz yıl savaşları ve günümüzde ki demokratikleştirme diye bahane edilen insanlık suçları) ve acıları düşünür isek, "haklı önerme" diyebiliriz.
lakin; unutulmamalı ki, demokrasi ve din bireysel bir olgu olmaktan çok amaçları empoze için bir araç olarak kullanıldığını göz ardı etmeyelim.
insan olmanın yansımaları.
eğer din olmasa idi veya demokrasi, bu gün başka bir isim ile dillendirilen gerekçeler ile yine insanlar ölüyor olacaktı.
bu konuda Religulous adında bir belgeselde geçen bir konuşma sanırım faydalı olacaktır.
hristiyan,h
ateist,a
a- on emire bakarsak yalnız iki tanesi gerçek hukuk kuralı diğerleri hep tanrıyı sevmekle filan ilgili şeyler
sence eğer tanrı bir peygamber göndermeseydi insanlar artık birbirimizi öldürmeyelim, birbirimize zarar vermeyelim demeyecek miydi
bunun için illa birinin sizi uyarması mı lazım
h-sanırım evet bence insanların bir yol göstericiye ihtiyacı vardı
ayrıca necip fazıl üstada da benzer bir soru sorulduğunda o şöyle demiş:
be adam o zaman ne diye köprüyü kullanıyorsun yüzerek geçsene karşıya.
dünyanın huzurlu olması savaşların olmamasına bağlı ise ve dünyanın huzurunu kaçıran savaşlara sadece dinlerin neden olduğunu iddia eden bir zihniyet varsa bu zihniyet savaşlara tapınak şövalyelerinin ( dinsiz-dini kullanan dinsiz-dindar görünen dinsiz tek dünya zorbalarının ) neden olduğunu henüz kavrayamamış demektir.
din olmadan eminim daha huzursuz bir ortam olurdu.
dini savunduğumdan değil ama ahlak kurallarını anne babasından yada çevresinden öğrenemeyecek insanların din korkusuyla cennet cehennem kavramıyla toplum huzurunu kaçırmaması için gerekli olan bir icattır.
dinler savaş, vahşet, kıyım ve ölüm emretmez. adalet emreder. din hak ise, doğru yaşanırsa bu emredilen adalet için gerekirse kan da dökülür.
0-6 yaş için örnek: israil'in yaptığı kıyım; bozuk bir dinin emirleridir. allah buyruğu değildir. dolayısıyla insana ait bir şerefsizlik var ortada. din ile ilgisi yok. osmanlının yaptığı cihad; bizansın zülmettiği halkı, kör cehaletin esareti altındaki avrupa insanını gerçek adalet ile tanıştırma arzusu. gerekirse bu zulmü savunan şerefsizlerin kanının dökülmesi, kusursuz bir nizam getirme isteği. gerçek dinin emri budur.
ilginçtir batının mutlak bir huzurla dolu olduğu sanılır.
ilginçtir insanları dinleriyle birlikte değerlendirmek gerektir, ama dinsizin olumsuz örneğini inançsızlığına bağlamamak gerektir.
ilginçtir din savaşlarından ziyade çıkar savaşları ve ırk savaşları dünya tarihini belirlemiştir.
tarihsel, bilimsel ve mantıksal hiç bi karşılığı olmayan ütopyadır. dünyadaki tüm savaşların din eksenli olduğunu düşünmek cehaletin ve bağnazlığın eseridir kanımca.