her dönemde her koşulda ülkemizde var olan, ve bu zihniyetle var olmaya da devam edecek insan türü. * dilencilik sektörü şeklinde açsaydık daha mı iyi olurdu acaba başlığı, öyle ya ttk da şöyle yazar, esnafla tacir arasındaki farkta; geçimini sağlayacak kadar kazanıyorsa ve küçük çaplıysa esnaf, geçineceği paranın çok fazlasını kazanıyor ve büyük çaplıysa tacir dir. ortada trilyonluk paralar döndüğüne göre. bunlardan kesin olarak sektör olarak bahsetmeliyiz.
vergi almalıyız, sendika kurmalarına izin vermeliyiz, yatırımlarına teşvik vermeliyiz. "dilenciliğin ne gibi yatırımı olur mu?" sen biraz safsın galiba arkadaşım.
güneydoğuya gidip sabi sübyani ailesinden 3-5-10 milyara satın almak, yeteneğine, el çabukluğuna, acındırma kapasitesine göre, adam seçmek kolay mı zannediyorsun. adamın eli çabuk, boyu posu, uygun ve kendini kaybettirme yeteneği iyiyse, tokatçı, tırnakçı, tantanacı olur. yok eğer azıcık kazma, çok yetenekli değil ama ayağına çabuksa kapkaççı olur. tipi ne yan kesiciliğe ne kapkaççılığa uymayacak hayvani bir boyutu varsa, gaspçı olur.
yok efendim hiçbir özelliği yok kafası da çalışmıyorsa, kırarsın kolunu bacağını, kesersin parmağını dilenci olur. yok onları da mı yapmıyorsun ozaman aşağıda bir kaç tane daha seçenek var. kendi tabirleriyle "bu kadar keriz varken memlekette aç kalan enayinin önde gidenidir"
buyrun yeni nesil dilencilik teknikleri;
serum torbasını eline alarak akşam saat 10'da mecidiyeköy ali sami yen stadı civarında ışıklarda dilenen modeli vardır.
elinde serum torbası!! (hastaneyi gitçem param yok abiiii),
elinde defter kitap sırtta koca bir okul çantası * okullar yaz tatilinde olsa da olmasa da illa ki okul önlüğü olacak üzerinde!!! (okula gideceğim param yok abiiiii)
ağzına kanserlilerin veya lösemilerin taktığı maskelerden takılmış küçük bir yavrucak, dilenci esnafı bir karının kucağında, "çocuğum hasta, allah rızası için abeeeeeeee"
ülkemizde varlığı çok açık biçimde hissedilen meslek grubu. geçenlerde hiç adetim olmamasına rağmen bir dilenciye para verdim. neyse efendim aynı günün akşamında eve geri dönerken baktım ki benim teyze hala yerinde, ağzına pelesenk olmuş, klasik laflarıyla mesleğini icraa etmekte. ben kendisine doğru yaklaşırken bu başladı yine söylenmeye ve ben tam önünden geçerken kafasını kaldırıp: - pardon oğlum sen sabah vermiştin ~ dedi. e yine de kendilerine göre bi raconları, jargonları var demek ki, buna da şükür. allah tuttuğunu altın etsin teyze, sen çok yaşa.