Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime imrül Kays’ı Antere’yi A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin varBu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum.
Bana, -sen yoksun, sen öldün- diyorlar.
Bu kör acuna inat yedi iklimdeyim,
işte ellerini tutuyorum yaşanmamış bir çağın,
Ben güneşi kıskandıran gerçeğim
Dayanılmaz ağrılar çekiyorum hey!
Masallarda da olsa bir gün çıkıp geleceğim
Bir sevgi büyütüyorum içimde tomur tomur
Gün görmemiş şiirlere gebeyim
Gerilmiş bir yayım korkulardan azâde;
En amansız savaşlara gireceğim.
Bu coşkun ozanları ben öğütledim böyle,
Nerede hasret kokan bir Türkü varsa içindeyim.
Tutsak kızların avuçlarına yağıyorum her güz
Bir Kafkasya’dayım bir Çin’deyim
Gök bıçaklar sapladım karanlığın karnına
Sürüsü yitmiş çobanların izindeyim
içim içime sığmıyor, maytaplardan deliyim;
Bir bayrak dalgalansa yüceden;
“Hadi” dese birisi
Peşindeyim, vallahi peşindeyim
Birazdan ışıklar yanacak sevdiğim. Varsın karanlık olsun. Aynı göğün altındayız ya... Nabızlarımız birlikte vuruyor ya... Güzelliğini, doyumsuzluğunu, ebediliğini biliyorum. Bu karanlığın ortasında karıncaların kıskanacağı bir gayret içindeyim.Biliyorum ki, ışıkların yandığı zaman, bir daha çözülmemek üzere ellerimiz birbirine kenetlenecek ve acunda* bizim töremiz işleyecek. Seni boşuna mı seviyorum sanıyorsun?
her şiiri ayrı bir güzel olan yakın tarih edebiyatımızın güzide ismidir.
""Ümmü'l Kitab" üstüne yemin ederim;
Bir gün beni çağıracaksınız.
Yediye ve katlarına yemin olsun ki;
Bana muhtacsınız!
Bana muhtacsınız!
Bana muhtacsınız!"
O çocuklar birer birer gittiler...
Soylu sevda türküleri dudaklarında,
Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,
O çocuklar birer birer gittiler...
Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra
Kehkeşenlardan yıildız gibi indiler.
Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,
Bacalardan duman duman tüttüler...
Bir ögünç hil'ati gibi giydiler güzelliği
Ufuklara oturup dolunayı sevdiler.
Uzun,siyah kirpiklerinde seyyareler yanardı,
Ağ buluttan atlarla ta Sidre'ye yettiler...
Onlar,Oğuz mayası gök ışığın erleri,
Onlar,ülkü çağının bahadır melekleri...
Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
Haceru'l esved gözlerini gönlümüze resmettiler...
Eyvah biz kaldık Esfele safilinde!
Ahsen-i takvim üzre,onlar geçip gittiler...
'' Bir yay istiyorum, usta... Nasıl mı olsun? Katı, hırslı, sağlam! Hem kemikten olsun. Benden başka kimse kuramasın onu. Kirişini öküz sırımından isterim. Gücüme dayanabilsin. Sonra bir sadak... Üstü işlemeli. En alımlı renklerle bir kaç minyatür çiz üstüne... Kenarlarında, bakanları sonsuzluğa ulaştıracak arabeskler olsun. Dur, daha bitmedi. En mühimi oklar... Tam kırk tane de ok isterim. Ne'olur, öyle sıradan şeyler olmasın. Nasıl anlatsam? Hani uçarken ıslık çalanlar var ya, işte onlardan olsun... Peteng Kal'ası önünde kullandıklarımızdan. Temreni öyle olmalı ki, dokuz kat gergedan derisi kalkanı ile dokuz çeriyi delip dokuz arşın yere gitmeli. Haydi ustam, göreyim seni...
- Bir kılıç istiyorum, usta... El ayası genişliğinde, iki arşın uzunluğunda, iki ağızlı olsun ki, sağ sol dinlemesin. Mümkün olduğu kadar hafif isterim. Şöyle başımın üstünde kirmen gibi döndürebilmeliyim. Çifte su veresin ha! Kolay kolay kedilmesin. Kabzasını gümüş kakmalı yap... Hamayıl kuşanacağım. Kın kayışını da ona göre isterim. Pırıl pırıl olsun. Şavkı gözlerimi almalı. Üstüne celi hat ile ' Korkunun ecele faydası yoktur ' diye yaz. Kabzasının ve kının süsleri nasıl mı olsun? Süs önemli değil ustacığım. Süslü de fena olmaz ama göreceği iş önemli aslında. Sen ona göre çalış. Örs üstünde döverken terin üzerine aksın. Daha da sağlam olacağına inanıyorum. Kısacası, dün gece düşümde elime aldığım gibi bir kılıç olsun. Düşlerimi bilirsin değil mi? Sen de mi öyle düşler görüyorsun? Hayret! Ama hayret edilecek şey değil bu. Görürsün, elbette görürsün. Sen bizim ustamız değil misin? Biz, hep aynı düşleri görürüz...
- Bir bozdoğan istiyorum, usta... Altı dilimli olsun. Dilimler kılıç gibi keskin olsun. Atımın terkisine asacağım. Topuz kısmı üç- dört kara okka çekmeli. Sapı elime iyi yatsın. Bir hamlede en sağlam tulgaları eciş bücüş etmeli. Süvarinin altındaki kaba döşlü aygırı yere çökertmeli.
- Bir kargı istiyorum, usta... Hafif ve dengeli... Gök çelikten bir temreni olsun ki, katı taşa bile bir karış işlesin. Temreninin altına siyah bir tuğ iliştir. Sevdiğim kızın saçları gibi... Rüzgarda tel tel olsun esip savrulsun. Acele olsun ustacığım. Beklemeye tahammülüm yok. Yalnızım, kimsesizim. Peşimde kin küpü yağılar dolaşıyor. Bir gün bir yerde belki hiç ummadığım bir yerde, ' Huraaa ' deyip üstüme atılabilirler. Sağdan, soldan, önden, geriden beni kuşatabilirler. Pusatlarım sağlam olmalı. Bu tuzaktan, bu çemberden döğüşe döğüşe sıyrılmalıyım. Uykunun, keyfin eğlencenin, zamanı değil usta! ' Su uyur da düşman uyumaz ' demişler. Beklemeye tahammülüm yok.
- Ve ey bilginin, tecrübenin, aklın ustası!.. Gelip kapına dayandım. Bana birşeyler öğret, ne'olur! Besmele çekip, önüne diz çökeyim. Bana Arapça öğret, Farsça öğret, Latince öğret... Denizleri, karaları, ırmakları, dağları, gölleri bilmeliyim. Her yerden haberim olsun istiyorum. Göklerden, yıldızlardan bile... Sonra beni kalp ilminin büyük ustasına götür. Hasılı beni baştan aşağı donat. Donanmaya o kadar muhtacım ki bilemezsin.. ''
Bozkurt Dergisi 1975
Demiş büyük şair. Türk milliyetçisidir. Ne yazık ki her yerden, toplumun her zümresinden ve dahi türkçülerin içinden ağu çıkar oldu. Beş bin alperen şehit oldu, en son çakıroğlu uçmağa vardı ve hiçbir şey iyiye gitmiyor ne yazık ki. Kahramanlar yurdu yaşatmak için can verirken, o zehirli kaynaklar türk'ün bünyesini hasta ediyor. Köklü temizlik şart.
"Obam, yurdum talan oldu,
Destanlarım yalan oldu.
Yollar birer yılan oldu
Kervanlarım geçmez gayrı."
Obası, yurdu talan olmayan bilmez. Toprağı düşmanın elinde kalmayan bilmez. Mihrali bey ağıdı'nda dediği gibi: "oğul, köz düştüğü yeri yakar kime ne? Dert benimdir vallah, kime ne?"
"Hani mavi denizlerim,
Üç kıtada nal izlerim,
Kör mü oldu bu gözlerim?
Çaşıtları seçmez gayrı."
Yurdun her yeri etnik artıklar ve mankurt çaşıtlarla dolu. ne zaman silkinip ayağa kalkarız, bilinmez. Ama umutsuz değilim. bir gün bize çektirilen bütün acıların bedelini en ağır şekilde, misliyle ödeteceğiz!
Dilaver cebeci'nin hasret adlı şiirindeki bu ümitsiz, kederli ve acı dolu tavır, türk milliyetçilerini kamçılamak ve uyandırmak içindir. Üstadın tini şad olsun.
Bana, sen yoksun, sen öldün diyorlar.
Bu kör acuna inat yedi iklimdeyim,
işte ellerini tutuyorum yaşanmamış bir çağın,
Ben güneşi kıskandıran gerçeğim.
Dayanılmaz ağrılar çekiyorum hey!
Masallarda da olsa bir gün çıkıp geleceğim
Bir sevgi büyütüyorum içimde tomur tomur
Gün görmemiş şiirlere gebeyim.
Gerilmiş bir yayım korkulardan azade;
En amansız savaşlara gireceğim.
Bu coşkun ozanları ben öğütledim böyle,
Nerede hasret kokan bir türkü varsa içindeyim.
Tutsak kızların avuçlarına yağıyorum her güz
Bir Kafkasya'dayım bir Çin'deyim.
Gök bıçaklar sapladım karanlığın karnına
Sürüsü yitmiş çobanların izindeyim.
içim içime sığmıyor, maytaplardan deliyim;
Bir bayrak dalgalansa yüceden;
"Hadi" dese birisi
Peşindeyim, vallahi peşindeyim.
''Çıkar gelirim o zorlu savaşlardan
Selçuk yurdunu sularken bereketli terim
Alp yüreğimin en bakir yerinde
Çınar fidanları gibi beslenir
Titrek, solgun, ölümcül ümitlerim''
Bir yaz gecesinde çıkalım samanyoluna
Ata bergüzerı yıldızlara konalım
Bir ince yağmur yağsın uyansın kervansaraylar
Böyle ürkek değildi bakışların
Kirpiklerin böyle ıslak
Haydi sil gözlerini apakayım burdan gidelim
solcu değil diye ana akım türk edebiyatçılarının dahi kıymetini bilmediği şair. pek az kimsenin bildiği büyü adlı bir de piyesi vardır. bildiğim kadarıyla gümüşhanelidir. on numara adammış rahmetli.
Türk islam motiflerini şiirlerinde nakış nakış işlemiş şairdir. şiirlerini okurken kah Mekke'desinizdir kah Tanrı dağlarında. Bilmem kaç bin yazarın bulunduğu sözlükte 10 entry'nin girilmiş olması üzüntü vericidir.
Bir ceviz ağacı,
bir duru pınar,
Ve gökte gümüş bilmeceler...
Vurur kutlu toprağın bağrında iki yürek,
Koşan bir atın soluğudur
Çeğen Tepesi nde geceler...
Çeğen Tepesi nde geceler,
Uzun, yorgun ve yeniktir...
Her bayram sabahı uyurken kuşlar,
Emer hürriyetin parmaklarını bir yılan.
Kızların parmakları inceciktir...
Kızların parmakları inceciktir,
Uzar gider o güzelim saçları;
Daha söylenmemiş türkülere...
Gözlerine koyu gölgeler indirmiş,
Buhara nın ağaçları...
Buhara nın ağaçları,
Ve göğe dua andıran bacalar...
Nerdesin ey dokuz şavklı yıldızım!
Sabrın sınırlarına dayandı,
Çeğen Tepesi nde geceler...
Sana bu mektubu bir gece yarisinda yaziyorum
Azatligin zirvesinde sohbete dalmis yildizlar
Zühre bir aski tutturmus Bâbil de kalan
Zavalli dünya habersiz, zavalli dünya sagir
Bir Hârûtla Marut bir de ben dinliyorum
Derken kayip gidiyor yildizlardan birisi
Bir intikam fisegi gibi saplaniyor karanligin karnina
Senin namina yildizlari kiskaniyorum.
Kim bilir kaç isik yili uzakta
Öfkeyle kollarini çeviriyor yalanci fecir
Imanim gibi biliyorum vakit asilmak vaktidir
Ve taksim gazinolarinda trahomlu sairler
Misra ariyorlar masalarin altinda
Kanini içiyorlar bilmeden Cennet atlari nin
Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sariyorum
Dumani cigerlerime degil iliklerime çekiyorum
Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
Domaniç yaylasinda ne kadar dizginsiz at
Basliyorlar kosmaya kilcal damarlarimda
Sicak soluklari yalarken alnimi
Toynaklarini hissediyorum alyuvarlarimda.
Sana bu mektubu evimin balkonunda yaziyorum
Sag elimi koyuyorum tam yüregimin üstüne
Çankaya yokusunda söyledigimiz marsi duyuyorum
Ulu kayalar parçalaniyor beynimin bir yerinde
Bir yerinde demirden daglar eriyor
Atlas yelkenli gemileri unutmus birkaç levent
Viski kokulu bulvarlarda yavas yavas ölüyor
Istedigin o seccadeyi hemen gönderiyorum
Üstünde Kabe resmi ve anamin dualari var
Ve bildigin sebeplerden ben gelemiyorum.
Yine biliyorsun ki , Sevmedim ülküden baskasini
Basi dumanli daglari, dolunayi, ufuklari
Bir de Çankaya yokusunda rüzgara tutulmus saçlarini
Önce Allah, sonra genlerim sahit.
Sevgimi üçbin yil sonra dogacak torunuma yolluyorum
Trahomlu sairler dogruluyorlar masalarin altindan
Elleri fahiselerin karanlik saçlarinda
Benim kalemimden kan degil süt damliyor
Geceler boyu böyle gelecegi emziriyorum
Kahrolayim sevmedim ülküden baskasini
Bir de seni çok seviyorum