ihmalsizlik sonucu rögar kapağı kurbanı olan ve bunun sonucunda açılan davadan şirketle helalleşerek* itirazını geri çekmiş baba Muhterem Dumru 'nun ve tanıklıktan çekilen emine dumru 'nun kızlarıdır. bunun sonucunda da kişiler tahliye olmuş. herşey hallolmuş!! evli evine köylü köyüne gitmiş!! herkes mutlu!! peki ya dilara? o nerde?
--alıntı--
Duruşmada şikayeti sorulan Dilara Dumrul'un babası Muhterem Dumrul, şikayetinden vazgeçtiğini bildirdi.
Hakim Zeynel Coşkun'un, Muhterem Dumrul'a ''Mahkemeye MVM Turizm şirketinden manevi tazminat aldığını ve maddi tazminat hakkını saklı tuttuğuna'' ilişkin bir dilekçe verdiğini hatırlatması üzerine Dumrul, ''Biz helalleştik onlarla, ceza davasından vazgeçtik'' dedi.
Duruşmaya tanık olarak katılan anne Edibe Dumrul da Hakim Coşkun'un, ''tanıklıktan çekilme hakkının'' olduğunu hatırlatması üzerine tanıklık yapmak istemediğini bildirdi.
Hakim Coşkun da Edibe Dumrul'un tanıklıktan çekildiğini tutanağa yazdırdıktan sonra Dumrul'u duruşma salonundan çıkardı.
Görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı ibrahim Haluk Terzi, Ozarlı ve Kaya'nın tutuklandıkları tarih ve dosya kapsamına göre tahliyelerine karar verilmesini istedi.
--alıntı--
babası nın pek saygı değer muhterem! dumru nun yaptığı karşısında kemikleri sızlayan yavrucak. resmen dumura uğradığım olay, insanlık ayıbıdır. para için kızını satmaktır, ahlaksızlıktır, yazıklar olsundur. yarın bu adam karısınıda satarsa hiç şaşırmam dediğim olaydır. suçlular parayla işi bitirip yeni canlar peşindedir. bu böyle sürüp gidecektir. babası bu adamlarla helalleş miş miş, sizler bu kızla nasıl helalleşeceksiniz bakalım ahirette?
Dilara Dumrul, istanbul Bahçelievler'de kapağı açık bırakılmış bir rögar çukuruna düşüp öldüğünde 5 yaşındaydı.
Dilara'nın ölümü kaza da değildi, kader de! Düpedüz bir cinayetti. Yolda sürdürülen yapım çalışmaları sırasında, şirket gereken önlemleri almamış, belediye, işi verdiği şirketi yeterince denetlememişti. Yani Dilara'nın öldürülmesinin sorumluları da belliydi.
En tepedeki sorumlulara kimse ilişmedi. Fakat halkın tepkisini yatıştırmak için Güntek adlı şirketten iki kişi, "taksir ile ölüme sebebiyet vermek"ten tutuklandı.
Dilara'nın ölümüyle ilgili açılan dava, 3 Mayıs'ta Bakırköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Ve bu duruşmadan şaşırtıcı bir sonuç çıktı. Dilara'nın anne ve babasının şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle mahkeme de iki tutuklunun tahliyesine karar verdi.
Bu gelişme üzerine, ailenin şirketten aldıkları para karşılığında şikayetinden vazgeçmesi yorumları yapıldı. Ve bu ihtimal, burjuva basının manşetlerinde bile eleştirildi. Daha sonra aile para almadıklarını söyledi. Ki doğrusu da budur. Adalet, paraya satılamaz. Nitekim, Dilara öldüğü zaman annesi "Tazminat değil ceza istiyoruz" diyordu. Babası ise, "Benim Dilaram gitti, başka evlatlar gitmesin. Bu iş unutturulmasın" diyordu... Ne olduysa oldu ve Dilara'nın ailesi şikayetinden vazgeçti. Kızlarını bir kez de onlar gömdü rögar çukuruna.
Fakat meselenin daha ilginç ve önemli iki yanı daha vardı:
Birincisi; aile şikayetinden vazgeçmiş bile olsa, mahkemenin tutuklu sanıkları bırakmaması gerekirdi. Çünkü bu aynı zamanda bir "kamu davası"ydı ve ailenin şikayetinden vazgeçmesi, onların bir vatandaşın ölümüne yolaçmış olması suçunu ortadan kaldırmıyordu. Ailesinin para alıp almadığı tartışılırken, acaba arada "başka"ları da para almış olmasındı?!
ikincisi: Ailenin para alma ihtimali genelde kınanırken, burjuva basında bunu "doğal" görenler de vardı. Hatta doğal görmenin ötesine geçip, bunu aile için bir "fırsat" olarak gören de.. Şöyle yazdı bunlardan biri:
"Alçakça, haince, hayvanca bir ihmal yüzünden feci bir şekilde boğularak ölen Dilara'nın anne ve babasının davalarından vazgeçtiklerini öğrenince ben de kızmıştım ilk anda..
'Biz helalleştik' demişler, önlerine konan parayı alıp davalarından vaz geçtiklerini açıklarken.. Sonra bir daha düşündüm... Siz hiç fakir oldunuz mu?.. Sizin hiç önünüze, hayatınızda o güne kadar kazanmadığınız... bir para kondu mu?.
Hayatınızda ilk defa, yeni ve biçimli elbiseler giymek, hayatınızda ilk defa tencereye bol et koymak fırsatı geçti mi elinize?.
Ölen ölmüş, giden gitmiş. Dava kızınızı geri mi getirecek?.
Hayır.. Dilara'nın anne ve babasına kimsenin kızma hakkı yok.. Onlar hayat boyu belki de bir daha ellerine geçmeyecek bir fırsatı değerlendirdiler.." (Hıncal Uluç, Sabah, 8 Mayıs 2007)
Kafaya bakın. Eğer fakirseniz, onurdan, adaletten vazgeçebilirsiniz... Çocuğunuz mu ölmüş, boşverin adaleti, boşverin başka çocukların ölmesini engellemeyi, "fırsat" bu fırsat, köşeyi dönün!
Ve bu durumda; adalet simgesinin eline bir terazi değil de, para dolu bir torba konulsa düzenin adaletini daha iyi temsil etmez mi?
kucucuk bir bedendi hayata gozlerini yummadan once, gozlerinin sadece uyukuya daldigi sirada kararacagini sanirdi hep. bilmezdiki o derin karanlikla birgun kallesce acik birakilan bir cukurda karsilasacak ve bilmezdiki daha karne hediyesini almadan beyaz bir kumasa sarilacak. oysa annesinin ellerini simiki tutmustu fakat unuttugu bir sey vardi hayata tutunmayi unutmustu... delice akan suya kapildigi sirada anladiki artik donusu yok bu gidisin son birkez dipten feryad eden annecigine bakti tek kaygisi o an annecigine oldu gozlerini yumarken soz verdi annecigine birgun tekrar el ele dolasacagiz diye... sorumsuzluk ornegi gosterenleri lanetliyorum...