Kız kanepeye uzanmış, dizlerini kırıp, bacaklarını göğsüne yaslamıştı. Üzerinde kırmızı bir battaniye vardı. Battaniyenin üzerinde ise dört el. Kanepenin yanında, yerde oturan erkek, ellerini kızın elleriyle, kızın dizlerinin üzerinde birleştirmişti. iki çift el terlemesine rağmen hiç kopmadan, saatlerce odadaki sessizliğe tanıklık ediyordu. Eller, dillerin kelimeleri kullanamadığı zamanlarda, dile gelir, kullanılması gereken kelimelerin yerini dokunmalar alır. Dokunma duyusunun, tat alma duyusuyla ortak özelliği budur. Konuşmak, anlatmak.
Ellerin susturan kişi genç kız olmuştu.
''Bitmeli!''
Erkek, karşısındaki kızın ellerini iyice sıktı. Bu hareket, ''beni bırakma'' anlamına geliyordu. Bir kaç nefes sesi odaya hakim oldu. Ayrılık arefesindeki nefes sesleri bir hırıltıya benzer. Bu hırıltı, bir aşkın veya bir birlikteliğin, can çekişinin hırıltısıdır. Sonra hırıltılar kesilir. Gözyaşları devreye girer. Göz boşluğundaki bezlerin salgıladığı berrak, tuzlu sıvı, berraklığını kaybeder. Kırmızıya dönüşür. Can çekişen ilişki, son damla kanını da döker ve ölür.
Can çekişme süresinde, ilişkiyi hayatta tutmak için son bir hamle yapılır. Bu hamleyi erkek yapmıştı. Beş duyu organlarından bir tanesinin anlatmak istediğini, diğer duyu organıyla onaylamıştı. Sımsıkı tuttuğu ellerin sahibi olan kızın yüzüne bakmadan konuşmuştu.
''Beni seviyorsun. Beni bırakamazsın!''
Genç kız, bütün duyu organlarını kapamıştı. O yüzden, genç erkeğin anlatmak istediğini anlayamadı. Söylediklerini duymadı. Konuşmaya devam etti.
''Seni sevmiyorum!''
Bazen, duyu organlarından her hangi bir tanesinin çalışmaması gerektiğini düşünür, insanoğlu. Özellikle, ''gözlerim kör olsaydı da, göremeseydim'' gibi bir deyimin yaşadığı coğrafyada yaşıyorsa... Genç erkek, böyle bir deyim olduğunu bilmiyordu. Deyimlerle, atasözleriyle, özdeyişlerle hiçbir bağı olmadı. Deyimler ve atasözleri, kuralları ve edebiyatı olan bir dil içindi. O yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca dil biliyordu. Karşısındaki insanın anlayabileceği dil! Erkek, kızın söylediğini duymadı. Kızın gözlerinin içine baktı. Sanki çok uzağa bakıyordu. Sanki karanlığı izliyordu. Sanki kızın gözleri yoktu. Sanki kız yoktu. Kız varlığını konuşarak belli etti.
''Tamam. Bitmesin. Kimse gitmesin. Ama bilmen gereken bir şey var.''
Genç erkek hiçbir şey bilmediğini sanıyordu, o ana kadar. Oysa her şeyi biliyordu ve bilmesi gereken sadece bir şey kalmıştı. Bilmesi gereken son şeyi öğrendikten sonra, Dünya'nın en bilgili insanı olacaktı. Bir bilge olacaktı. Bu bilgeliğiyle, bu ilişkiye ışık tutacaktı. Kimse gitmeyecekti. Kimse üzülmeyecekti. Kimse, kimsenin ardından gözyaşları dökmeyecekti. Kimse, kimse olmayacaktı. Kız konuşmaya devam etti, erkek dikkatle dinledi.
''Sigaradan da nefret ediyorum. Ama sigara tiryakisiyim. Seninle ilişkimizde bunun gibi bir şey...''
Bir bok bilmediğini anladı, genç erkek. Ayağa kalktı. Karşısındakinin bildiği dilde konuşabildiğini, karşısındakine kanıtlayacaktı. Genç erkek de biliyordu, yavşakça konuşmayı. Genç erkek de biliyordu, dilin ibneliklerini. Dilin ibneliği, dili iki yönlü kullanabilmekti. Erkekğin cinsiyetini iki yönlü kullanabildiği gibi... Konuşmaya başladı erkek, karşısındakinin anlayabileceği dilde...
''Ben giderim!''
Sigarasız kalmak, sigarayı bırakmaktan çok daha zordur. Sigarayı bırakmak, kişiyle alakalıdır. Sigarasız kalmak ise, koşullarla alakalı. Koşullarla alakalı olan bütün olumsuzluklar, kişinin çok daha fazla acı çekmesine neden olur. Ne de olsa, bu coğrafyada, ''kendi düşen ağlamaz'' diye bir atasözü kullanılmaktadır. Oysa bir başkasının sizi düşürmesi ise, cinayet sebebidir. Kız sigarasızlığı tercih edemezdi. Sigaradan nefret etsede, sigarasız kalamazdı. Kapıdan çıkan erkeğin arkasından, son kez seslendi. ihtiyacı olduğunda, erkeğin yanına gitmek için, erkeğin nereye gideceğini bilmesi gerekiyordu.
''Nereye?''
Dilin kemiği yoktur. Dil her yöne döner. Dil, ağızdan çıkanı kulağa duyurabilecek kadar adidir. Dil, kişinin karşısındaki insanı katil edebilecek kadar güçlüdür. Dil, kişinin karşısındaki insanı taciz edebilecek kadar sapıktır.Ve kişinin duyu organlarıyla anlattığı bir şeyi, karşı taraftaki insan anlamıyorsa, dil artık duyu organı olmaktan çıkıp, cinsel organ olma özelliğini taşır. Erkek, tat alma organını, cinsel organı olarak kullanmıştı. Kızın sorduğu soruyu cevapladı.