uzun zaman sonra, dildeki mürekkepten akan edit: bir ulusun, biraraya gelmiş ulusların ya da en basitinden bir insan topluluğunun yöneten kesimini, dolaylı ya da dolaysız, demokrasi ile ya da başka yollarla, isteyerek ya da istemeyerek yine o insan grupçukları oluşturur. zamanında "sınırsız yetkiyle görevlendirme" fiilini kullanmamın özünde bu anlayış yatar.
ne kenan evren canı sıkıldığından himalayalar'dan kalkıp ülkemize gelip darbeyi gerçekleştirmiştir, ne de fidel castro hobi olsun diye iskandinavya'nın kuzeyindeki köyünden che'yi tatmin etmek için kalkıp küba'ya gelip burada devrimi gerçekleştirmiştir. hepisinin önünü açan öyle ya da böyle halklarıdır. dikkatinizi çekerim kendi halkları olması koşulu da belirtmiyorum.
bu aralar lafı çok uzatma huyu başladı bende de...
rte canlısının kesinlikle giremeyeceği bir klasman. rte kendini diktatör sanmaktadır ama ayarı alınca oturur. rte'ye diktatör demek de son derece komiktir, çocuksuluktur.
Diktatörlük, herhangi bir kurum, yazılı ya da yazılı olmayan yasal düzenlemeler veya başka bir sosyal ve/veya politik faktör tarafından sınırlanmamış bir liderliğin (genellikle bir diktatörün) mutlak yönetimidir.
mussolini'den sonra anlamı kötü olarak kafalara kazınan ünvan.
diktatörlük ilk olarak antik yunanda daha sonra roma imparatorluğunda görülmüştür. yer yer eski türk toplumlarında da "başbuğ" olarak rastlanır diktatörlere.
diktatörlük, devleti yöneten kesimin acil bir durum anında o sorunu çözebilecek olan kişiye tam yetki vermesidir. yani atatürk'te bir diktatördü ve bu kendisine "başkumandan" ünvanı verilmişti.
ancak ikinci dünya savaşı ve sonrasında mussolini kendisini diktatör ilan edince bu terimin tüm içeriği kaydı. öncelikle şunu bilmek lazım ki diktatörlüğü bir insan kendisine veremez. hele de acil bir durum yoksa. ancak o dönem italyasında coşan faşizm ve kralın güçsüzlüğü yüzünden biraz da deli olan mussolini tüm yetkiyi eline alabilmek için böyle bir adım atmıştır. daha sonra aynı hatayı hitler'de yapıyor. ki bu iki deli adam tüm ömrüleri boyunca askeri üniforma ile gezmeyi de pek severler.
diktatörlük kötü değildi. aslında hala kötü bir şey olarak görülmemelidir. ancak bu yetkilerini kötüye kullananlardan dünya çok fazla çektiği için artık kötü olarak belleklerde yer edinmiştir.
tekrar söylüyorum, bir insan kendisini diktatör ilan edemez. hakim güç ne ise, o gücün ortak kararı ile bir kişi diktatör ilan edilir ve geçici bir süreliğine verili bu yetki ona. daha sonra acil durum kaybolduğunda elinden alınır. bunu çok net bir şekilde kurtuluş savaşında görürsünüz. atatürk'e 3'er aylık halde "başkumandan" yetkisi verilmiştir.
bir insan kendisini diktatör ilan edemediği için, bu terime uymadığı için krallar ve padişahlar da diktatör değildir. yoksa tüm siyasi ve askeri güç de bu adamların elinde değil mi?
kelime olarak bakarsak da diktatör; dikta eden demektir.
silahlı bir güçle yönetimi ele geçiren, yönetilenlerin üstünde baskı ve korku kuran, muhalefeti yok eden kişi.
böylelerinin yanında uysal bir itaatkar olursanız sizi besler kemiğinizi verir.
sadık bir itaatkar olmazsanızda sizi en yakın zamanda harcar.***
diktatörlerin en çok korktuğu şeyler sevgi ve akıldır.
bu yüzden sürekli halkı baskı altına almaya çalşıp korkuturlar.
korku insanı saldırgınlaştırır ve hali ile sevgiyi yok eder, bu da diktatörün istediğidir.
başa gelmesi için kanlı bir devrime falan gereksinimi olmayan kişidir.
örnek verelim:
1- adolf hitler: seçimle başa geldi.
2- josip stalin: devrimi yapan lenin'den sonra seçimle geldi.
3- palpatine: seçimle başa geldi.
diktatör denen kişinin tüm gücü eline geçirmek, kendi gibi olmayanları susturmak gibi nitelikleri olmalıdır. türkiye'de yaşayıp da bu niteliklere uyan yaşayan bir kişi geliyor akıllara.