ne zamanlar bu çocuğa rastlasam kulağında telefon, el- kol işareti yaparak bilmiş bilmiş konuşuyordu.
" efendim komutanım.. buyrun komutanım.. evet o çocuğun ifadesini aldım.. evet evet.. tabi ki komutanım.. " böyle yarım saat boyunca telefonu kulağında tutuyordu.. arada sırada bana bakıyordu.. ben ise bir bankta oturmuş otobüsün gelmesini bekliyordum..
acaip yorgundum.. ayaklarımı sarkıtmış bir o yana bir bu yana savurup duruyordum.. konuşmalarını ister istemez dinleyip dikkatimi ona yöneltiyordum.
merak ediyordum bir insanın komutanı her gün aynı saatte mı arar? her gün o meçhul çocuğun ifadesi mi alınıyordu?
Evet dikkatimi çekmeyi başarmıştı.. ne ayak olduğunu ve bununla beraber bir çok nalettt soruyu düşünmemi de sağlamıştı. bravoo... bingo!
"satın o hisseleri. bak ne diyorum benimkilerin bir kısmını sat, parayla da o iki şirketi satın al. ben oteli de sat demedim mi sana, antalyada iki yeni otel inşasına başlayacağım."
tarzı konuşmaları bağırarak yapan tiplerden koşarak kaçmak gerekmektedir. (bkz: iyi tiyatrocu)
bunun bir değişik versyonu da ortamda telefonla konuşurken bir sebebten ötürü karşıdaki kişinin telefonunun kapanması sonucu konuşuyor gibi yapmaya devam etmek şeklinde olur ki daha zordur.
siz bir şey anlatıyorsunuzdur harıl harıl, sonra dıt dıt dıt sesini duyunca " hay allah" dersiniz içinizden. dışınıza yansıtırsanız az biraz olan karizma gidecektir ve aynen konuya devam edersiniz.
şöyle ki;
...
neyse abi işte böyle bir şey oldu.
sonra uzun uzun konuşuruz, haydi iyi günler diyerekten olabildiğince kısa sürede bu işkenceyi bitirmek için uğraşırsınız.
minibüste bağıra bağıra antalyadaki otel projesini anlatan mal zat-ı muhteremin, minibüsteki insanların "madem bu kadar zenginsin yavşak neden aynı minibüsteyiz" bakışlarının ardından "arabayı servise bıraktım" cümlesiyle final sahnesi yaşattığı ve şoför abinin "birader seni servise kadar bırakiyim arabasız kalma istersen" sözüyle noktayı koyduğu durumdur.