supervisor'ına beraber hain komplolar kuracağım insanıdır.*
bildiğin nicki gibi farklı olan sevgi insanı.
edebiyat konusunda da çok yetenekli*, biraz da mütevazidir..
yazdıkları o kadar akıcı ve içe işleyicidir ki bir çırpıda okursunuz hepsini.
ayrıca bir gün kendi ellerimle götüreceğim o sevdiği çakıl dövmesini yaptırmaya, ama silinmeyeninden, en kalıcısından.**
geçen kordon'da dolaşıyordu, kendini dövüyordu. ben de "fight club'ı tekrar çekiyor elleağm" diye ses etmedim, yürüdüm gittim. çiçekci kızdan çicek aldı 5 lira para uzattı, çiçekci para üstünü vermedi o da bozuntuya vermedi, kızmıştı aslında. tanım: hayat ne tuhaf vapurlar falan.
hayatındaki en değerli insan sensin diyeceğim sevgili nesildaşım. sen olduğun için diğerleri var, sen var olmalarını istediğin için hayatındalar. bizi biz yapan seçimlerimizse, ben de seni seçtim arkadaş olarak!
saçma sapan insanların aynı doğrultuda saçma sapan sorular sorduğu yazar. telefonun bir ucundan diğer ucuna küfür etmemek için zor tutuyormuş kendisini. *
(bkz: çamaşır makinesinde ayran yapmak)
(#8061454) entrysi ile istemeden de olsa sözlük erkeklerini korkutan yazar. tutulduğu mesaj yağmuruna cevap veriyor;
korkmayın erkek değilim, dolayısıyla gay hiç değilim *, zararsızımdır **.
Sözlük bağımlısı; günün çoğu vaktini sözlük karşısında geçiren, yazılarıyla da bir o kadar sözlüğe tad katan samimi arkadaşlarımdan biri olup sözlüğe yazmam için beni teşvik ederek bu aleme katılmamı sağlayan sağlam kişilik sahibi birisidir.
sözlüge girmeme büyük katkıları bulunan (katkılarından dolayı teşekkürler) enerjisini arkadaşları ve sözlük için harcayan harkulade bir insandır kendisi.fotojenik simasi ile tüm fotoğrafçılık dünyasında fırtına gibi esen ve bir çok fotoğrafçıya esin kaynağı olan güzel insandır.
kişisel terapi bu sefer belki aynada gördüğüm, ağlamaktan şişmiş gözlerime ve sancılanan mideme inat...
nazım'ın bu muhteşem şiiri, bugün pamuk dedem için...
Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...
canımın içi dedem...akşamki vedalaşmamız sadece kötü bir rüya olsun...son kez öpüyorum demen, sadece dün gecenin son öpüşü olsun...bana bir daha "dedeni unutma" deme olur mu, bak kahroluyorum...kal, biraz daha kal...hep öyle güçlü, hep bir orduyla tek başına savaşacak kadar sağlam kal...bak istediğin gibi uzattım saçlarımı ve kestirmiyorum hala sen böyle istediğin için...seni hep sevdim ve hep seviyor olacağım...
entrylerine şöyle bir baktım. "şöyle bir baktım", "göz gezdirdim", "belki" ifadeleri bu ifadeleri kullanan kişiye göre farklı anlamlar kazanır ya da en azından bir zamanlar kazanırmış. eskiden yazılmış kitaplardaki takrizlerde de bu husus dikkat çeker. bu konuyu bir başka entrye bırakarak yazar hakkında şu kadarını söyleyebilirim ki, yazdıkları gözü yormuyor, sanırım kahve eşliğinde zevkle okunabilir.
bu entry de bir yazarın nick altına girdiğim ilk entry olarak kayıtlara girsin, lütfen.
Bugüne kadar sözlük sayesinde başıma gelmiş en güzel şeydir kendileri..Telepati yoluyla 7/24 anlaşabileceğimizi düşünmekle beraber, çok güzel karnıbahar yapar..Yapamasa da şarkısını okur..Yeryüzünde bana yazılan ilk şarkıdır, gerçi kakalanmıştır..Nickine münhasır olarak klişe cinslerden değil, different yüreklerden biri olmalı kanımca; tanıdıkça, paylaştıkça..Daha nice güzel (Karnıbaharlı, Grammy'li) yıllara..
--spoiler--
Oldum olası içsel yolculukları, bağlanmayı, mistisizmi ve aşk severim. Aşkın insandaki en yoğun mistik duygu olduğuna inanırım. Âşık insanları, bilge, derviş ve üçüncü gözü (feraset gözü) açılmış insanlar olarak görürüm. Aşk acısının, evreni yaratan yüce bir güç varsa (kimse o), onun tarafından verilmiş bir tılsım olduğuna inanırım.
Aslında hiçbir dine inanmam. Dinciliğin insanlığı yozlaştıran akımlar ve güçler olduğuna inanırım. Papazları, hahamları ve imamları hiç sevmem. Bu kişilerin dünyadaki yoksulluğun, baskıların ve can sıkıntısının bekçileri olduğunu düşünürüm. Kiliselerde, camilerde, sinagoglarda içim boğulur, duramam. Ama zaman zaman içim daralınca, aşk ırmakları tıkanınca, en yakın bildiğim insanların anlayışsızlıkları, bencillikleri ile karşılaşınca, hiçbir kadının benim sevgime layık olmadığını anladığımda, bir güce, esirgeyen, şefkatle koruyan, sonsuz hoş görülü bir güce yakarıp ağlamak, ruhumu ona açıp, onunla dertleşip, birleşmek isterim.
Alkol, içimdeki mistik duygularımın kapısını açan tılsımlı bir anahtardır. içimdeki o uzun yolculuğa alkolle başlarım. Alkol, içimdeki lambanın ışığını yakar. Alkolle, "ölmeden önce iyi insan" olurum. Hırslarım, kıskançlıklarım, dünyevi zaaflarım, bencilliklerim pençelerini içimden çeker. Alkolle, aşkın ve bilgeliğin yollan açılır. Geriye doğru rüya görmeye başlarım. Sevdiğim bütün kadınlar, çocukluk arkadaşlarım, mücadele dostlarım, unuttuğum kardeşlerim, hepsi aklımdan, rüyamın sahneleri içinden birer birer geçer. Kalbimin çektiği filmdir o. Sevdiklerim, dostlarım, yakınlarım, beni istedikleri gibi kırabilirler. Bencil ve hoyrat olabilirler bana karşı, olsun, ben aşk yoluna çıkmışımdır. Gözlerimi içime çevirmiş, alkolümü yudumlamış, içimdeki ışığı yakmış, rollerini, sevgililerimin, dostlarımın kardeşlerimin oynadığı filmi seyre koyulmuşumdur. içimdeki o büyük yolculuk başlamıştır.
Geçenlerde, yazdığım senaryoda geçen bir tarikata gittim. Tophanedeki Kadir-i tarikatında zikir vardı. iki katlı ahşap bir evin ikinci katına çıktığımda 40-50 adam, "Allah... Allah diyerek heyecanla büyükçe bir odanın ortasında dönüyor, dans ediyor, birbirlerine sarılıyor, heyecanlı sesler çıkararak kendilerinden geçiyorlardı. Zikirleri, yani mistik dansları iki, üç saat sürdü. Açıkçası bu adamların içinde bulunduğu ortamı, hiçbir şeye inanıp onun etrafındaki bu duygusal bütünleşmeyi tuhaf bir kıskançlıkla izledim. işte kendilerine benim ve benim gibi birçok insanın bulamadığı bir manevi iklim yaratmışlardı. Kısa bir süre için de olsa, birbirlerine derinden bağlanmışlardı...
Zikirden sonra hemen hepsinin yüzünde garip bir sevinç, bir hafiflik, bir arınmıştık vardı. Bizim gibi insanların arasında pek rastlanılmayan bir duygu iklimiydi, söz konusu olan. Duydum ki bu tarikata meyhaneden gelip katılanlar varmış. Burada, "meyhane ile Tanrı arasında güzel köprüler" kuruluyordu demek ki.
Burada, mezhebin, dinin katı kurallarının çokça önemi yoktu. Hoşuma gitti. Bir kez olsun bu coşku dolu zikri yaşamak istedim. Belki kendimi omuzlarıma binen endişe yüklerinden kurtarırdım. Yakınlarımın, arkadaşlarımın, bencil arzularını, hoyrat sözlerini, düşüncesiz hareketlerini biraz olsun yüreğimden atar, şu gelip geçici dünyada birkaç saat olsun, yerçekiminden kurtulabilirdim. Ama nerede? Zikir bitti. Adamlar yüreklerinde hafifliği, o mistik coşkuyu atar atmaz, hemen birbirleriyle polemiğe başladılar. "Sen niye iki adım öne çıktın?", "Siz arkadan geç geliyorsunuz." "Ayaklar tempolu değil." "ikinci grubun sesi duyulmuyor." Vs. vs. Tanrım, meğerse o coşku yumağı hesaplı kitaplı bir folklor gösterisiymiş! Sıkıntılı bir müsamereymiş. Düşlerim alt üst oldu. Ben insanların kendi ışıklarıyla, ne hissediyorlarsa, içlerinden geldiğince zikir yaptıklarını ve özgürce hareket ettiklerini sanıyordum. Ama pek öyle değilmiş. Ben yakıştırmışım bütün bunları onlara. Üzüntüyle ayrıldım tarikattan. Bir meyhaneye girdim. Bir ufak rakı söyledim. içimin ışığını yaktım. Başladım içimdeki rüyayı seyretmeye. Bugüne dek âşık olduğum kadınların yüzüne, yaklaştırdım içimin ışığını. Tanrı da bendim, din de aşk da bendim...
--spoiler--
cezmi ersöz ün şizofreni değil de ağır melankoli özelliğini almasını umduğm saygı değer yazar kişi.
kanımca yukarıdaki yazıda biraz kendini bulacaktır. tekrar tekrar okuyacaktır da. ve bu ona iyi gelecektir. nasılını gelip soracaktır ama. cevabı yine yazının içinde bulacaktır.
sohbetine doyum olmayan, güler yüzlü, aşka aşık, dertleşmeyi seven, şımarık ve o kadar da cana yakın yazardır. sözlükte bulunduğum zaman içinde vakti oldukça mesajını eksik etmeyen, yüzünüzde bir gülücük belirmesine neden olan inatçı, yazar ve arkadaş.
küçük bir kız çocuğu imajı yaratmıştır bende. yaklaşmaya kalksanız kaçacak, uzaklaşmaya kalksanız peşinizden gelecek türden.
dilerim tüm dilekleri gerçek olur. ama biraz cesaret diyorum, aksi halde yerinde saymaktan öteye gitmez hiç birşey. *
tek nefret ettiğim, benden yaşça büyük olması aslında,
siyaha çalmış saçları, kırmızı ojeleriyle başımı yasladığım, büyüğüm, arada bir;
nefes alışlarım hızlanırsa küçüğüm...
Aşk kokusu;
ruhum,
gözlerinde adim;
tenin,
tenin ruhunda, küçücük olan benim...
sus...!!!
kıskanmasınlar bizi, yalancı derler sonra, anlatamazsın gizem denileni,
sevişmelerin adın kadar gizemli ve farklı, bana saklı her sabahta...
yaratılış kavramına inat sen ve ben...
yeni bir sabahın efendisi...
sus ve dinle, sonra...
gülümse, küçüğüne... sneaker pimps - blacksheep