bir franz kafka klasiğidir. insanın kendisine ve etrafındakilere karşı nasıl yabancılaştığını çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. herkesin rafında bulunması gereken bir kitaptır. en azından bir kez olsun okunmalıdır herkes tarafından.
her ne kadar kitabın vermeye çalıştığı ana fikir güzel ve anlamlı olsada bana hiç ama hiç uygun olmayan kitap 100 sayfalık bir kitabı 4 gündür okuyorum bitmiyor okurken sayfaya bakıyorum baya okumuşumdur herhalde diye ama hüsran. dönüşüm ne kadar önemli bir kitap olursa olsun sürükleyici olmaması yüzünden bende bir fobi oluşturmuştur.
"Gregor Samsa dönüştüğü güne değin çeşitli kölelikler içersinde yaşamış bir toplum tekidir; işyerinde köledir; aile çevresinde köledir ve zincirleri içersinde uslu oturduğu sürece de benimsenip sevilir. Başkaldırısı bilinçaltında başlar; bu bilinçaltı, kendine uygun biçimi yaratır: Gregor Samsa'nın böceğe dönüşmesi, gerçekte artık başkalaşmasıdır. Böceğe dönüştüğü andan başlayarak, toplumun ve ailenin ona ilişkin beklentileri artık sonuçsuz kalmaya yargılıdır; böceğin iğrençliği, çizgisi sürüyle uyuşmayan bağımsız bireyin iticiliğiyle özdeştir". Ahmet Cemal
kafka'nın; "bu kitabımı basarken kapağına kesinlikle böcek resmi yapmayın" dediği kitabıdır, ama adam ölmüş diye dinlemeyenler var, hem de bu adam Peter Kuper.
franz kafka nın bir insanın nasıl da hayata pamuk ipliğiyle bağlı olduğunu,toplumu tatmin etmek için yaşayan bireylerin nasıl da böcekleşebileceğini anlatan,insanın hayatına bomba gibi düşen kitabı.
bir hamam böceğine dönüşecek kadar şiddetli değil belki ama hayatın her döneminde farkında olsak da olmasak da gerçekleşen şey. her şeyin farklı bir şeye dönüşmesi mümkün değil pek tabii; belli hisler, durumlar, davranışlar, düşünceler farklı, bambaşka şeyler oluyor. bir his davranışa dönüşüyor mesela, ya da hali hazırda vuku bulan durumlar ilerleyen zamanlarda yapılması istenenler listesinin en başına geçip bir düşünceye dönüşüyor.
zaman zaman insanlıktan da çıkıyoruz belki bilemiyorum, görünüşte hamamböceğine dönmesek bile.
babasının her gün bir iç sesle bi ölse de kurtulsak dediği ama bunu kitapta babasına itiraf ettiremediği, ettirmek istemediği, dikkatlerden kaçmamıştır.
nabokov'a göre 20. yüzyılın en iyi 4 romanından biri. her ne kadar roman olduğu tartışmalı olsa da (daha çok bir novella diyebiliriz) yüzyılın edebiyatını en çok etkileyen eserlerden biri olmuştur. işin kötü tarafı, hamamböceği imgesinin zamanla, yabancılaşmayı simgeleyen bir klişeye dönüşmesidir.
ailesinin tüm yükünü sırtında çeken gregor'un bir
sabah böcek olarak uyanmasının ardından kadrinin , kıymetinin ,
emeğinin çöpe atılmasını anlatır roman.
nabza göre şerbet deyimi de kullanılabilir bu roman için. ailesinin
borcunu ödemek için didinen kıymetli gregor'un bir anda yüzüne
bakılamayacak bir pislik oluşunu daha doğrusu kadir kıymet bilmezliğin
ne kadar pis birşey olduğunu anlatır.
kafka'nında yaşadığı döneme bakılırsa özellikle avrupa'da kapitalist sistemin alıp başını gittiği bir dönem olduğu rahatlıkla görebiliriz. bu da her yazarda olduğu gibi eserine yansımış.
kafka bu kitabında kapitalizmin insani duyguları nasıl ikinci plana attığını, aile bağlarını yavaş yavaş nasıl erittiğini mükemmel bir şekilde işlemiş. gregor samsa'nın böceğe dönüştükten sonra eve tıkılıp kalması, para kazanamayacak duruma geldiğinde ailesi tarafından bir yük olarak görülmesi kapitalizmin yüzünü birkez daha gösteriyor.
kafka, bütün bunların yanında gregor'un odada yalnız kaldığında içinden geçirdiği duygu ve düşücelerini, yaşadığı ruh halini, geçirdiği iç çatışmaları da gayet sade ve kısa bir şekilde anlatmayı başarmış. romandaki mükemmel hayal gücünden bahsetmeye gerek yok bile.
uzatmaya gerek yok en kısa zamanda okuyacağınız kitap listesde ilk sırayı almalı.
franz kafka'nın semboller kullanarak uzun uzun anlatılabilecekleri olabildiğince kısa anlattığı romanı.
roman gregor adlı karakterin değişimini, ölümüne kadarki süreci anlatmakta. *
franz kafka'nın roman yazımındaki üslubuna en iyi örnektir bu roman.
pazarlamacı gregor samsa'nın devcileyin, bir böceğe dönüşümü, değişim öyküsünün henüz ilk cümlesinde gerçekleşir. daha yerinde bir söyleyişle, ilgili cümleden önce olup biter bu dönüşüm. antik bir tragedyadaki gibi, öyküde olayın yalnızca son perdesinin sergilendiği görülür. klasik dramaturginin temel öğesinin, yani kahraman tarafından işlenen suçun ne olduğu sorusunun ve bu soruya verilecek yanıtın öykünün akışı içinde yavaş yavaş oluşturulması, değişim'de kendinden emin bir tutumla bir yana bırakılır. okuyucu, cinayeti işleyen kişiyi kıskıvrak yakalanmış karşısında gören, ama işlediği suç ve peşine düşülmesinin haklı nedenleri konusunda tam bir kuşku içinde bulunan bir dedektifin rahatsızlığını yaşar. (bu rahatsızlık, dava'da josef k. ile ilgili olarak büyüyüp katlanılmazlığın sınırına dek gelip dayanır.)
Hamza bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.
Şaştı. Kaldı. "Bunu da mı göreceğedik!" diye naiften sitemlense de "muradımız böyle imiş" diyerek kabullenmesi uzun sürmedi. Hayatta daha mühim işleri vardı. saatine baktı: "Ananız kim? işe geç kaldım lan!" Vapuru kaçırmıştı. Bir sonraki vapur saat yedideydi. "Patrona rahatsızım biraz desem, acaba yer miydi?" Yemezdi. Kapısı çaldı. Annesiydi. "Hamza, Hamza uyansa işe geç kaldın. hem ekmek alcan daha!" diye seslendi. "lan geldik 20 küsur yaşına, hala bakkala çakkala ben gidiyorum ya!.!" sinirliydi. hamza evin büyüğüydü. lakin evin küçüğü ise kız kardeşiydi. sabahın köründe hamza dururken, kız kardeşi mi gidecekti ekmek almaya? "hiç gidecek halim yok valla. Mcdonalds.com'a girin, kahvaltı servisine başlamışlar, ordan sipariş verin. ben ısmarlıyorum!" diye bağırdı. Hımm, iyi fikirdi. Hamza bu arada odasında, ayağa kalkma alıştırmaları yapıyordu. 10 dakika sonra zil çaldı. Bu ne hızdı, Mc donald's gibisi hakikaten yok muydu? Ancak kapının önünde bekleyen kişi, yalandan güleç yüzlü mcdonal's boy değil patronuydu. "hamza'nın yaptıkları yeter yetişir artıkın, iyice zıvanadan çıktı bu deloğlan!" diye söylendi. Babası "buyrun buyrun içeride dellenin" diyerek patrona misafirperverliğini gösterdi. karşılıklı söylenmeler, şikayetler eşliğinde hamza'nın odasına yürüdüler. kapısına vurdular. hamza bütün enerjisini aynı noktada toplayarak ayağa kalkmayı başardı. bu yöntemi bir filmde görmüştü. sonra kapıya doğru yürüdü. ayakta dineldi bir süre. kapıyı açtı. hayatında sanki hiç böcek görmemişçesine bağıran insanlar tam karşısında, çığlık çığlığaydılar. babası detan sıkmaya niyetlendi ki, annesi güç bela durdurdu. "Evlattır bey ne de olsa. dur sakinle, buluruz bi hal çaresini!" dedi. Kız kardeşi cinci hoca tanıdığını söyledi. fena fikir değildi. patron "manyamış lan bunlar, ne biçim bi yer burası!!" diye bağıra çağıra evden çıktı.
...
aile dertleriyle baş başa kalmıştı. hamza atsan atılmaz kiralasan kiralanmaz bir yaratıktı artık. Bir besleme gibi onu bir odaya kapattılar. Kardeşi arada yemekler götürüyordu. kurufasulye-pilav-cacık triosunun manyağı olan hamza'ya böceklik yaramamıştı, bi lokma bile almıyordu bu yemeklerden. varsa yoksa Uzakdoğu mutfağından dem vuruyordu. bütçe mi dayanırdı bu harcamalara? dayanmazdı. aile çözümü buldu. evin bir odasını metin-ali-feyyaz adında üç gence kiraladı. gençler akıllı, uslu, işinde, gücünde, antrenmanında olan genç futbolcu adaylarıydı. bir akşam salonda hep beraber yemek yerlerken, hamza'nın kardeşi keman çalmaktaydı. hamza hüzünlendi, gözleri dolu dolu oldu. sesi daha yakında duymak istiyordu. ilerlemeye karar verdi, kafasını uzattı. mesut bir tablo vardı karşısında. o ise bir böcek gibi yaşıyordu. "gibisi fazla oldu lan sanki" dedi. böcekti. hatta eski mahallelerindeki sümüklü ibo'nun deyimiyle: "böcük."
sesin geldiği yöne ilerlemeye devam etti. kimse o dev cüssenin farkında değildi. hamza'nın ruhu adeta mest olmuştu. istek parça yapası vardı, duble duble rakı yudumlayası vardı. efkarlanmıştı. ellerini havaya kaldırıp "oooof offf" diye bağırınca herkes tarafından farkedildi. metin-ali-feyyaz efendi çocuklara benziyorlardı ama hamza'yı görünce aldı mı bunları bir gülme! tuttu mu bunları bir zevzeklik! babası hemen yerinden fırladı. onu görmemeleri için çocukların önünde perdeleme hareketi yaptı. işte buna içerlemişti gençler. böylesine bir canlı ile aynı evde yaşadıklarından bihaberlerdi. işin kötüsü bu, kendilerinden itinayla saklanmıştı. "heeyt babalık! portakal, orda kal. bu kadar da olmaz. bizi mi yiyosun?" dedi feyyaz. feyyaz iyi orta kesmişti, ali yapıştırdı golü: "hakkaten ha! biz ayrılıyoruz evden. para mara da vermeyiz onna görre!.!" ne diyebilirdi ki baba? ne söylemeye hakkı vardı ki? "siktirin gidin o zaman, ne diim!" sitemi çıktı dudaklarından.
...
çocuklar evden ayrıldı. kaldılar mı yine baş başa. aile bu kez hamza'ya karşı öfke doluydu. kiracılar gidince gelirleri azalmıştı, ekonomik darboğaz vardı. Kız kardeş bağırmaya başladı: "yeter artık yeter. defolsun gitsin evimizden. hem o hamza değil ki. ona bakmak zorunda değiliz ki. meymenetsizliği yetmiyormuş gibi, her gün sabah-öğlen-akşam çin yemeği yiye yiye iflas ettirecek bizi. ona bir oda verme baba, nolur. kalacak bi yeri olmasın. gitsin artık!" bu yıkıcı repliğin taçlanması için gerekli olan gözyaşları da geç kalmadı. bir pınar gibi akmaya başladı kızın gözbebekcağızlarından. aile hamza'yı artık gözden çıkarmıştı. onlara göre, o yaratık hamza değildi. başka bir şeydi.
genç hamza çok şeyini yitirse de gururunu koruyordu. bu laflara çok içerlemişti. ailesinin üzülmesini de istemiyordu. krizle boğuşulan şu günlerde onlara gerçekten çok büyük bi yük oluyordu, ayrıca marjinal faydası da sıfırdı. bi sike yaramıyordu Affedersiniz. nasıl bir hayattı lan bu! odasına döndü. kararını vermişti.
sabah temizlikçi kadın odaya geldi. "kalk bakalım bruce lee, kahvaltın geldi!" diye seslendi. hamza'da ses seda yoktu. "ooh mis gibi çin usulü yumurta diyorum evladım kalksana" diye ısrarladı. en ufak bir hareketlenme yoktu. iki elini şakaklarına doğru götürdü kadın. "vay başımıza gelenler, abovvv!!!" diye haykırdı.
5-6 kutu de de de de detan şişesi tam karşısında, hamza'nın yanı başındaydı.
...
hamza böcek olmuştu. olsundu.
ölmüştü. ölsündü.
bütün renkler, kişiler, kurum ve kuruluşlar hızla kirleniyordu.
Lakin hamza kirekördü. kirlenmezdi.
-kirekör hamza- artık bir hikaye kahramanı olmuştu. dilden dile gönülden gönüle yayılacağı günler yakındı.