Varlık dergisinde Müjde Bilir ile yaptığı röportajda:"Hayatımla ve kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz kadınsı, durup dururken bağıran şiirler.
ve etimoloji Eti'lerden kalma
bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
mesela o zamanlar
mutsuz olduğunda insanlar,
yok olurmuş bazı dakikalar.
En çok da nerede ve nelere gülümsediğini merak ettiğim şair ama insan...
"bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı
kaprisli notalar, huysuz sololarla
bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana,
çaresiz bekliyorum,
düdük çalıyorum,
iki el ateş ediyorum havaya.
gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
ulumak gibi ağlıyorum
köpekler koşuyor sağımda solumda
tanrım!
diyorum sadece
başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
üzgünüm diyor,
bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!..."
neden kadın şairlerin şiirlerinde duyguyu yakalayamıyorum diye düşündüğüm anlarda, yüzüme tokat gibi çarpan şairimiz. güzel insanların erken ölümleri şaşırtmıyor artık.
kızına annesinin adı olan füsun ismini koymuş, sonra kızı 3 yaşında iken göçüp gitmiştir. sonra füsun da didem'i bırakıp giderse 3 yaşında kim bozacak bu döngüyü, kim?
"..öyle çok sevdim, öyle çok sevdim
binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader."
iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
iki muhabbet kuşum.
iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim, biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak? dünyaya bile bir dünya anne lazım.
biri sen ol maviş anne, biri ben.
dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da birlikte gidelim maviş anne
bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,
şefkate söyle o da gelsin.
özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun
bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür
temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...
hepsi, hepsi ninniyle büyür. bilir misin maviş anne?
ben çekildiğim her fotoğrafta
defolu bir kelebek gibi çıkarım.
mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
sanırım ben assolist oldum maviş anne
şimdi mutluyum
geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
babama söyle, o gelmesin maviş anne
birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
bir kırmızı battaniye,
onlara bir mutluluk çadırı yolla
sonra belki, ben de gelirim
kuşlarımı da bırakayım gitsinler
dışarıda ölürler mi sence
postacı mektup bile getirmezse onlardan
ben bir anne gibi ağlarım sonra
bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne
ölürler yazık dışarıda!
onlar birer yıldız olursa
biri mavi, biri yeşil
ben onlara bakarım maviş anne.
kalbimi de büyüttüm sonunda
artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa
kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara
öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.
kalbim sanırım büyüyünce
sokaklarda ağlayan biri olacak
rezillik yani maviş anne!
kalbim komik kaçacak
kaçmaması için sen en iyisi kalbime de
benim serüvenimden bir yer ayırt
aman, mutsuz bir yer olmasın!
iki sigaram kaldı bu gece için
yüzyıl yetecek çocukluğum,
iki muhabbet kuşum,
biraz da ateşim var.
dua ediyorum ateşe
vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
aman umutsuz bir yer olmasın!
iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuz için
dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
ben ölürsem mutsuza iyi bak.
dün sayesinde ölümünden sonra tanıdığım birini özledim. şiirleri eyvallah tamam da bu söyleşi en büyük şiiri, belki de bir kadının söylediği en büyük şiir.
buraları yıllar sonra entry dolduracak kadar değerli bir şairdir o bayım. eminim. kanser olmuştur kederden. anavatana gitmiştir sonra.
"saydım, saydım insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.."
....
"Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!"
....
nadir bulunan bayan şairlerimizden.
annesini 5 yaşında kaybeden ve bunu "annem ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım." diye tarif edebilen, pulbiber mahallesi, grapon kağıtlar ve ah'lar ağacı gibi kitapların müellifi, hayatını kardeşiyle birlikte acıyla yoğuran cânım şair kadın.
"Seni sevince pazara çıktım sevinçten
Enginar aldım süper enginarlar diye bağıran adamdan
Oturup ağladım sonra, şaşırdın.
Bu süper oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı.
Canımın acısıydın.
Ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım"
Yalnız bırakma beni bu paragrafın başında
Bu boşluğu bir masal doldurmaz
Kanalizasyondan fırlar bir cadı,
Başını engizisyona çarpar.
Ölürüz belki ikimiz de ucuz bir aşk romanının sonunda.
Patlamış mısıra benzerdi senin mısraların
Isınır ve patlardı
Beyaz çiçekler açardın sonunda
Bahar dallarının hatırına beni anla.
Küçük bir tırtıl gibi büzüştüm yatağımda
Hep böyle uyudum yıllarca
Sanırdım,
Bir gün doğuracak beni bu yatak
Son ve o en büyük sancıyla
Sanırdım
Tanrı bırakmış beni kocaman parmağıyla
Bir yumuşak çiçeğin ortasına
içimde bir kedi durmadan oynardı
Parmak kızın DNA sarmalıyla
Aliceden çalıntı gözyaşlarım
Çiğ taneleri olurdu sabahları yastığımda.
Ömrüm geçti bir çiçeğe benzemekle
Hangi hayat süslendi senin için bu kadar.
Su getirdim perilerine küçücük avuçlarımla
Beni anla.
Kurşun kalemin hatırına beni anla
Razıyım uçsun bu şiir silgi tozlarının kanatlarında.
Toprağın seviyesine ineceğim
Anlamalı beni mezarım da
Bir uyağa takıldım, düşmeye razıyım
Artık beni anla.
Annemin bir şiir defteri vardı
Yaprakları gitgide sarardı
Hep sararan bir şey olarak kalmışsın aklımda.
Sanırdım
Bu dünya karaciğerinden hastadır
Sanırdım
Boyama sarışın bir kadındır zaman
Hep hayatını anlatır.
Eski bir şiirsin sen, unutulursun, unutma
Dekolten fazla kaçmasın aman,
Ayıplar sonra Anadolu yakanı kapa
Konuşma, konuşmak istemezsen
Ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla
Hep aynı şeyi söylerim
Beni anla.
Yeni bir şarkıya başla
Hem şarkı dediğin şarttır yaşamaya
Şarka gittin geldim ardından
Hatırla orada fıskiyesi dönen havuzlar vardı.
Kalabalık avlular, yüksek duvarlar
Başımız döndüydü hatırla
Sürmeleri ne karaydı kadınların
Herkesi bir yere sürer ya dünya
Gözlerine sürülmüştü orda kadınlar.
Belki sen yoktun orda
Güller vardı.
Ben bir şair olarak güllerden bıkmamıştım daha,
Ba su badel mevt
Hayata daha çok vardı
Beni anla.
Hatırla tavus kuşları vardı
Aşık olunca kanatlarından mavi güneşler doğardı.
Ben doğmamıştım daha hatırla.
Bak, işte burada.
Susan kadınlar vardı
Ben susamamıştım
Ama herkes içmişti.
Belki sen yoktun orada.
Aklımın taş kaldırımlarında dolaşırdı adamlar
Ayak seslerini dinlerdim
Perdem aralıktı, ışığım açık
Nedendir diyordum durmadan
insanın derisine bu kadar güzel bir resim çizmiş Allah
Sanırdım
Allah olmasa çöpten adamlar gibi yakışıksız çıkardık
fotoğraflarda.
Ağlamıştık
Boyalarımız aktıkça ferahlamıştık hatırla
Gözyaşlarımız simsiyahtı
Sanırdım
Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar
Beni anla.
Geçti ömrüm iklimden iklime
Yuva yaptım kaç paket cigaranın bacasına
Yorgunum, kahvem çamur gibi
Batmaya da razıyım, artık beni anla
Yeter ki sen beni
Hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.
hala bir bölümünün benimle yaşadığına inandığım insan. gri pencerelerden bakıyoruz bazen, sımsıkı sarılıp birbirimize, bizim olmayan kaybettiklerimize ağlıyoruz.
1970 izmir doğumlu şair. mutsuza kim bakacak adlı şiiri, hayaldeki tüm annelere ithaf edilesi. şöyle ki:
"...
mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
sanırım ben assolist oldum maviş anne
şimdi mutluyum
geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
babama söyle, o gelmesin maviş anne
birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
bir kırmızı battaniye,
onlara bir mutluluk çadırı yolla
sonra belki, ben de gelirim
..."
"...Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!"
bugün ölüm yıldönümü. bazı şairler varlıklarında yokluklarındaki kadar hatırlanmaz. her ahımızın, Didem Madak'ın öldükten sonra reenkarne olarak dünyaya geldiğine inanmak istediğimiz ahlar ağacında bir dal olarak büyüsün isteriz. sessiz bir matem tutarız. çünkü içimize içimize yaşarız Didem Madak şiirlerini.
"Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
insan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah! "
Tanrı bütün ahlarını bugün bıçağın ucundaki insan hafızalarını görerek Didem Madak için çekiyor.
ilk başta şiirinden bir kısım okumuştum. Sözcükler benimle konuşmaya başladı sanki. Her şiirinde doyumsuz bir tat var. Seni anlam denizinde sürükleyip götürüyor.
Her ölüm erkendir ama onun kaleminin sonsuza gitmesini yakıştıramadım bayım!
çok şükür bizi hiçbir paragrafta yalnız bırakmadı kendisi. ne çok ısıttı bizi, ne çok ısıttık onu. ne de olsa limanı olanın aşkı olduğuna inanmazdı didem hatun. birini çok sevmek gibiydi, bize de öğretti çok şükür. güçlü bir el silkelerken onu, bizi yalnız bırakmadı. şiirsiz bırakmadı çok şükür. ve o el tanrının eliydi.