çok değerli bir yazar sayesinde tanıdığım ses. tarif edecek kelimelerim yok gibi. ah'lar ağacı şiiri hâlâ bende bir yaradır. kapanmasına hiç izin vermeyeceğim.
kelimelerle oynayışını özlediğim şairdir. eskileri okuyup "a/h!" keşke..." dedirtir. her sardunya sulayışımda aklıma gelen şu şiiri kimbilir kimlere neler anlatır.
"şimdiden bir hatırasın
açmışşa bir sardunya saksıda
bütün (aşklar) paratneze alınsın
bıraktım ellerimi,
artık sana bunu yazsın mektuplar postaya takılırsa...
ey aşk sen artık bu şarkılar kadar yaralısın."
Artik buyu diyorlar bana
Ekmegini salatanin suyuna banma
Ben artik buyuyum Fusun
Zengin evlerinde harry potter oldum bu yastan sonra
Istanbul kargalari istanbul kadar kocaman
Bagirmak denen bir adam saltanatini kurmus burada
Bircok sarkinin ortasinda yururken istiklal caddesi
Tomtom mahallesine tasiyor beni
Ben yuruyorum Fusun cadde yuruyor
Bir cadi oldugumu buradan anliyorum
Hicbir takim tutmuyorum yildizlarin takimindan baska
Bilirsin iste erkekler buyukayi, kadinlar kucuk cezve
Bugun bir harf girdi atmosferime, tutustu ve yandi
Siyah bir gelinlige benzeyecek bu siir
Uzun kuyruklusundan
Imgelerle yer degistiriyorum Fusun
Siirin bir odasina uc yuz milyon verecegim
Durmadan mazmunlara surgun gidiyorum olmuyor boyle
Cumle kapilarin onunde kelimelerle bes-tas oynuyorum
Karanlik sokaklardan biraz korkuyorum
Ama korkmuyorum da esasinda.
Pardon diyorum ayagima bastiginda dunya
Saclarimin ucundan basliyor artik kirilma
Kelimelerin tadina bakiyorum
Zehrinden korktugum aci kelimeler yutuyorum yanlislikla
Kahverengi bir delik aciyor sayfanin ortasinda
Elimde tutugum sigara
Ucu olmayan dize yakisiyor siire...
13 yaşındayken kaybettiği annesiyle aynı yaşlarda ve aynı hastalıktan dünyadan göçen şanssız insan, hüzün duygusunun kadın şairi.
Ne dolu ve ne buruk bir hayatmış onunkisi.. 13 yaşında annesiz kalır, hayatını desteksiz idame ettirmeye alışır. Bütün bunların arasında hukuk kazanır ve bitirir, bir avukatlık bürosu da mevcuttur..
Kendi dünyadan göçtüğünde ise annesinin ismini verdiği kızı füsun neredeyse bebektir.
izmirlidir.
bugün doğmuş güzel insan. annesiz yaşamıştır ve maalesef ki kızı da onunla aynı kaderi paylaşmak zorunda kalmıştır. çiçekli şiirler yazmıştır ve çiçekler içinde de uyumaktadır..
sevgili pollyanna,
radyo tiyatrosu dinlenirdi bir zaman içimde,
içimde dünyanın en eski kedisi
eski bir sobanın yanında uyuyordu.
çocuklar bir köşede
yenidünya çekirdekleriyle beştaş oynardı
frenk elması da derler
sarılı kahverengili bir meyve.
annem işte öyle bir kadındı
çocuklar gökyüzüne bakar sorardı:
ay dede orada ne yapıyor anne?
annem öldüğünde ay dede içimde
yüzlük bir ampul gibi parçalandı.
annem işte öyle bir kadındı
aşure getiren çocuklara,
teşekkür eder gibi yaşardı
öldüğünde gül resimli bir takvim yaprağıydı
Pollyanna,
Sana göre insan profiterol yer gibi yaşamalı
Bir çamur deryasının içinde
Küçük mutluluk topları yakalamalı.
Bense vücuduma şiirler saplıyorum durmadan
Sen de bilirsin ya Allah
Dayanabileceği kadar acı verirmiş insana.
Geçen yazı
Bir dut ağacının altında roman okuyarak geçirdim
Dut taneleri düşerdi sayfalara
Tıpkı tatlı bir yaz yağmuru gibi
Büyük taneli tıpırtılarıyla
Kendimi dut ağacının gölgesini yiyen
Bir ipek böceğine benzetirdim.
Ucuz teşbihler beyaz atlı prenslerdir Pollyanna
Bir şiire gelir
Ve onu bu hayattan kurtarırlar.
Ah Pollyanna,
içimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.
Polyanna'ya mektuplar
Ne zaman çok şey söylemek istesem şiirlere sığınıyorum. Bu gece uykusuzluğumun şahidi sarı bir defterin son sayfalarına yazılmış bu şiir oldu. Bazı kadınların kelimelerden başka gidecek yeri yoktur.
ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
her yerde çokça yazılıp çizildiğinden eski etkisini yitirse de hala dokunuyor. küçükken en sevdiğim şeydi çokomel kağıtlarını biriktirmek. belki de o günlerdeki çocuk neşemle şu beton gibi yaşamımı kıyaslattığı için bu kadar dokunuyordur.
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!
didem madak, 2011'de daha 40 yaşındayken hayatını kaybeden, o kısacık ömrüne sığdırdığı acı dolu şiirlerini çoğu kişinin bilmediği, bize annesizliğin ağızda nasıl bir tat bıraktığını şiirlerinden hissettiren şair. küçük yaşta annesini kaybetmiş ve bu annesizliği onu buruk bir şair yapmış, "artık bütün üzgün oluşlarımın adı: anne." demiş. neredeyse şiirlerinin çoğunda annesinden bahsetmiş. sevgili anneciğim şiirinde şöyle diyor:
"sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem
duvarlara hep senin resmini çiziyor
dili geçmiş zamanda birçok resim,
hep gülümsüyorsun
aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi
ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında
durmadan soluyormuş gibi."
annesinin adını kızına vermiş ve kızının, füsun'un, doğduğu günün, kendisinin doğum günü olduğunu söylemiş. kızı için bir de bir mektup yazmış.
"canım kızım
sana mektup yazacağım. çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. saçıma tutuyorum. bakın yakışmış mı diye soruyorum. sonra yaprakları havaya savuruyorum. ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis!
canım kızım, cehaletimden şair oldum… annesizlikten. sen sakın şair olma!”
en sevdiğim şiiri ise iris'in ölümü adlı şiiridir. "keşke ismim iris olsaydı, keşke ismim herkese
sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı."
"bugün kalbimi eski bir plak gibi
öyle çok tersine çevirdim ki
bazı şarkılar vardır
cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır
o zaman bir yavru yengece bakan
insanların şarkısı olurdu o şarkının adı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismim herkese
sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı
bazı şarkılar vardır
ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
işte o ellerimle herkese
çamurlu şiirler uzatsaydım
hepsi çok kirli olsaydı tanrım
bazı şarkılar vardır
kırmızı akşamsefalarını anlatır
karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
geceyi onlar bahçeye taşırdı
ben ne zaman öleceğim tanrım
sabah olunca mı
keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi
şu odanın ortasında dursam
saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım
artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum
bazı şarkılar vardır
kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
o şarkının adı
ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı
keşke ismim iris olsaydı
keşke ismimin bir anlamı olmasaydı
herkes çıkarsın kalbini
o çirkin mücevher sandığından
ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım"
umarım annene kavuşmuş ve artık çiçekli şiirler yazıyorsundur.