didem madak

entry218 galeri23 video2
    26.
  1. çiçek olmak istediğini de hissettirmesi gerekiyordu.
    öyle yaptı, çiçeklere karıştı.
    rahmetle.
    2 ...
  2. 27.
  3. "çicekli şiirler yazmak istiyorum bayım"
    1 ...
  4. 28.
  5. bugün ölüm yıldönümü olan şair. geçen sene bu zamanlarda kolon kanseri sebebiyle ürkek bir güvercin gibi sesiz sedasız ayrıldı aramızdan. sevenleri onu asla unutmayacak. türk şiirine açtığı damar sözcük olup kanadı onun arkasından. rahat uyusun, çiçekli şiirler yazılacak arkasından... büyük gemiler yok artık bayım büyük yelkenler de büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım işte az önce bir karabatak daldı suya bir süredir da kayıp dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya ölüm çok iri bir sözcük değil bayım. kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum. ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz? bir gül, bir güle derdi ki görse yalan söylüyorum güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım...
    2 ...
  6. 29.
  7. "Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
    Olanlar oldu tanrım
    Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!"
    3 ...
  8. 30.
  9. "Bir zamanlar kendimi
    Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
    Kaç metredir benim yokluğum?
    Benden daha çok var sanmıştım.
    Benim yokluğumdan dünyaya
    Bir elbise çıkar sanmıştım.
    Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
    Sonunda ben de alıştım.
    Ah…dedim sonra,
    Ah!"
    2 ...
  10. 31.
  11. "Bir roman yazmaya başladığım o gece için.....

    Yalnız bırakma beni bu paragrafın başında
    Bu boşluğu bir masal doldurmaz
    Kanalizasyondan fırlar bir cadı,
    Başını engizisyona çarpar.
    Ölürüz belki ikimiz de ucuz bir aşk romanının sonunda.
    Patlamış mısıra benzerdi senin mısraların
    Isınır ve patlardı
    Beyaz çiçekler açardın sonunda
    Bahar dallarının hatırına beni anla.

    Küçük bir tırtıl gibi büzüştüm yatağımda
    Hep böyle uyudum yıllarca
    Sanırdım,
    Bir gün doğuracak beni bu yatak
    Son ve o en büyük sancıyla
    Sanırdım
    Tanrı bırakmış beni kocaman parmağıyla
    Bir yumuşak çiçeğin ortasına
    içimde bir kedi durmadan oynardı
    Parmak kızın DNA sarmalıyla
    Alice’den çalıntı gözyaşlarım
    Çiğ taneleri olurdu sabahları yastığımda.
    Ömrüm geçti bir çiçeğe benzemekle
    Hangi hayat süslendi senin için bu kadar.
    Su getirdim perilerine küçücük avuçlarımla
    Beni anla.

    Kurşun kalemin hatırına beni anla
    Razıyım uçsun bu şiir silgi tozlarının kanatlarında.
    Toprağın seviyesine ineceğim
    Anlamalı beni mezarım da
    Bir uyağa takıldım, düşmeye razıyım
    Artık beni anla.

    Annemin bir şiir defteri vardı
    Yaprakları gitgide sarardı
    Hep sararan bir şey olarak kalmışsın aklımda.
    Sanırdım
    Bu dünya karaciğerinden hastadır
    Sanırdım
    Boyama sarışın bir kadındır zaman
    Hep hayatını anlatır.
    Eski bir şiirsin sen, unutulursun, unutma
    Dekolten fazla kaçmasın aman,
    Ayıplar sonra Anadolu yakanı kapa
    Konuşma, konuşmak istemezsen
    Ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla
    Hep aynı şeyi söylerim
    Beni anla.

    Yeni bir şarkıya başla
    Hem şarkı dediğin şarttır yaşamaya
    Şarka gittin geldim ardından
    Hatırla orada fıskiyesi dönen havuzlar vardı.
    Kalabalık avlular, yüksek duvarlar
    Başımız döndüydü hatırla
    Sürmeleri ne karaydı kadınların
    Herkesi bir yere sürer ya dünya
    Gözlerine sürülmüştü orda kadınlar.
    Belki sen yoktun orda
    Güller vardı.
    Ben bir şair olarak güllerden bıkmamıştım daha,
    Ba ‘su ba’del mevt
    Hayata daha çok vardı
    Beni anla.
    Hatırla tavus kuşları vardı
    Aşık olunca kanatlarından mavi güneşler doğardı.
    Ben doğmamıştım daha hatırla.
    Bak, işte burada.
    Susan kadınlar vardı
    Ben susamamıştım
    Ama herkes içmişti.
    Belki sen yoktun orada.

    Aklımın taş kaldırımlarında dolaşırdı adamlar
    Ayak seslerini dinlerdim
    Perdem aralıktı, ışığım açık
    Nedendir diyordum durmadan
    insanın derisine bu kadar güzel bir resim çizmiş Allah
    Sanırdım
    Allah olmasa çöpten adamlar gibi yakışıksız çıkardık
    fotoğraflarda.
    Ağlamıştık
    Boyalarımız aktıkça ferahlamıştık hatırla
    Gözyaşlarımız simsiyahtı
    Sanırdım
    Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar
    Beni anla.
    Geçti ömrüm iklimden iklime
    Yuva yaptım kaç paket cigaranın bacasına
    Yorgunum, kahvem çamur gibi
    Batmaya da razıyım, artık beni anla
    Yeter ki sen beni
    Hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma."
    Attın.
    0 ...
  12. 32.
  13. ne zaman aklıma gelse tüylerim diken diken oluyor, gözlerim doluyor. ölümünü bir türlü kabul edemiyorum. hastalığını, o öldüğünde 3 yaşında her şeyden habersiz olan kızının anlamlandıramadığı iç sızını düşünüyorum. öksüz kalmış olmanın verdiği acıyla titreşirken çenesi annesizliğinin farkına varamayışını. özel bir şair, herkes kadar şevkatli bir anne, bu dünyaya tersten de olsa bir pabuç giydirmeye tenezzül etmemiş yırtık ruhlu bir bodrum kat kızı... bu dünyadan çiğdem madak geçerken kim bilir kaç kişinin ekseni kaydı şiirlerini okuyarak... didem madak..."bayım"ı öksüz bırakıp bir bilinmez'e gitmiştir haber vermeden. üzmüştür, ağlatmıştır, susturmuştur ama en çok da çiçekli şiirler ardından yas tutmuştur...

    çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
    bilmiyorsunuz. darmadağın gölgemi
    çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
    karanlıkta oturuyorum. ışıkları yakmıyorum.
    çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
    acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
    bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
    yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
    bir yağsam pahalıya malolacağım.
    ben bir bodrum kat kızıyım bayım
    yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
    bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
    fakat korkuyorum. birazdan da
    kırk üç numara ayakkabılarınızla
    bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
    bu iyi olmaz bayım!

    "gün akşam oldu" diyorum
    ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
    cam kırıkları yiyorlar
    rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
    rengarenk yap-boz parçacıkları
    anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
    hayır, sanırım sabahı bekleyemem
    bilmiyorum.
    insanlar rüyalarını acilen anlatmalı.

    ondört yaşındaydı ruhum bayım
    bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
    protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
    gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
    protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
    o ara içimde çiçeklerden oluşmuş
    bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
    sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu.
    kaçmaya çalıştım. olmadı.
    bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı
    ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
    neyse işte
    ben her filmi hatırlarım
    sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
    "sofinin tercihi"ni seyrederken çok ağlamıştım.
    öpüşen guramilerle ilgili bir film yapsalar
    onu da mutlaka hatırlardım.
    insan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
    hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
    bir "eşya toplayıcısıyım" bayım.

    büyük gemiler yok artık bayım
    büyük yelkenler de
    büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım
    işte az önce bir karabatak daldı suya
    bir süredir da kayıp
    dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
    ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
    kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
    ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
    yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
    bir gül, bir güle derdi ki görse
    yalan söylüyorum
    güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
    5 ...
  14. 33.
  15. "bir zamanlar meydan okumak isterdim
    kaç meydanını okudum da bu hayatın
    yalnızca iki harfini öğrendim:
    a / h!"
    2 ...
  16. 34.
  17. ...
    Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
    Ki uçlarından çile damlardı.
    Güneşte nane kurutmayı
    Ben acılarımın başını
    evcimen telaşlarla okşadım bayım.
    Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
    insan kaybolmayı ister mi?
    Ben işte istedim bayım.
    Uzaklara gittim
    Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
    Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
    ...

    insan kaybolmayı gerçekten ister. sen başardın galiba. ölüm en güzel kayboluş örneği bence.
    allah rahmet eylesin...
    2 ...
  18. 35.
  19. türkçenin en harbi, en sözünü sakınmayan şairlerinden biridir, buna rağmen acıyla, kırıklıkla ilişkisini kesmemiş nadir kişilerdendir. halihazırdaki ego manyağı şairlerin yanına yaklaşamayacağı şairdir aynı zamanda.
    1 ...
  20. 36.
  21. “sonra içime ve hatta dışıma kapandım. küsmek gibi bir şey. bir çeşit gölge fesleğeni. bir çeşit olmayan hayat. zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim. epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. bir yığın insan tanıdım. ama hep yalnızdım.”

    dünya senin omuzlarında ağırdı, ardında bıraktıklarınla bizim göğsümüzde kanadı.
    3 ...
  22. 37.
  23. şiirlerini okudukça ona ulaşmak, onunla konuşmak istiyorum. zor bir hayatı olmuş. hayatı erken öğrendi ve hayatını erken kaybetti.

    Büyümüş çocuk şiiri;
    Artık büyüdü diyorlar bana
    Ekmeğini salatanın suyuna banma
    Ben artık büyüyüm Füsun
    Zengin evlerinde Harry Potter oldum bu yaştan sonra
    istanbul’un kargaları istanbul kadar kocaman
    Bağırmak denen bir adam saltanatını kurmuş burada
    Birçok şarkının ortasında yürürken istiklal Caddesi
    Tomtom Mahallesi’ne taşıyor beni
    Ben yürümüyorum Füsun cadde yürüyor
    Bir cadı olduğumu burdan anlıyorum
    Hiçbir takım tutmuyorum, yıldızların takımından başka
    Bilirsin işte erkekler büyükayı, kadınlar küçük cezve
    Bugün bir harf girdi atmosferime, tutuştu ve yandı
    Siyah bir gelinliğe benzeyecek bu şiir
    Uzun kuyruklusundan

    imgelerle yer değiştiriyorum Füsun
    Şiirin bir odasına üç yüz milyon vereceğim
    Durmadan mazmunlara sürgün gidiyorum olmuyor böyle.
    Cümle kapıların önünde kelimelerle beş taş oynuyorum.
    Karanlık sokaklardan biraz korkuyorum
    Ama korkmuyorum da esasında.
    Pardon diyorum ayağıma bastığında dünya
    saçlarımın ucundan başlıyor artık kırılma
    Kelimelerin tadına bakıyorum
    Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla.

    kahverengi bir delik açıyor sayfanın ortasında
    Elimde tuttuğum sigara
    Ucu olmayan dize yakışıyor şiire
    1 ...
  24. 38.
  25. yazdıklarıyla geç tanıştığım şair. bende şiir sevebilirmişim meğer. fark ettirdiğin için teşekkürler.

    Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
    Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
    Aşk diyorsunuz,
    limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
    3 ...
  26. 39.
  27. "hayatımı hiç nokta konulmamış bir çocuk romanı olarak yeniden kurmak istiyorum. belki her noktanın bir süre sonra kanayan bir virgüle dönüştüğünü bildiğimden."

    demiş şairdir.

    - genç yaşta aramızdan ayrılıp gitmemiş olsaydı eğer, kim bilir daha ne güzel şeyler söyleyecekti bizlere; sözcüklere ilikleyerek ışıldayan düşüncelerini.
    4 ...
  28. 40.
  29. "her şeyin kırığının alındığı
    Voltajı düşük fakirhaneler gibiydik.
    Kırık pirinç, kırık yumurta…
    Semt pazarından ucuza.
    Kalbin kırığından söz etmeye sıra bile gelmiyordu." diyen güzel şair.
    3 ...
  30. 41.
  31. bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
    yaşlanıyorum pencereden her bakışımda
    anna karenina’yı taklit ediyor zaman,
    atıyor kendini raylara.
    neden her aşk
    bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka.
    diyen şair.
    4 ...
  32. 42.
  33. bugün kalbimi eski bir plak gibi
    öyle çok tersine çevirdim ki

    bazı şarkılar vardır
    cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
    uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
    deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır
    o zaman bir yavru yengece bakan
    insanların şarkısı olurdu o şarkının adı
    keşke ismim iris olsaydı
    keşke ismim herkese
    sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı

    bazı şarkılar vardır
    ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
    işte o ellerimle herkese
    çamurlu şiirler uzatsaydım
    hepsi çok kirli olsaydı tanrım

    bazı şarkılar vardır
    kırmızı akşamsefalarını anlatır
    karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
    komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
    geceyi onlar bahçeye taşırdı
    ben ne zaman öleceğim tanrım
    sabah olunca mı
    keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
    irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
    ismi nedensizce iris oluveren bir ağaç gibi
    şu odanın ortasında dursam
    saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım
    artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum

    bazı şarkılar vardır
    kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
    kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
    o şarkının adı
    ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı
    keşke ismim iris olsaydı
    keşke ismimin bir anlamı olmasaydı

    herkes çıkarsın kalbini
    o çirkin mücevher sandığından
    ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım
    1 ...
  34. 43.
  35. iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
    iki muhabbet kuşum.
    iki kendim varmış maviş anne
    Biri benmişim, biri mutsuz
    Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?
    Dünyaya bile bir dünya anne lazım.
    Biri sen ol maviş anne, biri ben.
    Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da
    birlikte gidelim maviş anne
    Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,
    Şefkate söyle o da gelsin.
    Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun
    Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür
    Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...
    Hepsi, hepsi ninniyle büyür.
    Bilir misin maviş anne?
    Ben çekildiğim her fotoğrafta
    Defolu bir kelebek gibi çıkarım.
    Mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
    Kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
    Sanırım ben assolist oldum maviş anne
    Şimdi mutluyum
    Geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
    Bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
    Babama söyle, o gelmesin maviş anne
    Birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
    Bir kırmızı battaniye,
    onlara bir mutluluk çadırı yolla
    sonra belki, ben de gelirim
    Kuşlarımı da bırakayım gitsinler
    Dışarıda ölürler mi sence
    Postacı mektup bile getirmezse onlardan
    Ben bir anne gibi ağlarım sonra
    Bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne
    Ölürler yazık dışarıda!
    Onlar birer yıldız olursa
    Biri mavi, biri yeşil
    Ben onlara bakarım maviş anne.
    Kalbimi de büyüttüm sonunda
    Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa
    Kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara
    Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.
    Kalbim sanırım büyüyünce
    Sokaklarda ağlayan biri olacak
    Rezillik yani maviş anne!
    Kalbim komik kaçacak
    Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de
    Benim serüvenimden bir yer ayırt
    Aman, mutsuz bir yer olmasın!
    iki sigaram kaldı bu gece için
    Yüzyıl yetecek çocukluğum,
    iki muhabbet kuşum,
    Biraz da ateşim var.
    Dua ediyorum ateşe
    Vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
    Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
    Aman umutsuz bir yer olmasın!
    iki kendim varmış maviş anne
    Biri benmişim biri mutsuz
    Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için
    Dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
    Ben ölürsem mutsuza iyi bak!
    1 ...
  36. 44.
  37. günler izmarit diplerinde biriksin
    o zaman mutlaka bir trenle gelirsin
    köpüklerdensin, mavisin, sakinsin
    istesen suyun tenine bitişirsin
    ellerimi bıraktım, artık buna sana yazsın
    içimde iki yaşlı balık varsa,
    içimde biri pulsuz, iki balık varsa
    biri senden, gelirsen ve yok edersen
    bunu yazmak istiyorum sana
    sonra postalamak istiyorum
    pulsuz bir zarfla
    hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata..

    dizelerinin sahibi "sabırsız" şair... Çok erken ayrıldı aramızdan...
    2 ...
  38. 45.
  39. "birini çok sevmek gibiyim" dizesiyle beni her defasında kendine hayran bırakan şair. Şiiri eksiltmek olmaz, tamamını pay edeyim.

    MÜSVEDDELER

    1-
    Anlatarak bitiriyorum hayatımı
    Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
    Bir çiçek çizdim bu akşam avcuma
    ismini herşey koydum.
    Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
    Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
    Yıldızlı bir gecenin.

    Yıl 2000
    Tekke ve zaviyeleri kapatıldı kalbimin
    Tombul güvercinler dolaşırdı kiremit çatısında
    Bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı.
    Kuşların şarkılarından anlarım.
    Kimse hayra yormaz beni
    Kuşbaz ve uçmaya meraklı,
    Ütüsüz giyerim karabasanlarımı
    Sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı
    içimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra
    Şikayetim yok, rahatım.
    Taşralı ve safım.
    Yağmurda unutulmuş bir Tanrı’yla ahbabım
    Balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım,
    Deterjan reklamına çıkacağız biz ikimiz Tanrı’yla
    Ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım,
    O kirli beyaz gömleğim.
    Ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar
    Cesur olaydım.

    Teyzem öldü.
    Kırkı yeni çıktı
    En iyi hikayeleri ölüler anlatır
    Ölülerin anlattığı hikayeler
    inşirah suresi gibi insanı ayartır

    Kırmızı günleriyim ben takvimlerin
    Okullar tatil oluyor ben söz konusu olduğumda
    Şeker istemeye geliyor çocuklar.
    Oyun oynuyoruz,
    Sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru.
    Siyah iş günleri müdahale ediyor hayatıma
    Mor bir köşe yastığı gibi isyankar oturmak istiyorum,
    Ben oysa divanın en ucunda.
    Çorba pişirmek istiyorum,
    Sonra kalkıp ekmek kızartmak,
    Bıçağın ucuyla kazımak aşkı fazla kızardığında.
    Söyleyin ateşe,
    Ruhunu üflemesin benden gayrısına.
    Çiçek silindi bu sabah ellerimi yıkadığımda
    “Ellerim bomboş...”
    Kötü şiirlerden koru beni Tanrım
    Amin!

    2-
    Bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı
    Kaprisli notalar, huysuz sololarla
    Bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana,
    Çaresiz bekliyorum,
    Düdük çalıyorum,
    iki el ateş ediyorum havaya.
    Gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında
    Ulumak gibi ağlıyorum
    Köpekler koşuyor sağımda solumda
    Tanrım!
    Diyorum sadece
    Başka bir şey diyemiyorum zaten o an.
    iyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar
    Sallanıyor durmadan boş salıncaklarda
    “Üzgünüm” diyor,
    Bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra!

    Yoksul çocuğuydun sen benim 23 Nisan sabahımın
    Şiir okutmadım sana, folklor oynatmadım.
    Yoksulluk diyorum,
    O an,
    Ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri.
    Sen tuz ol en iyisi sevgilim
    Ben ekmekle duruma müdahale edeyim.
    Bırak hazır soyunmuşken
    Kuru öksürüğüne elma kabuğu ve tarçın tavsiye edeyim.
    Tasfiye ettiler beni kediler aralarından
    Yar olmaz bundan sonra sarmandan sana.
    Beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta
    Müsait bir yerde bırak sevgilim.
    Hem otuzumu geçtim azıcık
    Gerisini ben yürürüm artık.
    Çizgili olsun, buruşsun yüzü,
    Şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım.

    Yokuş aşağı şarkımı söylerdim, sarhoş
    “Kanatlarım vardır benim uçarım”
    Koşup kaşe kabanından yakalardın uyduruk şarkılarımı
    Ne çok ısıttın beni,
    Ne çok ısıttım seni,
    Buruştu ve kirlendi
    23 Nisan’da takılan simli ve tül kanatlarım
    Kurtulamadım, üstümde kaldı.
    Ben sevgilim...
    Bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı
    Cezaya kaldım.
    Bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı
    imlamı iyice bozsam da farketmez artık.
    Kime ne “de-da”ları ayırmasam?
    Noktalarda durmasam,
    Bir ünleme koşsam yalnızca,
    Sonu uçmak olan çığlığa.
    Kime ne anlatarak bitirsem hayatımı?
    Ölümüme de bir şiir yamar nasıl olsa birileri artık.

    3-
    Bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından
    Yaşlanıyorum pencereden her bakışımda
    Anna Karenina’yı taklit ediyor zaman,
    Atıyor kendini raylara.
    Neden her aşk
    Bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka.

    Sevdiğim adamlar çarpıyor camlarıma
    Bir kelebek gibi kocaman, kara
    Pervazlarımda kuruyorlar sonra
    Begonya tozlanıyor,
    Unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar.
    Annemin temizlik günleri gibiyim
    Yorgun, solgun ve beyaz.
    Kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda
    Birini çok sevmek gibiyim
    Sütle siliyor tozlarımı kardeşim.
    Kestane pişiririz diyoruz sobada
    Hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor, kızarıyoruz.

    Bu şiirden bir bölümü attım
    Kilometrelerce uzağa
    Tavşanlı pijamalarımla balkona çıkıp el salladım ardından
    Havaya uçuracaktı şiirimi az daha,
    Attım.
    Lokum getirmişti ve kitap,
    Ben ruhunu getirsin istemiştim oysa.
    Onu da tam buradan attım.
    Ben ne de olsa yakıp yıkanlar listesinde
    Ölü yada diri arananlardanım.

    Bir Doğuş şarkısı söyletiyorum bazen hayatıma:
    “Aramızda uçurumlar söz konusuyken”
    Uçurumlarda tenzilat varken hazır
    Uçalım, hadi uçalım
    Ben nasıl olsa
    Bu müsveddelerin ortasında yalnızım.
    2 ...
  40. 46.
  41. bir gün bir umudumu olursa adını vereceğim şairdir...

    Yine gittin o karanlık odaya
    Karanlık uykularına.
    Sen hep gülerdin oysa, gülüverirdin
    Bir bakardım eğilmiş su içiyor
    Gamzelerinden kuşlar.
    Bir bakardım gözlerinde
    Güneşli ve sıcak iki hurma.
    Bir bakardım hayata dikleniyor
    Diktiğin horoz ibikleri saksılarda.
    Biriciğim, kardeşim ne oldu sana?

    Karşıyaka vapurunda alıştı dilim en çok acıya
    Acı çaylar içer ve bakardım karanlık sulara
    Bir balığın uykusunu düşlerdim
    Karanlık sularda kaybettiği rüyaları,
    Sigaramdan kopup giden iki kıvılcım
    Merak ederdim ne konuşurlar aralarında?
    Sen beni hep merak ederdin,
    Sen beni hep yemeğe beklerdin,
    Seni sıcacık evimizde bulduğumda
    iki kıvılcım buluşmuş gibi olurdu
    Balığın karanlık uykusuyla.
    Bir kesmeşeker koymuş gibi olurdun sanki
    Dilimin ucuna.

    Berekettir diye hani geçen hıdrellezde
    Karınca kumu toplayıp getirmiştin
    Kimse bereketi öyle getirmedi bana
    Küçük, küçücük bir torbada
    Az gerçi cüzdanımda hala kağıtlar,
    Ama bozuklar harmandalı oynuyor,
    Zil oluyor parmağımın ucunda,
    Küçücük insanlar şimdi cüzdanıma her bakışımda
    Neşeli bir ateşin üstünden atlıyor.
    Kardeşim, biriciğim, kimse yoksulluğu benim için
    Böyle sevimli kılmadı şimdiye kadar.

    Kötü rüyalar görürdüm durmadan
    Bağırırdı bir yaşlı kadın:
    “Mavi alevlerin ortasına,
    Bu kırmızı elbise giymiş kadın yakışır.”
    Sanırım birileri beni yakacak
    diye tuttururdum sabahları.
    Ateş iyidir derdin sen, başarıdır,
    Çok şeyler başaracaksın.
    Kardeşim, biriciğim sen olmasan,
    Ablanın kabuslarını kim hayra yorardı?

    Yine gülsen, gülüversen,
    Ben böyle saymazdım
    çarşafımdaki kırmızı gülleri o zaman,
    Sayıyorum, sayıyorum
    Hiç bitmiyor güller,
    sensiz hiç bitmiyor zaman.
    Çıksan o karanlık uykudan,
    Kilerde fazla güneşimiz kalmış mı bir baksan.
    Bütün serotonin geri kalım inhibitörleri birleşseler
    Geri alamazlar çünkü,
    hayra yorulmuş bir rüya kadar sevinen hayatı,
    geri alamazlar bir avuç karınca kumunun huzurunu.
    10 ...
  42. 47.
  43. kadın gibi bir çocuk... şiirlerinin sesine kulak verdiğinizde, saçlarını iki yandan bağlamış bir kız çocuğunun şımarık ama sevimli sesini duyarsınız ancak bir o kadar '' kadın '' dır o...

    '' herkes çıkarsın kalbini
    o çirkin mücevher sandığından
    ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım ''
    15 ...
  44. 48.
  45. iyi şair.

    "Mesela o zamanlar
    mutsuz olduğunda insanlar,
    yok olurmuş bazı dakikalar."
    9 ...
  46. 49.
  47. (...)
    Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
    Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
    Ki uçlarından çile damlardı.
    Güneşte nane kurutmayı
    Ben acılarımın başını
    evcimen telaşlarla okşadım bayım.
    Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
    insan kaybolmayı ister mi?
    Ben işte istedim bayım.
    (...)
    10 ...
  48. 50.
  49. yüreği kocaman bir şairdir

    "Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
    Bazen ölmek istiyorum.
    Beni yeniden doğurman için "
    11 ...
© 2025 uludağ sözlük