küçük iskender'in genda$ yayınevi çıkı$lı kitabı. dicle ile fırat'ın hüzünlü öyküsü bölüm bölüm anlatılmı$tır, çok severim ben bu kitabı, yanımda yatar bazı geceler.
Cesaret sayılmasın 'bugün haklıymış' gibi görünmek.
Marifet sayılmasın fikrin katli.
Kaç yoldaşını kaybetti Fırat sokak sokak, ülke ülke.
Ses büyümez! Ses çoğalır!
Ses ölmez! Duyulmaz belki zaman zaman!
işte belli aralıklarla çatallanan
o, herkesi büyüleyen, herkesi çoşturan isyan
kırar bir mücevher benzeri taşınan zinciri
kopartır alır halkın boğazından!
Prangalarla oynuyor çocuklar Filistin'de
bazukalarla şakalaşıyor gerillalar.
Ah! Ne yazık bu top tüfek gürültüsünde
görünmüyor çiçeklerin de silahlandığı
görünmüyor gecenin karanlık örtüsünde!
Yırt at ne varsa içinde zulme dair
sök fırlat kökünden yaprağına,
dalından meyvesine kadar zehre bulanmış beynini
ez, durma ez kendi ayakların altında!
Kaldır başını Fırat
Kaldır başını da semada şahlanan atların
cesetlere basmaktan nasırlaşan toynaklarına bak!
işte toprak!
işte hak!
işte halk!
işte işlenmesi bir nakış inceliği isteyen hayat!
Nasıl bir aşktır ki bu ; bebelerin eline yumruk takar!
Nasıl bir hırstır ki bu, yüzyılları ana indirir
anı, yüzyılların kölesi yapar!
..............................
Bir Doğu masalını bir Batı felsefesine dönüştürmek,
bir nehre
sen artık burda akma deme küstahlığı,
törelerle kanarken gencecik kızların hayal günahları
Diclem! Yalnızlığımın kusuru!
Diclem! Dağlarımın gölgesi!
Diclem! Ömrümün ötesi! Çıplak kuşum!
Bu gece gökyüzünden yıldız içtim sarhoşum!
Seni bana yar değil, el bile etmezler burada
Pusu kurmuş çıyan, demir kafes sırada
Nanköre söz değil, kurşun geçer dağlarda
Aşkımı acı ekşitir
Kavgamı halk soğutur
Bakma şimdi korumasız bir çiy gibi düştüm
Bir çiy gibi düşüp kaldım kendi koynumda!