bu duyguya çok aşina olmuş biri olarak artık tam tersini söylemenin vakti geldiğini düşündüğüm durum. şöyle ki; insanın hayatta ki en büyük manevi özgürlüklerinden biri de, hiç değmeyeceğini anladığı bir insan için artık üzülmemektir. ama bu üzülmemek o kahrolsun, için içini yesin demek değildir. kendin için üzülmemektir. kendini harap etmemektir. hem değmeyen insanı hem de kendinizi kendi haline bırakmak en sağlam cevaptır.
bu, bazen insanın elinde olmadan yaptığı eylem oluyor. bir anda kendini dalmış ve düşünceli buluyorsun. o anda üzülüyor oluyorsun, keşkeler diyorsun. sonra birden aklına onun gerçekten değmediği geliyor, kendine sinirlenip bir kat daha üzülüyorsun. dolayısıyla seni sevenleri de üzüyorsun. Sevenlerin sen mutlu ol diye, yüzün gülsün diye çırpınıyorlar. eee yine üzülüyorsun. en iyisi insanları hayatına tamamen almadan önce onları iyi ölçüp tartmak o da kolay değil. en azından benim için yapılması zor.
genelde bir zamanlar sevilenin artık hayatında yer almayışında düşünülendir. değmezmiş...
oysa kutsal kitap ne çok kez tekrarlar farklı kelimelerle şu sözü; insan nankördür.
bittiğinde değmezmiş dediğin şey varlığında seni mutlu etmemiş miydi? abarttıysan suç kimde?
şimdi bir daha düşün, çünkü insan tercihlerini yaşar.
hepimizin hayatında yaptığı ya da mutlaka yapacağı hatadır. sonradan üzülmenin bir hata olduğu anlaşılır, ama değmeyecek olsa bile değer verilmiştir bir defa.