bazen huzurla ve kimi zaman mutlulukla harmanladığım bir yaşam tarzıydı hüzün. saat geç olmuştu, son içkilerimizi içip kalkmalıydık. gözlerinde kaybolmayı öyle çok istiyordum ki; bakışlarımız çarpışsın diye kazaya davetiye çıkarırcasına dik bakıyordum yüzüne. her göz göze geldiğimizde, ufak bir tebessüm indi dudaklarına. sonra başka taraflara baktık ikimiz de. çok değil, on dakika önce, bütün o trafiğin tam ortasına, yarı sarhoşken atladığımda, aklımda yalnızca üç saniye sonra yanında olmak vardı. geri kalan her şey, küçük ayrıntılardı.
dedim ya; gözlerin çok güzeldi ve bana yine gülümsediler bu gece. ardından bir şarkı başladı biraz can acıtan türden. utanmam mı gerekiyordu senin yanında ağlamaktan? ben utanmadım. gururla, bir bir vurdum tuzlu damlaları masaya. gözyaşlarımı gördüğünde üzülecektin, biliyordum. saklamaya çalıştım; içimdeki hesaplaşmaları, yüzümde gösteren aynalarımı. hemen peşinden gelen şarkı ise direncimi kırmak için gereken fiskeyi vurarak, salıverdi ruhumu gökyüzüne, ağladım. gözlerime baktın. -anlat! dedin.
bildiğim ne varsa dökmek isterdim kucağına yavaşça, sabah olup da güneş göz kırpana kadar. öyle farklı bir histi ki bu; her düşen yaşın adı başkaydı. gözlerine bakıp, güldüğüne şahit olmanın huzuru vardı içimde. sadece vakit kaybı olduğunu fark ettiğim anları hatırladığımda kendime olan kızgınlığım vardı yüzümde. seni daha önce tanıyamamış olmanın pişmanlığı, seni ölmeden önce bulmuş olmanın izah edilemez mutluluğu vardı gözyaşlarımda. hepsi aynı anda, aynı yere düştüğünde; üzülme onlar için. çünkü onların içinde olmayan tek şey; acıydı. çünkü onlar, senin kıymetindi.
zamanın tam da sözünü ettiğim gibi durmaya yeltendiği bir ana denk gelmişti veda vakti. avucumdaki kum tanelerine baktığımda rüzgar, alıp götürmek istedi zamanımızı. bütün gücümle sıktım ellerimi. o zaman, bizimdi ve hiç kimse elimizden alamazdı. yarın sabah ölecekmişim gibi sarıldım, bırakamadım. son kez gözlerine bakarken, yüzümde hissettim parmaklarını. az önce dünya durmuştu. az önce cennet yeryüzünde kendini gösterip, kaybolmuştu.
arkamı dönüp giderken; diyaloglar, bakışlar, kaçamak dokunuşlar, zihnimin en orta yerinde, adını yankılıyordu hiç durmaksızın. sakla beni diye haykırmak istedim, arkamı dönüp. bu geç bulduğum harikalar diyarında sakla beni, sonsuza dek!