eh fragman üzerinden filmi yerme telaşı nihayet bittiğine göre, gerçek film değerlendirmesi yapılabilir.
şimdi ilk olarak; benim en ön değerlendirmem, bu film bildiridir. bugünün insanına devrim nasıl olacak, ne olacak, neyi değiştirecek bunu anlatmak için kurgulanmıştır. tanıtımdır. art niyetli arkadaşlar tkp tanıtımıdır diyorlar ama, nasıl bir türkiye de yaşıyorlar bilmiyorum.
bugün eğitim bedava dediğinizde, ne tepkiyle karşılaşıyorsanız, film bu tepkiyi vermiş. herkesin oturduğu evin sahibi olacak lafı kimseye mümkün gelmiyorsa bugün film mümkündür demiş.
napmayı planlıyordunuz? kapı kapı gezip ikna etmeyi mi?
devrimin dışında kalanlara devrimi anlatmış yani emekli bir çift, yalnız bir kadına, ücra bir köye.
bakın çok kritik bi nokta.
devrimden sonra dışında kalacaklara değil, bugün devrim fikrinden uzak kalanlara.
yoksa devrimin böyle olmayacağını; işçilerin bu kadar bi haber olmasının mümkün olmadığını bilmediklerini mi düşünüyorsunuz sahi?
devrim gümbür gümbür gelecek tabi. devrim işçilerle gelecek tabi. devrime önce onlar sahip çıkacak tabi. filmde gösterildiği gibi beş kişilik öğrenci korteji değil.
ama bugün kim uzaksa sosyalizm düşünden onlar içindir bu film.
başka bir yerde bakıyor yani, çoğu art niyetli gözden uzak.
korkuyorsanız insanların sosyalizmi hayal etmesinden, bunun için mücadeleye katılmasından korkularınız kendiniz yaşayın.
"böyle mi olacak mı devrim, peh" demenin elle tutulur yanı yok.
filmde halk alakasız gibi görünüyor doğru? iyi de hangi şapşal, yönetmenin "bakın biz devrim yaptık ama bilhassa habersiz yaptık bunu da göstermek için film yaptık" dediğini düşünüyor?
bariz belli ki, propanganda filmi bu. olacak devrimin değil, sosyalizmin programının propagandası.
Filmde açıkça gösterilmeyen, ya da gösterildiği kadarı çoğu kişi için yetersiz olan durumsa elektriğin, suyun, doğalgazın, otobüsün ücretsiz olmasıdır. gerçekçi gelmiyor olabilir ilk bakışta.filmin başındaki taksideki çifti hatırlayalım, servetimize nasıl el koyarlar diyorlardı değil mi? işte her şey, pastadan büyük dilimi alan insanların dilimleri geri alındığı için bedava oluyor. bir fabrikanın patronunun aylık geliri nedir? işçilerin toplamının aylık geliriyle eşittir. patronu aradan çıkarırsan işçiye iki kat para verebilirsin demek bu. aynı mantıkla bir o kadar işçi daha alabilirsin, bu anlama da gelebilir.
ev sahibinin hakkı gasp edilmiş gibi görünüyor. ancak aslında öyle değil. ev sahibi 8 tane ev alacak parayı nereden buluyor? o evde oturanlardan nasıl çok daha fazla para kazanabiliyor? evler kendine miras kaldığı için, bir önceki hükümete yakın olup çok sayıda ihaleye kolayca girdiği için, parasını muhafaza edip parasız kalan insanların evini ucuza kapattığı için olabilir mesela. ya da alnının teriyle çalıştı kazandı diyelim (ki alın teriyle 8 ev nasıl kazanılabilir ki), diyelim ki çok uluslu firmada kimsenin yapamayacağı kalitede işler çıkardı. bunun için de çok iyi bir üniversiteden mezun olup yabancı dil bilmesi filan gerekecek. bunun için de paralı üniversiteye ödeyecek parasının ailesi tarafından (ya da cemaat bursları yoluyla) karşılanması, üniversiteye hazırkanırken özel dersler alması ya da iyi dersanelere para gömmesi gerekir. ev sahibini evinde kalan kiracısından ayıran şey, aslında emeksiz kazanç sağlaması ya da kendine sunulmuş ekonomik kaynakları uyanıkça kullanarak yeni ekonomik kaynaklara çevirmiş olmasıdır.
sosyalizm evinizi, arabanızı, yazlığınızı, fabrikanızı... taşınmaz mülklerinizi elinizden alır arkadaşlar, yanlış anlaşılma olmasın.
arabaya neden ihtiyacınız var? istediğiniz saatte istediğiniz yere gidebilmek için. sosyalist sistem zaten her saatte her yere giden otobüsleri ve trenleri size ücretsiz sağlayacaktır.
eve neden ihtiyacınız var? içinde yaşamak için. sosyalist sistem size içinde yaşayabileceğiniz bir ev de sunuyor.
ikinci eve neden ihtiyacınız var? kirasını gelir edinmek için. ki bu emeksiz gelir edinmek demektir. sosyalizm buna izin vermez, ama onun yerine size gelir sağlayacak işi verir.
yazlığa neden ihtiyacınız var? tatilde rahatlamak için. tatil lükstür arkadaşlar. birileri evsiz barksız aç biilaç yaşamaya çalışırken sizin ikinci eviniz olamaz. ne zaman ki ülkede herkesin yaşayabileceği rahat evleri olur, o zaman ortak kullanım yazlıkları, belki daha da rahat günler geldiğinde ikinci evler...
atölyenizi elinizden alır mı? hayır. üretim kaynakları ve mekanları, orada çalışan insanlarındır. kim çalışıyorsa onundur.
her ne kadar sovyet sosyalist cumhuriyetini bütünüyle savunmasam da, sosyalizm yıllarında rusya'da işsizlik %0'dı arkadaşlar. demek ki olabiliyor, yapılabiliyor.
Nazım Kültür Merkezi'nin katkılarıyla hazırlanan film, Türkiye'de olası bir sosyalist devrimin hemen ardından yaşanabilecekleri anlatmış. Dizilerden, sinemadan ve tiyatrodan aşina olduğumuz çok sayıda oyuncu da "bu umudu paylaştıkları için" ücret almadan oynamış.
Devrim olduğunda Türkiye insanı hangi kaygıları yaşayabilir, sistemdeki bu büyük değişime nasıl ayak uydurabilir, nasıl çatışmalar yaşanır? Temelde taksiciyle ülkeden kaçmaya çalışan fabrikatörün, köylüyle tarımı kamulaştırma çalışmaları yapan devrim görevlisinin, evli bir çiftin, ev sahibi ve kiracının, hasta ve doktorun, suikastçiyle emniyet görevlisinin diyalogları yoluyla insanların tepkileri; radyo, televizyon, gazete satıcısı yoluyla sistemde yapılmakta olan değişiklikleri anlatmaya çalışmışlar.
Yansıttıkları Türkiye insanı profilini çok gerçekçi buldum. (tabii onca yıl o insanları sosyalizmin gerçekçiliğine ikna etmeye çalışmış insanlarca yapıldı bu film.) Kamulaştırılan bir fabrikadaki işçi önce işten çıkarılmayacağından emin olmak istiyor, sonra da patronunun başına ne geleceği ile ilgili kaygılanıyor. Taksici artık yolcusunun emrine amade değil, emeğinin değerini biliyor. Ülkücüsü dincisi sistemi geri çevirme derdinde. Doktor artık hastasına görmezden gelir tavırlar gösteremiyor...
Sosyalist düşüncedeki bir izleyici olarak, çok da duygusal olmayan sahnelerde gözyaşlarımı tutamadım. Yıllardır içimi kanatan umutsuzluk duygusu, sanki devrim gerçekten olmuş ve ben de buna katkı sağlayanlardan biriymişim gibi, çok da tarif edemeyeceğim tatminkar bir hüzün duygusuna bıraktı yerini.
Sonuçta filmin anlatmaya çalıştıkları kadar filmden anlamaya çalıştığımız şey de önemli. Sosyalizm fikrinden hoşlanmayan arkadaşların bile izlemeleri gerektiğini düşünüyorum. Tabii yoğun sosyalizm propagandası rahatsız etmezse.
sosyalizmin o kadar da uzak olmadığını o kadar da imkansız olmadığını gösteren çalışmadır. teoride güzel ama pratikte komün hayatı imkansızdır, ütopyadır diyen zihniyete izletilmedir. insan hiç görmediği bir dünyanın özlemini nasıl duyar işte böyle.
ben 18 yaşında bir gencim ve sinemaya aşığım.
hayatı günübirlik yaşamayı felsefe edinmiş biriyim. bunu abartmıyorum ve ayarında tutacağımdan eminim.
bu hayat felsefesi beni sürekli hedefsizliğe itti fakat tek hedefim vardı bir film çekmek. filmin konusu sosyalist devrim sonrası türkiye olacaktı. aklımda ufak hikayeler yaratıyordum. nasıl daha kolay anlatılır hale getiririm diye düşünüyorum.
ve bugün bu filmi gördüm. şevkim kırılmadı değil. ama gurur duydum. çok sevindim. belki geçkalmışlığımın ezikliği vuruyor şu an yüzüme aslında yetişememezliğim biraz. ama tatlı bir gülümse var yine de. keşke sadece filmi izlemek ile kalamasam bir kaç yardımım daha dokunabilse.
yorumlara baktıkça küfredip duruyorum. ''Güzel ama imkansız, mümkün değil, keşke olsa ama olmaz v.s v.s'' Yahu ölmüşsüzünüz arkadaş siz. Sizde umut kalmamış. Sizin elinizde ki en değerli ve zaten istedikleri şeyi almışlar. ''Umut'', arkadaş 600 senelik osmanlı bir fiskede darmaduman oldu. 80 yıllık çatırdamış, çürümüş bu iğrenç sermaye devleti de elbet bir gün bir fiskeyle yıkılacak. Ve hala yaşıyor olursanız utanacaksınız kendinizden. Kendinize gelin ve gününüzü umutla doldurun bir an bile çıkmasın kafanızdan.