Hiçbir devrimci kundaktaki bir bebeğe gözünü kırpmadan kurşun sıkmamıştır ve hiçbir devrimci binlerce masum insanı haince öldürmemiş bu yüzden böyle insanlar sadece adilik,şerefsizlikle ilişkilendirilebilir.
sap ile sapanı, elma ile armudu birbirine karıştıranların kurduğu ilişkidir.
devrimci, amerikan yardımıyla aldığı silahlarla, bombalarla ortalarda terör estirenlerin, amerikan yardımı kesilip, sıcak istihbarat aktıktan sonra anti amerikancı söylemlere soyunduğu kadar ruhsuz ve omurgasız değildir. devrimci'nin anti amerikancılığı aynı zamanda anti kapitalizmi de içerir. devrimciliğin adı ne zamandan beri komşu istihabarat örgütlerinin ısmarlama katliamlarına bulaştı. devrimciler her zaman şunu dedi: kürt sorunu, işçi sınıfının çözeceği bir sorundur. teşhiş sınıfsaldır. reçete sosyalizmdir.
şimdi söyle bakayım yıldırım arkadaş ; pkk'nın neresi anti amerikancı neresi, anti kapitalist? aloo?
ilk önce devrimci kavramını biraz açmak gerek. devrim; var olan düzeni yıkıp yeniden kurmak anlamına gelir kısaca. devrimci ise bunu savunan anlamına gelir. bizim devrimciler genelde sosyalist-kominist devrimi savunurlar. kanımca devrimci denince sadece akla bunların gelmesi yanlıştır. pkk lı kimse de kendine devrimci der. onların bahsettiği devrim ise bambaşkadır. işte tam burada da bir kavram kargaşısı doğar. işte bu yüzden devrimciyim demiceksin. kominist devrimse kominist devrim, islam devrimi ise islam devrimi. sonra hiç hoşlanmadığın etiketler yapıştırırlar adama.bizim sosyalist devrim isteyen vatandaşlarla pkk lıların tek ortak noktasıda var olan düzeni istememesidir heralde. ancak istekleride cok farklıdır.
not:bu arada ben bu düzenden memnunum,hiç bir devrimide savunmuyorum.***
devrimden kasıt enternasyonalist devrimdir. yoksa bütün devrimcileri pkk yanlısı ilan edemeyiz; zira kemalistler de devrimcidir, türk solu da devrimcidir vs.
enternasyonalizmin bütün maksadı; kültürel ve ulusal farklılıkları ortadan kaldırarak global sermaye sahiplerinin güttüğü kapitalist emperyalizme daha çok kaynak sağlamak olduğundan mütevellit, egemen uluslara karşı her daim saldırgan olmaları veya saldırgan olanları desteklemeleri normaldir.
demem odur ki; bu gün güneydoğuda tc yıkılsa ve kürdistan kurulsa, bu tipler içerisindeki muhalif etnik azınlığı destekleyeceklerdir. maksat; genel amerikan kültürünü toplumlara enjekte etmektir.
hedeflenen; herhangi bir ulusun kültürüyle bağdaşmayan malları, objeleri tek üretimle bütün dünya üzerinde satabilmektir. global sermaye sahiplerinin mümessilliğini yapan, kapitalist emperyalizmin mümessili enternasyonalistler, bu hedeflerine ulaşabilmek için her türlü ulusal değere saldırmayı kendilerine görev edinirler.
zaten bunların mekanik olarak maksatlı propaganda yaptıklarını; dönemsel olarak yüzeyde tuttukları konulardan anlayabilirsiniz. pkk ya her daim destek verebilmek için, ulusun egemen kültüründeki yongalara saldırmayı tercih ederler.
esasında yüce türk milletinin düşmanları bunlardır. pkk veya başka fraksiyonlar bu memleketten herhangi bir şey koparamaz. "kürt" tanımlaması, kürt benliğinin kabulü ve kürtçe yayın gibi pkk'nın güttüğü ve türk mantalitesine aykırı şeylerin genel toplum tarafından içe alınması sırf bu adamların yaptığı propaganda sayesindedir.
genelde melezdirler. adige veya kürt kırması içlerinde bol bulunur.
bizzat marksizme bakış açısıyla ilgili olan bir durum. türkiye gibi kuramsal ve felsefi birikimin zayıf ve sonradan gelişmiş olan topraklarda, marksizm'de sakat bir biçimde gelişmiştir. bizzat leninizm'in marksizm'e kazandırdığı öncülük kavramı yok sayılmış, gene lenin'in iki taktik'i çeşitli örgütlerin başucu kitabı haline gelmiştir. haliyle ortada ne öncülük kalmış, ne de marksizm. bizzat lenin kullanılarak türkiye solu tarafından marksizm by-pass edilmiştir. işçi sınıfı siyaseti ve bu siyasetin özneye yüklediği iradiyet ile müdahalecilik yok sayılınca "nerede hareket orada bereket." tarzı hareketler doğmuştur.
çeşitli kaynaklardan beslenen demokratik devrimci hareketin geri bir formu olan ile türkiye için buruva devriminin özel bir kesiti olan kemalizm'in sol bulamacı arasındaki garip ayrımın marksizm'e değinmeden geçip gitmesi ilginç değild,r. bu bizzat teorik ihtilalci dönemini çok geç yaşayan ve bu dönemi kendi yükseliş dönemine gelemeyen türkiye solu'nun hatasıyla ilgilidir. bizim kapsamımızda şimdilik bulamaç tarzı, eklektisizmin örneği ideolojilerin bu konu hakkında konumlanışlarına girmeyelim.
demokratik devrimci kökenli kesimlerin solun geriye çekiliş ve kopuş dönemlerinde sorunu teorinin derinliklerinde araması ile derinleşen bir türkiye solu gerçeğini ele alalım. teme olarak yukarıda bahsettiklerimizle ilintili bir yöntem hatası var. leninizm'in bizzat marksizm'e armağan ettiği ve gene marksizm'in içinden gelen öncülük kavramı, aynı zamanda bir sosyal bilim olan marksizm'in bir yöntemsel önermesidir. bunun anlamı siyasetin nasıl yapılacağı anlamına gelmektedir. işçi sınıfı ideolojisi olan ve emekçi sınıfların insanlığın en eski hayali olan sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz dünyasına denk düşen marksizm'in siyasetteki konumu bizzat öncülüğe denk düşmektedir. siyaset yapma tarzı müdaheleci olan bir hareketin dışsallık sorunu oluştuğu söylenebilir. bu gene kuramsal açıdan cevaplanabilir, ama bu yazının konusu değildir.
işçilere bakış açısında dışsal olan fakat kuyrukçu olan demokratik devrimci kökenli hareketlerin teorizasyonunda olan sorun ulusal sorunda da kendini göstermektedir. ulusal sorunun kendisi tarihsel açıdan burjuvazi çıkışlı ve pazar sorunuyla ilintili bir sorundur. bu sorun kapitalizmin yerel pazarlarda merkezileşmesi ve kendisinin eşitsiz gelişimi ile bölgesel pazarlarda eşitsizlikler yaratması ulusal sorunu derinleştirir. aynı zamanda egemen ulusun kültürü diğerlerini baskılar ve asimile eder. bu kapitalizmin doğal bir kanunudur! ama bu bir doğal kanundur deyip es geçemeyiz. eşitsizliğin olduğu yerde marksistler olacaktır. ama marksizmin en büyük amacı bir devrim yapmaktır. marksizmin en önemli enternasyonal görevi kendi alanına sosyalizmi taşımak ve sömürücü sınıfları bir an önce yok etmektir. yani ulusal sorunu sınıf indirgemeci yaklaşımla değil ama sıınıf perspektifli bir bakışla bakabilirsiniz. bunun anlamı şudur: kültürel sorunda sınıfçı bir indirgemeci bakış açısı bir noktaya kadar gelir fakat ulusal sorunun iktisadi kaynağı sınıfsal bir sorundur. bir bölgenin ucuz emek gücü olarak görülmesidir. yani bir anlamda bir emek sorunu vardır ortada. o zaman burada cenderenin sıkışıklığından kurtulmak zorundadır marksizm.
kuyrukçluğu bir kenara bırakılmalı, uzun süredir devam eden ulusal sorun açısından yorumlanan marksizm bırakılmalı, bizzat marksizm bakış açısıyla ulusal sorunlar incelenmeli. böyle yapınca sorunun kaynağını emperyalizm, çözümünü ise işçilerin birliğinin topyekün kapitalist düzene karşı cephe alması ile çözüleceğini bulursunuz.
türkiye solu'nun son 25 yılına damgasını vuran uvriyerizm yani işçicicilik bir toplumsal dinamiğin kapitalizmi çözücü etkilerine nasıl bir perspektifle bakılmalı sorusunu unutturmuş sanırım. elbetteki 12 eylül'ün yarattığı olumsuz koşullar ile reel sosyalizmin 90'lara kadar devam ettiği gerçeğini unutmamakta fayda var. yüzünü sosyalizme dönmüş bir hareketle, yüzünü nereye döneceğini bilemeyen bir hareket arasındaki farkları iyi okumakta fayda var.
sosyalist devrimin önünde şu can alıcı soru duruyor: ulusların kaderlerini tayin hakkı bugüne kadar konuşuldu. peki ya devrimin kaderini tayin hakkı hiç konuşuldu mu? marksistler iktidar perspektifini neye göre kuracaklar? devrime göre kurmayacaklarsa kendilerine marksist diyebilirler mi? sanırım bunun cevaplarını gene marksistler verecektir. türkiye'nin ve dünyanın aydınlık geleceği de bu sorunu da aşmasını bilecektir.
akademide sıklıkla karşılaşılabilen bir bakış ekseninde açıklanabilecek ilişkidir.
bilirsiniz pozitif bilimlerde de, sosyal bilimlerde de olguları açıklamak için değişkenler kullanılabilmektedir. bu değişkenlerin birbirleri ile etkileşimleri akademik çalışmanın esasını oluşturur. şimdi akademik dediğim için hemen burun kıvıracaklar çıkabilir, o yüzden belirteim, akademdekiler de senin benim gibi insanlardır ve çoğu zaman tersi görülse de bu insanların çalışmaları içine doğdukları toplumdan çok ayrı değildir. yani orada sırça köşk içinde oturup halkın anlayamayacağı şeyler teorize eden insanlardan çok ortalama bir eğitim seviyesi almış bir toplumun her bireyinin anlayabileceği ölçüde sistematik fikirler, algılayışlar üretilir.
konumuza dönecek olursak, bu değişkenlerin ilişkilerini irdelerken çalışmanın genel çerçevesine ve bağlamına da mutlaka bakılır. meselâ bir çalışmada irdelenen bir konu başka bir konuda ya da başka bir ülkede sorunsallaştırılmış başka değişkenlerle ilişkilendirildiğinde matematiksel ya da istatistiksel olarak anlamlı ama bilimsel olarak anlamsız sonuçlar da göz ardı edilir.
meselâ türkiye'deki enflasyon oranlarındaki değişimle arjantin'deki tütün fiyatlarındaki değişimler istatistiksel olarak anlamlı bir uyuşma içerisinde çıksa bile bunun bilimsel bir değeri olmadığı idrak edilir ve böyle abuk bağlantılar kurmaya, simyacılık yapmaya tenezzül bile edilmez.
yani, sırf saçmalamak için ortaya saçılmış absürd ilişkilendirmeler insanların poposunda garip bir gülümseme hissiyatı yaratır.
devrimcilerin pkk gerçek bir sosyalist örgüt değildir diye diye dilinde tüy bitmesine rağmen, anlama kapasitesi düşük olanların hâlâ ortaya atmaya çalıştıkları hayali ilişkidir.
Kendilerini devrimci olarak niteleyen grubun bazılarının devrimci pkk ilişkisi yoktur demesinin aksine diğer bir grubun pkk özgürlük savascısıdır diye nitelendirmesiyle ortada duran muammadır.
pkk nın kuyruğuna takılınması sonucu, devrimci diye birşey kalmaması ile sonuçlanmış tartışmadır.. ufuk uras ı bile anca dtp oyuyla meclise sokabilen, "yok hükmünde" kümedir devrimciler..
devrimci derken? sosyalist devrimci mi, islam devrimcisi mi yoksa benim gibi türk devrimcisi mi?
mesela ben komünistlerin de, islamcıların da kürtlerin de bu topraklarda iğdiş edilmesinden yanayım! devrimci derken hangi devrimci, açık konuşsak? bak ben kartları açık oynuyorum sen de oynasan diyecem ama takkiyecilik ruhlarınıza işlemiş aq, ne desek boş!
kurtlar vadisi izleyip her devrimciyi muro kefesine koymayalım
devrim halk için yapılır, haksızlığa uğrayanlar için yapılır,daha iyi koşullar için yapılır kürt halkının bu sorunları yok mudur evet vardır ama bu sorun pkk ile mi çözülür hayır
devrimci ucu açık sözcüktür pkk'nın devrimi kullanması asıl devrimciye bok atmaktan başka bişey değildir
eğer pkk adam gibi şehre inip devrimci gibi milletle konuşsaydı bu gün bu durumda olmazdık.
olmayan ilişkidir. batılı emperyalistlerin ikinci bir israil için destekledikleri bir örgüt olan pkk yla, dünyayı emperyalizmden, sömürüleni sömürüden kurtarmak için hayatını veren devrimciler arasında bir ilişki olması saçmalığın daniskasıdır. olsa olsa hiçbir dayanak sunmadan bu suçlamayı yapan liboşların düz mantığının ürünü olan bir yalandır.
Derin bir ilişkidir. Kendisine sol örgüt ve fraksiyon mensupları, 91'de sovyetlerin çökmesi ile beraber sıfırı tükettiği için, elinde kalan tek sağlam örgüt PKK'nın altına yatmıştır. Malum, "devrimciler" bundan pek de memnun olmamakla beraber, PKK'ya elleri mahkum olduğu için laf söylemeye, ya da bu adamları dışlamaya çalışmamışlardır. "Zaten Lenin azınlık milliyetçiliğinin desteklenmesi gerektiğini söyler" deyip işin içinden sıyrılırlar, PKK'nın milliyetçiliğinin devrimci bir yapıda olduğunu ve sosyalist kürdistanla beraber sosyalist türkiyenin kurulacağını ve pkk'nın milliyetçilik söylemini eninde sonunda terk edip enternasyonalist sosyalist bakış açısına döneceğine can-ı gönülden inanmak için kendilerini zorlarlar.
ilişkileri budur.
Tabii, ortak paydaları da Türk milletinin düşman olmalarından öte gelir.