bugünkü yazısında atatürk e diktatör demeyenlere kıçıyla güldüğünü söyleyen, oysa zaten gülecek başka bir organa sahip olmadığını düşündüğüm bir yazarın düşünceleri beni bu düşünceyi sorgulamaya teşvik etti.
Devrim: belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik; ihtilal. Toplumsal değişimlerin insan iradesiyle hızlandırılmasıdır. diktatörlük: faşist eğilimler gösteren, ırkçı ve bencil kişiliklere sahip insanların ülkeyi şizofrenik emelleriyle yönetme durumudur.
son günlerde atatürk e 'diktatör' demek moda oldu, insanların dikkat çekme çabası uğruna atatürk ü malzeme yapması asıl benim 'masum kıçımla' gülmeme neden oluyor. atatürk diktatördü, atatürk dinsizdi, atatürk sarhoştu gibi kendini bilmez laflar; bana sadece hasssiktir oradan haysiyetsiz cevabını verdiriyor. ulan arap alfabesini kaldırmak, soyadı kanunu çıkarmak diktatörlükse sen buna alet olan bir tornavidasın. beğenmiyorsan latin harfleriyle yazmayı, beğenmiyorsan soyadının olmasını, halen istiyorsan ahmet oğlu mehmet diye anılmayı siktir git irana diyeceğim ama kusura bakma sayın 'tornavida' orda bile herkesin soyadı var.
jakoben bir yaklaşımla devrim yapmanın devrim liderini diktatörlüğe götürdüğünü bilen zihniyettir.
kemalist bir yaklaşımla devrimler şarttır, gereklidir ve hatta devrimler için yapılan her türlü baskı, zulüm, cinayet meşrudur. çünkü devrim meşrudur.
halk nazarından bakarsak ise kendi talep etmediği, kabul etmek istemediği devrimlerin muhatabı olmak elem vericidir. dayatmalarla bir düzene angaje edilmek ilk evvela gözünde bu düzene karşı kötümse bir yaklaşım oluşturur. uyum denen bir gerçeklikte vardır. devrimler bazen kabul ettirilmek zorunda bırakılan halka hitap etmez ve halk onu içselleştiremez.
90 yıllık cumhuriyet tarihimize baktığımızda mustafa kemal başarısız bir diktatördür çünkü 90 yıldır halk bir türlü devrimleri benimsememiştir. işte bu yönüyle başarısızdır. eğer devrimler halk tarafından büyük bir istekle kabul görseydi atatürk zaten diktatör değil herkesin üzerinde mutabakata vardığı demokratik bir lider olurdu.
sırf chp yi sıkıştırmaya başladı diye iki partiyi kapattıran, tek partili rejimi benimseyen, istiklal mahkemeleri gibi olağanüstü bir hukuki mekanizmayla insanları idama yollayan zihniyetin ve devlet adamının diktatör olmadığını söylemek pek insaflıca bir yaklaşım değildir.
devrim olsun, diktatör-lük olsun sınırlarını fazlaca zorlayan, beraberinde anlam kaymalarına neden olan genişleme istidatlı iki kavram.
devrim-ihtilal-iktidar birbirlerine çok yakınlaşmış, aslında kendi başlarına bağımsız ve derinlikli anlamları olan kavramlar.
özellikle sol cenah, sosyalist iktidar olasılığını ve/ya iktidarı devrimle karıştırmaya çok meyyal. bunun temelinde 1917 yıllarında canlı olan dünya devrimi perspektifinin malum nedenlerle kaybolması sonrası meşhur tek ülkede sosyalizm anlayışının yerleşmesidir.
devrim; dünya ölçeğinde sınıfsal ilişkilerdeki değişimdir. sınıfsız karakterli komünalden köleci, feodal ve kapitalizm. bu üçü sınıflılık bağlamında derin değişimler. ama devrim, alemi kapsayan sınıfsızlığın ifadesidir. bu bağlamda devrim bağlamında komünalden köleciliğe geçiş, yani sınıfsızlıtan sınıflılığa. bir sonraki muazzam devrimci dönüşüm sınıfsızlık.
diktatörlük ferdi değil, sınıfsal kaynaklı kavramdır. burjuva olsun, sosyalist olsun iktidarın iki yönü vardır. diktatörlük asli veçhe iken, yerel ve uluslar arası şartların iteklemesinde demokratik görünüm kazanırlar. faşizm, nazizm keyfi, bir kişinin niyetleri doğrultusunda neşet etmiş ve yayılmış diktatoryalar değildir. yine sınıf orijinli, paylaşım arefesinde, büyük bunalımların vasatında en azgın ve vahşi diktatörlük tarzlarıdır. alman nazizmine, yahudi soykırımının eklenmesi meselenin rengini iyice değiştirmiştir. her otoriter rejimin lideri vardır. aslında normal demokratik koşullarda da, kimi bazı ülkelerde liderlik ağırlıklı önemdedir.
biz de uzunca zamandan beri mustafa kemal ve diktatörlük meselesi gündemdedir. kimi çevreler diktatörlüğe akıl almaz özellikler atfederek, aslında amacın diktatörlükten ziyade garip ve anlaşılmaz kemal nefretinin ifadesi görüntüsü çizmektedir. mustafa kemal ve arkadaşlarının osmanlının çöküşü koşullarında üstlendikleri kuruculuk görev ve önderliğinin otoriter ve diktatoryal olmaması düşünülemez. ama bizde faşizm-nazizm yoktur. darbe koşullarında yaşanan ağır baskı, işkenceleri faşizmle ilişkilendirmek pek ilmi değildir. dünyada örneklerine rastladığımız faşist idareler hiçbir zaman rızayla gitmemişlerdir. ya 2. dünya savaşı gibi büyük yıkımla yada ciddi halk hareketleriyle.
kavramlar niyetlerle oluşturulmaz ve anlaşılamazlar. şiddetli sınıf savaş süreçlerinde yaşanan her baskı faşizm değildir. ortak yanları yok mudur elbette var, hatta zorlarsanız nazilerin seçimle iktidara gelişi bağlamında demokrasiyle de irtibat kurabilirsiniz. ama en önemli mesele kullanılan kavramı, kapsamı itibariyle anlatmak ve elbette öncelikle anlamaktır.
--spoiler--
"milletin sevgi ve güvenini kaybetmediğim müddetçe tekrar seçilirim; milletin reyi esastır."
gazi mustafa kemal atatürk
--spoiler--
ne güzel dünya lan tek partili dönemde tekrar seçilmeme ihtimali var zaten.