bilindiği gibi, türkçe'de cümle sırası özne + diğer öğeler + yüklem şeklindedir. hepsi olmasa da bu kurala göre dizilmeyen cümlelere devrik cümle denir. öğelerinin yeri yanlış olan cümlelerdir falan filan. evet, bu devrik cümleler, özellikle aşk ve romantizm fışkıran bir ortam/durum/yazı gibi yerlerde kullanılınca, kulağa pek hoş gelir. vay anasını der insan, ağzı açık izler romantizmden hoşlanan bünyeler...
karşılaştırmalı olarak örneklemek gerekirse,
adnan - hale, ben seni seviyorum.
hale - ah, adnan, ben de seni seviyorum. bunu söylemekte geç kalmış olsan da, beni çok mutlu ettin.
adnan - evet hale, geç kaldım biraz. bak, şurda bir kuyumcu varmış, aşkım geçelim istersen, nişan yüzüğünü seç.
hale - adnan, bu gece hayatımın en mutlu gecesi. rüyalarım gerçek oldu. adnan, sen benim için yaratılmışsın. sana sırılsıklam aşığım. halit'e geri dönmem, artık seni terketmem.
adnan - evet hale, ben de sana ilk gördüğüm andan beri aşığım...
öpüşme efekti. kısacık. kuru.
evet, yukarıdaki, romantizm dozajı düşük, sade, sıkıcı bir evlenme teklifi anı.
bir de devrik cümle etkisi ile bakalım;
adnan - hale, seviyorum ben seni.*
hale - ah, seviyorum ben de seni, bunu söylemekte olsan da geç kalmış, çok mutlu ettin beni. *
adnan - evet hale, kaldım biraz geç, varmış bir kuyumcu şurda, geçelim aşkım, istersen, nişan yüzüğünü sen seç!! *
hale - en mutlu gecesi hayatımın, adnan, bu gece..* rüyalarım oldu gerçek, yaratılmışsın sen benim için, aşığım sana, sırılsıklam..* terketmem artık seni, dönmem halit'e geri.*
adnan - evet hale, aşığım ben de sana, gördüğüm ilk andan beri!!!
öpüşme efekti,ama fransız öpücüğü, havai fişekler, kadının bir bacağı havada...
evet, belli olduğu gibi, devrik cümleli teklifte neredeyse romantizm fıçkırıyor. aşıklarımız romeo and juliet filminden çıkmış gibi. kusma isteği uyanıyor bünyede ama duygular daha belirgin tabi..
gerçekten var olan durumdur. sadece romantizmde değil... her cümlede devrikleştirdikten sonra anlamın biraz daha yavşadığını hissedersiniz.* yılmaz erdoğan cümlelerinde sık rastlanır.
"zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin"
özenti özentisi lise gençliği şiirlerinin onsuz var olamayacağı olgu, akım, adamsendecilik, müşkülpesentlik, ben diyeyim septisizm sen de neoliberalizmdir bu mevzu işte; böyle de garip bir çelişki bu devrik lise şiirleri. adamı adamken kendinden soğutur, üfletir bi'. tabii zamanında, "kendini dumanı üstünde sıcacık bir bok sanma" tavırları olsun, "benden başka kimse yazamaz lan!" havaleleri olsun... bütün bunlar aslı esasen hiçbir liselinin yaşamadığı şeyler değildir. ileri gidiyorum, her lisenin yaşadıklarıdır. ...ileri gidemiyorum!
doğrusu, bir halt olsa da yazdıklarını devirdin desem liseliye, o da değil. direkt olarak, hem içerik hem şekil açısından bir boka benzemeyen(minimal şiir-lan nasıl çağrışıyormuş!), anlamsızlığıyla kafa sikip etki yaratan tombo müsriflerinin eserleridir bunlar. böyle 6. sınıfta yapılıyordu; istiklal marşı'nın 4 mısrasını tek cümlelik düz yazıya çevirip daha iyi kavramaya çalışmak hani(ki anca öyle anlıyorduk o vakit); bunlarınki de o durum herhalde, öncelikli hedef olan kafa karıştırmayla, katakulli pozisyonunda kızı hizaya getirip yalamak. ha işe yarar mı? yarar. denedim mi? denedim. lakin, sonrası insandaki psikolojik çöküntüler sebep, verdiğin deli doktoru paralarına değer mi?(değer!) onu sen düşün liseli!
aklıma geldi; vakti zamanında, sınıfın birinde yanımda oturan çocuk nah şu dizelerle dürttüydü kızı:
gözler saklı seni, neyime?
almış hayat apansız yüreğime
sokmuş ay ışığı seni beynime
hastayım gözlerine
fadime
yani, kızın ismi hatırladığım kadarıyla fadime değilse bile, şiirin gerek uyak yapısı, redifleri, gerek hece ölçüsü, gerekse de ait olduğu akım aynen böyleydi. neyse... şimdi kendimi o zaman bu şiiri alan kız yerine koysam hiç düşünmeden ya bir gece ay ışığında kendimi sulara bırakıp öldürür, ya da bunu yazanın koynuna apansız giriverip sevişirdim. (ki, bu zamanki düşünceyle çocuğun kıçına tekmeyi basıvermeden gözlerini çıkarmak en akla yatkını) nitekim kız ikincisini tercih ederekten girdi dümbüğün koynuna. işin erotizm kısmına fazla girmiyorum ama baya birkaç sene yediler bunlar birbirlerini. bu şiiri de şans eseri bir kağıtta görmüştüm bu arada, "sen de arada kaynadın mı? n'aptın?" diye soracak olanlar için... o andı hayattan soğuyuşum, üşüyüşüm; göremiyorum önümü, gelişi çişim...
sözün özü, liseli kızlara seslenmeliyim biraz;
a liselim! yemin olsun ki aldığın 100 şiirden 99 unun ne ifade ettiğine bir kanaat getiremediğini senle beraber ben de biliyorum. o yüzden oynama! oynayacaksan da sonra... bunlara yüz verme. bak işte, yüz vere vere senin yüzünden bir ya da birkaç nesil devrik cümlelerle üşüttü böğürünü. zatüree oldu geberdi. ne gereği var sen söyle! bundan sonra sana şiir yazana sen nesir yaz canım. oldu mu? bence oldu.
***
-bu arada, üstadın şiirindeki ilk dizede "neyime?" kelimesinden sonra "sikime" esprisini, dışından söylemese bile, aklından geçiren liselilere öss, sbs, oks, dersane gibi konularda başarılar benden, bizzat."
devrik cümle kuranlar içerisinde beni bir shakespear bir de yoda etkileyebilmiştir. özellikle yoda'nın bilgelik ve romantizm karışımı bir havası vardır. bu yüzden pek bir severim bu yeşil cüceyi.