devletsiz bir toplum denildiğinde ortalama bir insanın aklına hemen herkesin birbirini öldürdüğü gasp ettiği kaotik bir toplum gelir. ama insanlık tarihine baktığınızda böyle olmadığını görürsünüz. tarihinin büyük bir kısmını devletsiz olarak yaşayan insanlık avcı toplayıcıyı olduğu günlerde bile organize olmayı başarmıştır.
ortalama insan devletsiz bir yaşam olacağını düşünemez. bunun nedeni yüzlerce yıldır tek taraflı propaganda ile gerek devletlerin gerek ulusların gerek filozofların aristo' dan hegel' e devleti yüceltmeleri, devletsiz bir yaşamın herkesin herkesle savaşı olacağını beynimize empoze etmelerindendir. bu yüzden ortalama bir insan devletsiz yaşamayı hayal bile edemez.
peki bir devlet aygıtı altında yaşayanlar daha mı güvendeler? savaşlara sebep olanlar insanlar mı devletler mi? iki büyük dünya savaşını çıkaranlarla hiroşima ve nagazaki' ye atom bombası atanlar devletletleri yönetenler değil mi?
birinci dünya savaşı'nda aşağı yukarı 19 milyon, ikinci dünya savaşı' nda 65 milyon kişi öldü. çünkü devlet bir savaş aygıtıdır işgal ve baskı üzerine kurulur. insanlar modernleştikce daha çok savaş çıkartıp daha çok kan dökmüştür.
bugün ülkemizin savunma silahlarına milyonlarca dolar yatırmasını isteyen kaç birey vardır?
bir devletin hükümdarlığı adı altında DOĞUP BÜYÜYEN birinin devletsiz bir yaşam olmayacağını düşünmesi doğaldır. çünkü başka bir yaşam biçimi tanımamıştır.
devleti yönetenleri değiştirebilirsiniz ama değişen bir şey olmaz çünkü einstein' ın dediği gibi '' hep aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklemek aptallıktır''
o zaman şöyle diyebiliriz, devletin varlığı savaşları önlemez, aksine onu kışkırtır. barış ancak devletlerin ortadan kalkmasıyla sağlanabilir. asıl zor olan devletli bir toplumda yaşayıp ondan barış ve istikrar beklemektir.
insanlık bir gün sınırsız, devletsiz, sömürüsüz her anlamda eşit ve özgür bir topluma ulaşacaktır.
bu güne kadar kurulan her imparatorluk her devlet sonsuz olacağını düşünmüş. ( sümerler, doğu ve batı roma imparatorluğu, osmanlı) sonuçta yıkılmış. ama liberallerden marksistlere kimse devletin büyüsünden kendini kurtaramamıştır. bunlara göre devlet bir koruyucudur. marksistler '' geçici devlet'' fikrini ortaya atsalarda bunun diğer devletlerden bir farkı yoktur. bunu sscb de gördük. işçi sınıfı olarak devleti yönetenler kaçınılmaz olarak işçi sınıfını ezmek zorunda kaldı.
anarşizmin eksikleri yok mu? tabi ki var. anarşizm diğer ideolojilerden farklı olarak bir determinizm ve toplum mühendisliği düşüncesiyle kurulmadı. yarını önceden bilemeyiz. yeni durumlar yeni çözümler yaratır.
olması gerekirdi.
baştan beri devlet diye bir sistem olmasaydı ve insanlar yönetilme hastalığına tutulmasaydı hayat daha çekilir olurdu. herkesin uyması gereken kurallar olup, hayatın müşterekliği kabul edilse mükemmel bir dünyada yaşanırdı muhtemelen.
bu saatten sonra devletsiz sisteme geçebilmek de insanların beynini resetlemeyi gerektirir kanımca.
olamaz elbet.
sadece bürokrat devleti yerine vatandaş devleti kavramı entegre edilebilir zihinlere, hayata geçirilebilir, olması gereken * de budur.
ama olamıyor malesef dünyada, olamayacak da.
ve evet, (bkz: ütopya)
Günümüz veya yakın tarih icin konusursak imkansiza yakindir. cunku devlet, kişilerin birbirleriyle olan etkileşimlerini sürekli hale getiren ve emeğin doğru yerlere dağıtılıp verimin maksimize edilmesini saglayan iş bölümünü sağlayan gizli eldir. insan, tek basina hem icecegi suyu, hem yiyecegi ekmegi hem de gotune giyecegi donu uretebilecek bir potansiyelde degil. Cünkü zamanı ve iş potansiyeli kısıtlı. bu da iş bölümünü zorunlu hale getirir. ilkel düzenlerde devletin karsiligi kabileler, kervanlar ve tarım toplulukları gibi küçük çaplı ama o zamana göre son derece over olan organizasyonlardır. Bu organizasyonlar, insanları -yaşamak- gibi bir ortak paydada birlestirir ve bunyesinde 12 kisi varsa 2 si yonetir, 10 u uretir ve urettiklerini pazarlar. Bende 10 kilo bugday var sana 3 kilosunu veriyim sen de bana 1 kilo yün ver gibi. Yani bugday ureten adam onda uzmanlasir ve sadece bugday uretir, onu takas-para gibi yontemlerle pazarlayip diger ihtiyaclarini karsilar. aynı zamanda bu mantık, sınıf ayrımını da ortaya cikartir. cunku belli bir grubu bir araya toplayıp bir amac dogrultusunda birleştirmek, ciddi bir yöneticilik vasfı ister ve bu vasfa sahip kişiler üst kesime yerleşir.
Daha yazsam kitap yazılır çünkü çok uzun konular, ama insan, temel-lüks ihtiyaclarini karsilamak icin bir is bolumune ve bu is bolumunu saglayacak yetenekli ellere her daim muhtaçtır. Bu devlet olmaz kabile olur, kabile olmaz küçük gruplar olur. insanlık eğer yaşayabilirse belki 3000 sene sonra o zamanın dinamikleri dogrultusunda bambaşka bir devlet anlayisi olabilir.