daha doğrusu, bir inancın inanç olduğunu kim belirler?
siz mi? yoksa inanan kişi mi?
inancınızın kabul görmesi için bir cemaat olmanız gerekiyor mu? alt-kültürlerin inancı, inanç olarak kabul görmüyor mu?
daha da basit olanı, devletin inanç belirleme gibi bir lüksü var mıdır?
aslında konunun içinde alevilik olmaz ise, bir çok yetmiş ve üzeri iq sahibi insan; burada inancın, kişinin kendi özelinde olduğunu ve devletin inanç belirleme gibi bir lüksü olmadığını söyler. fakat, söz konusu aleviler olunca bu durum biraz daha tahammülsüz karşılanacak bir boyuta taşınıyor yıllardır. üstelik; her seçim öncesi, neredeyse her siyasi parti lideri alevi derneklerine aynı sözü verirken oluyor tüm bunlar.
bugün bir alevi derneği daha kapatıldı. suçu, amaçları arasında, aleviliğin bir inanç olarak kabul edilmesini sağlamak ve cemevi kurmak için ödenekler oluşturmak olmasıydı. gerekçe ise, tc kanunlarına ve yönetmeliklerine göre aleviliğin bir inanç olmamasıydı.
şimdi başladığımız noktaya geri dönelim: inanç nedir?
inanç, kişinin kendi inisiyatifinde bulunan ve başkasına zarar vermediği sürece, başkalarına hesap verme zorunluluğu da bulunmayan; kişilerin gerek bu dünya, gerekse ve de varsa diğer dünya hakkında kabul ettiği kavramlar için inandığı ve izlediği yoldur. bu bağlamda baktığımız zaman, bir inancın inanç olarak kabul edilmesi için iki önemli faktör ortaya çıkacaktır: başkasına zarar vermemek ve kişinin kendi tasarrufları. buradan çıkarılacak sonuç ise, zararsız olan bir inancın, inanç olarak kabul edilmesi için, bir tek kişinin o inanca inanıyor olması, o kavramı bir inanca dönüştürür.
aleviliğin, bir inanç olmadığı, yıllarca devlet tarafından bize dayatılmış bir gerçek olarak algılanıyor türkiyede. onlar da müslüman, o zaman neden onları farklı bir dinmiş gibi tanıyalım ki? gibi bir çok dış dayatmayla karşı karşılar türkiyedeki alevi toplulukları. bu görüşün arkasında ise domine güç olarak, resmi olmasa da devletin sünni müslüman bakış açının durduğu aşikar.
benim bugüne kadar gördüğüm kadarıyla, alevilerin kimseye bir zararı olmadı ya da olmuşsa da bu zararın alevilikle doğrudan bir bağlantısı olmadı. öte yandan, hali hazırda azımsanamayacak sayıda insan bugün bu inancı savunuyor; camilere değil, cem evlerine gidiyorlar. kısacası, bu insanlar, sünni müslümanlardan farklı olduğu aşikar bir ibadeti kendilerinde buluyorlar.
tüm bunlara rağmen, devlet ve diyanet bu kurumları bir kültür merkezi, aleviliği ise bir inanç değil de bir kültür olarak görüyor. burada aslında söylenecek bir tek şey var: ne hakla?
siz insanların özgürce, hiçbir baskı altında vermedikleri ve gönülden inandıkları bir kavramın doğru ya da yanlış olduğuna ne hakla karar verebilirsiniz? sırf sünni çoğunluğun müslümanlık anlayışına çok ters diye bunu yapma şansını nasıl elinizde tutabilirsiniz? hele hele, resmi bir dinin olmadığını gözümüze sokan bir anayasanın varlığını devam ettirdiği bir ülkede bu ayrımcılığı nasıl yapabilirsiniz?
devletin kurulma amacı, baskın olan bir düşüncenin ya da inancın zarar görmemesini kapsar tabii ki. fakat, devletin temel görevi, güçsüz ve korunmaya muhtaç olanı, güçlü olana karşı korumak değil midir? bizim mağaralardan çıkıp, toplu yaşamaya geçmemizin temel nedeni, güçlü tiranların zulmünden kaçıp adaletin hüküm sürdüğü bir dünya yaratmak değil midir? bu durumda bu devletin sünni müslüman anlayışından önce, azınlıkta ve baskı altında bulunan alevileri koruyup kollaması gerekmiyor mu?
bir de işin garip olan bir tarafı var. laik bir devlet, insanların inancının, inanç olup olmadığına karar veriyor. din ile devletin ayrılmadığını zaten biliyoruz bu ülkede, tamam ama bari insanların özeline de bu kadar girilmesin bari.
sözün kısası, alevilik bir inançtır; hristiyanlığın inanç olduğu gibi bir inançtır. protestanların protestan kilisesi kurması kadar hakkıdır, alevilerin cem evleri kurmaları. devlet ise, din ve inanç özgürlüğünü koruyandır; kendi isteğine göre kriterler belirleyen ve buna göre insanlara neye inanıp neye inanamayacağını söyleyen değil.